Kullandığın silâh, döner seni vurur

Aynı vatan sınırları içinde yaşayan ve birçok bağlarla yekvücut olmuş vatandaşlar arasında “silâhlı mücadele metodu”nu tercih eden ve Türk–Kürt demeden binlerce mâsumun kanını döktüren bir örgütün elebaşıları, bu yaptıklarını zamanla “kirli savaş” diye nitelemeye başladılar.

Bir yandan hissiyatı aklının önünde giden gençleri “ölüm kuyusu”na attırmak için “şanlı, şerefli mücadele” diye propaganda yapacaksın, her taraftan lânet yağmaya başlayınca da dönüp bu yaptığına “kirli savaş” diyerek “Asıl suçlu başkasıdır” imâsıyla günâh sıkletinden kurtulma numaraları çekeceksin.
Evet, son 88 yılın asıl suçlusu Kemalizmdir, derin devlettir, jakobenizmdir, Frengî illetine istinad eden Türkçülük cereyanıdır… Ancak, tutup bu cereyana karşı silâh kullanmak, kuvvet–şiddet metoduna başvurmak, doğrudan doğruya ona hizmet etmektir.
Zira, silâha sarılıp tetiğe her bastığında göreceksin ki, öncelikle vurduğun kişi senin mâsum kardeşin, günahsız arkadaşın, mazlûm dindaşın, saf ve temiz vatandaşındır.
Bu kadar mâsumun kanına girerek bir “ceberut cereyan”ın ekmeğine yağ sürenlerin, insanlık nazarında alkış alması, aferin kazanması beklenemez, beklenmemeli.
Şayet, bir haklı dâvâya hizmet ettiğine inanıyorsan, Gandi gibi, Martin Luter gibi, Üstad Bediüzzaman gibi davranacaksın.
Çünkü, onlar inandıkları dâvâ uğruna mücadele ederken, bir tek mâsuma zarar gelmemesi için âzami derecede dikkat ve hassasiyet gösterdiler.
Kezâ, onlar dâvâları uğrunda ölmeye her an için hazır iken, öldürmeyi ise asla ve kat’a kabullenmediler.
Dâvâlarında samimi olan bu zatlar, mücadelelerine insanlık yolundan ayrılmadan, mâsumlara zarar vermeden, etrafı yakıp yıkmadan, hürriyet ve demokrasi koridorunun dışına çıkmadan devam ettiler.
Sen ise, ey hunhar! Bir yandan tutup “Asimilasyon politikalarına karşı ölün ve öldürün” diye emirler yağdırıyorsun; öte yandan kodese girince de “Aslında biz ‘Atatürk milliyetçiliği’temelinde uzlaşabiliriz” diye, sözde “karşı taraf”a yağ çekiyorsun.
İşte bu samimiyetsizlik anlaşılmadığı ve bu ikiyüzlülük fark edilmediği müddetçe, milletçe daha çoook çekeceğimiz var demektir.
Cenâb–ı Hak, insanlarımıza, bilhassa gençlerimize intibah versin, feraset versin, idrak ve uyanış nasib etsin.

Silâh bırakmazsan, olacaklar bellidir

PKK’nın kuruluşunda olduğu gibi, örgütlü/organizeli şekilde silâh patlatma esnasında da, devletin içinden bir karanlık odağın devreye girdiğine olan kanaatimiz tamdır… Ancak, bu örgüt gelişip serpildikçe, iç ve dış destekli daha başka odakların devreye girdiğinden de zerre kadar bir şüphemiz yoktur.
Öte yandan, uluslar arası çapta destek bulan bu örgütün kontrolden çıkıp herkese ve her tarafa zarar vermeye başlaması sebebiyle, devlet bazında geliştirilen yeni stratejiler, yeni politikalar devreye sokuldu. Bu politikaları şu şekilde tasnif etmek mümkün:

1) Halkı canından bezdirecek derecede, bölgeye askerî yığınak yapmak.

2) Özel güvenlik birimlerini devreye sokmak.

