Küçük kıyamet: Maraş ve Hatay depremi

Üstadımız 14. Söz’de diyor ki:

“Nasıl ki bir gün gelecek, şu musahhar zemin, yüzünün ziyneti olan âsâr-ı beşeriyeyi şirk-âlûd, şükürsüz görüp çirkin bulur. Hâlıkın emriyle, büyük bir zelzele ile bütün yüzünü siler, temizler. Allah’ın emriyle ehl-i şirki Cehenneme döker; ehl-i şükre “Haydi, Cennete buyurun” der.”

Demek ki büyük kıyamet, dağları ve denizleri yerle bir edecek büyük bir zelzele ve deprem ile vuku bulacak. Bu ifadeye göre her bir deprem hadisesi de bir ölçüde bir kıyamet misalini bizlere anlatıyor.

Kahramanmaraş ve Hatay’da meydana gelen ve on ilimizi doğrudan etkileyip çok büyük yıkıma neden olan deprem de bir kıyamet misali oldu. Hatta bu depreme küçük kıyamet de diyebiliriz. Bu hakikati depremi bizzat yaşayanlar tasdik ediyor.

Gerçekten de on ilimiz ve bilhassa Maraş, Antep ve Hatay tam bir yıkıma uğradı. Osmaniye, Adıyaman ve Malatya’da da çok büyük hasarlar ve can kayıpları var. Diğer illerimizde de yine büyük tahribatlar meydana geldi.

Can kayıpları, yaralılar ve yıkılan binalar resmi verilerin kat kat üstünde.

6 Şubat depremi büyük bir musibet, çok büyük bir felaket. Bu musibetin ilahi bir ikaz olduğuna şüphe yok. Yani her deprem gibi bu deprem de ilahi bir ikazdır. Orada yaşayanları ve diğer tüm vatan sathına yayılmış diğer vatandaşları istiğfara ve ibadete ve mübarek üç ayların hürmetine uygun davranmaya davet eden ilahi bir uyarı, ilahi bir ikaz.

İnşallah bu ikaz “Rüya hacda sükût etti. Çünkü, haccın ve ondaki hikmetin ihmali, musibeti değil, gazap ve kahrı celb etti” sırrınca ilahi bir gazaba, ilahi bir kahra, ilahi bir gadaba yol açmaz. Zira bölgede geri kalanların durumu vefat edenlerden çok daha zor ve bölgede yaşam şartları gün geçtikçe daha da şiddetleniyor.

Allah bu milletin yardımcısı olsun.

Bu deprem ilahi bir ikaz, hem de şiddet derecesi çok yüksek olan ilahi bir ikaz.

Peki bu ikaz kime?

Cevap açık: Hepimize.

Başta devletin başında olan zattan tutun da, tüm yönetici ve sorumluluk sahibi herkese. Bu vatanda yaşayan tüm fertlere. Bilhassa muhafazakar kesime, din hizmeti yapma iddiasında olanlara ve cemaatlere.

Bilhassa Nur talebelerine…

Demek ki bizler vazifemizi doğru yapmadık, eksik bıraktık. “Elbette bu dehşetli yeni belâlara, musibetlere karşı da, yine Risale-i Nur’un hizmetiyle mukabele etmemiz lâzımdır” diye bizleri ikaz eden Üstadımızın sözlerine yeterince karşılık veremedik. Risale-i Nurun okunması ve neşri bela ve musibetlere karşı bir settir. Bizler ise bu setti yeterince güçlendiremedik.

Öyle ise yapılacak şey çok açık:

Her vicdan sahibi istiğfar ederek kendi nefsini suçlayacak, bu dehşetli musibette kendi payına düşeni sorgulayacak ve süratle Risale-i Nur okumaya yönelerek gelebilecek bazı musibetlere set olamaya çalışacak.

Dikkat ediniz her kesim vazifesini yapmayan birilerini suçlamaya devam ediyor.

Peki bizler, Nur talebesi olarak gerçekten vazifemizi yaptık mı?

Musibetin dehşeti bir yerlerde ciddi eksiklerimizin olduğunu söylüyor.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*