Külliyat’taki konuların hepsi ahirete bakar

Bilindiği gibi Risale-i Nur Külliyatı’ndaki konuların yekûnu ahirete bakıyor. Fani dünya hayatından öteye ebedî hayatımızı alâkadar eden meseleleri izah ediyor. Bu meyanda akla gelebilecek bütün şüphe ve vesveseleri, istifhamları bertaraf ederek, aklî ve mantıkî delillerle aklı ve kalbi tatmin ediyor. İmanı olmayanı inanmaya dâvet ediyor, imanı zayıf ve taklidî olanın imanını tahkikî yapıyor; imanı tahkikî olanın imanını daha yüksek mertebelere taşıyarak, insî ve cinnî şeytanların her türlü hücumlarından muhafaza ediyor.

Risale-i Nur’un fani dünyaya bakan dünyalık işlerle alâkası yoktur. Büyük gibi görünen, önemli olarak takdim edilen ve bir çok insanın zihnini meşgul eden dünyalık-–en büyük meşgale de olsa—Nur Külliyatı’nın nazarında hiçbir kıymeti yoktur.    

Dünyalık meseleler için kapısını çalan ziyaretçilerine kapısını açmayan ve kendisini bir şekilde dünyaya baktırmaya çabalayan insanlara “Beni dünyaya çağırma…” diyerek red cevabında bulunan Bediüzzaman, ömrünün sonuna kadar, dünyaya bakmamayı prensip haline getirdi.

Yine o, kendisine üstü kapalı gizli niyetlerle, her insanın reddedemeyeceği makam-mevki, köşk-saray, dolgun maaş gibi tekliflerle gelen insanların bu vaadlerini bir saniye dahi düşünmeye gerek görmeden, red cevabını vererek dünyaya bakmamaktaki kararlılığını göstermiştir.

Altı bin sayfadan meydana gelen Nur Külliyatı’nın hepsinin imanî meselelerin izahı olduğu Nur hizmetiyle iştigal eden herkesin malûmu. Yaklaşık yarıya yakını meslek-meşrep konuları, müdafaalar, siyasî-içtimâî meseleler olsa da bunların hemen hepsi de ebedî hayatımızı alâkadar eden, bazıları doğrudan, bazıları da dolaylı olarak imanî meseleleri izah eden konulardır. Bunun böyle olduğunu Üstadın; “..yüz otuz kitaptan müteşekkil olan Risale-i Nur Külliyatı’nın umum eczaları, siyasî ve dünyevî maksatlardan ârî ve müberrâ olarak, tamamen imanî ve uhrevî bir ruh ve mahiyette telif edilmiştir. (Şuâlar, s. 396)” ifadelerinden anlıyoruz.

Demek ki, altı bin sayfalık Nur Külliyatı’nın hepsinin konusu imana, Kur’ân’a taalluk eden konulardır. Üstadın talebelerine yazdığı mektuplardan, mahkemelerde yaptığı müdafaalara; meslek meşreple ilgili ortaya koyduğu prensiplerden içtimaî-siyasî konularda verdiği mesaj ve tavsiyelere kadar hepsinin konusu ya doğrudan veya dolaylı olarak imana taalluk eden, Kur’ân’dan alınan ölçülerdir. Bunları öğrenmek, bu Kur’ânî reçeteleri istimâl etmek, bu istikamette yön tayin etmek Nur Talebeleri için zarurî bir mükellefiyet olsa gerek.

Yine konu ile alâkalı olarak Bediüzzaman’ın Şuâlar eserinin 426. sayfasındaki: “Zaten bu güne kadar yüz otuzu bulan bu risâleler, tamamen ahiret ve iman bahislerine ait olup, siyasetten ve dünyadan kastî olarak bahsetmez” ifadelerinden de anlıyoruz ki o büyük insanın dünya ile, siyasetle bir alâkası yoktur. O dünyaya, siyasete ve benzeri bütün meşgalelere ahiret hesabına bakmıştır.

Hâl böyle iken, Risale-i Nur’daki lâhika mektuplarını okumamak, mahkeme müdafaalarını kulak ardı etmek, sosyal hayatımıza bakan siyasî-içtimâî ölçülerini önemsememek, meslek-meşrep düsturlarını öğrenerek hayata geçirmemek, her insan için, bilhassa da Bediüzzaman’ı rehber ittihaz edenler açısından önemli bir eksiklik olmaz mı?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*