3) Düşük yoğunluklu savaş ayarında operasyonlar düzenlemek.

4) Bölge halkından on binlerce vatandaşı silâhlandırarak “korucu ordusu” ihdas etmek.

5) Bölgede potansiyel güce sahip illegal örgütlere destek vermek, aynı kökenden sayılan insanları birbirine kırdırmak.

6) Birtakım menfaatler karşığında itirafçı kullanmak ve tetikçi tutmak sûretiyle faili meçhûl cinayetlere meydan vermek, bir bakıma teşvik etmek, yahut bu cinayetlere göz yummakla, hem  terör destekçilerini caydırmak, hem halka umumî bir korku vermek.
Evet, bütün bunların yapıldığı ve kısmen yapılmaya devam edildiği gerçeği, bilhassa Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde yaygın bir kanaat halini almıştır.

* * *

PKK, otuz yıllık ömründe en az otuz bin insanın kanına girdi, en az otuz milyon insanın canına, malına, yahut huzuruna zarar verdi.
Devletle çatışan, koruculardan ve Hizbullahçılardan da hayli muztarip olan bu örgüt, zaman zaman kendi hesabına “ateşkes” dönemleri ilân ediyor.
Son kez ilân etmiş olduğu ateşkes tarihini, önümüzdeki genel seçimlere (Haziran 2011) endekslemiş görünüyor.
Bu örgütün elebaşıları ile sempatizanları, bir yandan da Hizbullahçı geçinen cânilerin hapishaneden salıverilmesinden dolayı duydukları şiddetli rahatsızlığı dile getiriyorlar. Faili meçhûller yeniden hortlayacak, bölgede vahşet tabloları yine sergilenecek diye de, korkularını, endişelerini nazara veriyorlar.
Bu noktada haklıdırlar. Zira, Hizbullahçı geçinenler ve bu illegal örgüt adına iş görenler, beşer tarihinin görüp görebileceği en gaddar, en vahşice cinayetleri işleme hususunda sâbıkalıdırlar.
Dolayısıyla, gerek PKK taraftarları ve gerekse bölgenin masum kesiminden insanların tedirgin ve huzursuz olması gayet normaldir… Bununla beraber, nazara verilmesi ve asla unutulmaması gereken bir diğer realite şudur ki: PKK, kesinkes silâh bırakmadığı ve şiddet kullanma metodunu kat’î sûrette bırakmadığı müddetçe, Hizbullah veya benzeri örgüt faaliyetlerinin de sonu gelmez.
Bunun doğru, hukukî ve insanî bir yol olduğunu söylemiyoruz ve böyle bir iddiada bulunmuyoruz.
Normal bir devlet, bir örgüte karşı bir başka örgütü kullanmaz, kullanmamalı. Şahıs veya örgütlere karşı, devlet kendi gücünü hukuk ve demokrasi içinde kalarak kullanmalı. Normali budur.
Ne var ki, Türkiye’de PKK gibi örgütlerin de dolaylı destek verdiği bir “Kemalist hukuk” anlayışı var.
Bu anlayış, temel hak–hukuk normlarına göre değil, “Kemalist maslahat”a göre hareket eder, aynı kıstasa göre hüküm verir ve hükmünü icra eder. Ama, gel de bu realiteyi anlat, muhakemesini hissiyatının gerisine koyanlara. Osman Baydemir, “Silâhlı mücadele miadını doldurdu” dedi diye, neredeyse aforoz edilecekti.
Bazan ideal başka, realite başka olabiliyor. Burada, realiteye istinaden diyebiliriz ki: PKK, elinden silâhı bırakmadığı müddetçe, başı Hizbullahçılardan kurtulmaz. Dolayısıyla, kendisi mâsum vatandaşları katlederken, tutup “Devlet Kontr–Hizbullahı kullanıyor” diye yakınmasının da bir kıymet–i harbiyesi olamaz.
İdraki yerinde ve aklı hislerine yenik düşmemiş gençlerimizin ve insanlarımızın bu hususu düşünerek hareket etmelerini tavsiye ederiz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*