Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından verilen bilgilere göre, Aralık ayında Türkiye genelinde yağışlar, mevsim normallerine göre yüzde 52, geçen yılın Aralık ayına göre yüzde 57 oranında azalmıştır. İçinde bulunduğumuz Ocak ayı ise, Aralık ayından daha kötü durumda.
Yine bu bilgilere göre en az yağış alan Güneydoğu Anadolu Bölgesi olmuş iken, hemen akabinde de Doğu Anadolu Bölgesi gelmektedir. Ayrıca 2022 Aralık ayı, Türkiye’de son 52 yılın en sıcak ayı olarak kayıtlara geçmiş vaziyette.
Bu gün 19 Ocak. Mardin üzerinden hava durumunu öğrenmeye çalışıyorum, Şubat ayının başına kadar yağmur gözükmüyor. Kışımızı geride bırakıyoruz, ama sema’dan bir türlü su inmiyor, yağmur yağmıyor.
Bingöl’ün Karlı ovasına, hala kar düşmedi. Konya ovasına yağmur konmadı. Mezopotamya ovasına da, su tenezzül edip inmedi, bulutlar cömert davranıp yükünü indirmedi, susamış toprağa göğsünü açıp da emzirmedi.
Bir gün parça parça bulutlar toplanıp birleşmekte, karaya dönüşen ekşi yüzünü göstermekte, insanlar bu kara bulutlar yükünü indirecek diye umutlanmakta, lâkin o bulutlar aniden çekilip kaybolmakta ve ardından Güneş bütün parlaklığıyla güler yüzünü göstermekte. Ve insanlar hasretle başka bulutların yolunu gözlemekte.
Bu sıkıntılı hal, özellikle tarım ve ziraatla uğraşanlara daha fazlasıyla kendini hissettiriyor. Hatta bu açık havalar, belki de ilgili olmayanları daha da bir sevindiriyor olabilir. Herkes bilmelidir ki, bu tarz tutum ve davranışlar yanlıştır. Çünkü bu kuraklığın, bütün insanları direk veya dolaylı olarak olumsuz etkilediğinin bilinmesi gerekir.
Zira bütün rızkımız topraktan gelmektedir. Yani toprak anadır, su ise babadır. Toprak su’ya hasret, su ise toprağa müştaktır.
Hatırlarsanız Allâh, bir ayette; “Biz her şeyi su’dan yarattık.” Buyurmuştu ya! Toprağa atılan her bir çekirdek, her bir tohum, sema’dan inen yağmurla, yani suyla döllenmedikçe yeşermez. Bu izdivaç, İlâhî bir doğa kanunudur.
Nitekim bütün canlılar gibi, biz de topraktan geldik ve su’dan çoğaldık. Ve öldükten sonra, tekrar toprakla birleşerek ve bütünleşerek, aslımız olan ana toprağın kucağına döneceğiz.
Bu, her gün gördüğümüz ve yaşadığımız sıradan (mutad) bir olaydır. Ölüm, İnsanın Dünya hayatındaki imtihan serüveninin sona ermesidir. İnsan hayatını anlamlı kılan ve mes’uliyet duygusu ile mana yüklenen rûh’u ise, bakidir.
İnsan rûh’u ile nihayetsiz bir hayat ile canlı olacaktır. Hiç kuşku ve tereddüt olmaksızın yaşam; bu minval üzere devam edecektir.
İyi insanlar, mükafat ve iyilik görecek. Kötü insanlar ise, yaptıklarının karşılığı olarak, kötülük ve ceza göreceklerdir. Bu katiyetle bilinmesi gereken İlâhi bir hükümdür.
Bu durum, Dünya’da mağduriyet yaşayan, haksızlığa uğrayan insanların, haklarının korunması ve edası ve aynı zamanda bir teselli dayanağıdır. Bunun da yegane kaynağı ahirette, yani sonsuz hayata olan iman duygusudur.
Hz. Peygamber, “Rahmet etmeyene, merhamet edilmez. Siz bir birinize merhamet ediniz ki, Allâh da size merhamet etsin.” Buyurmak suretiyle merhamet duygusunun, en önemli insanî ve ahlâki bir değer olduğunu nazara vermiştir.
Hani merhamet !!!
Takdir edilmelidir ki, bu zamanda merhamet, aranıp da bulunmaz bir meta’ haline gelmiştir. Gücü eline geçiren, zayıfı ezmekte hiç bir beis görmemekte, zalimler zulümlerinde sınır tanımamakta. Diğer yandan mağdurun, mazlumun feryadına kulaklar tıkanmakta veya ah-u figanı hiç duyulsun istenmemekte.
Hz. Muhammed, “Kardeşinin derdiyle hem dert olmayan –Onun elemine, kederine ortak olmayan, ilgilenmeyen– bizden değildir.” Ve yine “Komşusu aç iken, tok olarak yatan bizden değildir.” Dehşetli ikazını yapmadı mı?
Bütün bu olumsuz fiillerimiz, bizleri merhametsizliğe sevk eden kötü davranış ve hasletlerimiz nedeniyle, Allâh’ın hikmetinden hiç uzak değildir ki; yer ile gökler anlaşsın ve insanların akılları başlarına gelsin ve birazcık da terbiye edilsin diye, suyunu yağmurunu kesmiş vaya kısmış olsun.
İşte anlaşıldığı kadarıyla, bu kuraklık ve yağmursuzluğun yegane sebebi, insanların sevgiden uzaklaşmaları ve bu sevgi yerine, kin, nefret ve husumet’e olan muhabetleri ve Dünya’lık menfaate dayalı sevdaları nedeniyle, yine kendileri olmaktadır.
Öyleyse, Hacı Bektaş-ı Velinin “Ne ararsan kendinde ara.” Dediği gibi, herkes kendi kendine bakmalı ve muhasebesini ona göre yapmalı, muadele ve vicdanî muvazenesini de ona göre tartmalıdır.
Ve bilge insan Üstad, bütün beşeriyetteki, yani insanlık âlemindeki savaşların, mücadelelerin, boğuşmaların ve geçimsizliklerin menba-ı iki kelimedir, diyor.
Bunlara dikkatlice bakmamız gerekir ki, Kâinatın, hal-i hazır manzarasını ne kadar da veciz ifade etmiştir. Bunlardan;
“Birincisi: Sen çalış, ben yiyeyim.
İkincisi: Benim karnım tok olduktan sonra, başkası açlıktan ölse banane.”
Görüldüğü üzere, bütün bu acı durumlar ve olumsuzluklar, bu tarz inanç, tutum ve düşüncelerden kaynaklanmaktadır. Bu zihniyet, dile getirdiğimiz merhamet duygularının tam aksine olan, fiil ve davranışlarımızdır ki; ahlâkî değerlerimizi kaybetmiş olmamızın da en büyük nedeni ve mesnedidir.
Bediüzzaman, yağmursuzluk hakkında şu ifadeleri kullanmaktadır:
“Yağmursuzluk bir musibettir ve caza-yı amel bir azabtır. Buna karşı ağlamakla ve hüzün ve kederle, niyaz ve hazinane yalvarmakla ve pek ciddi nedamet (pişmanlık) ve tövbe ve istığfar ile karşılamak ve şartların tayin ettiği tarzda dergah-ı İlâhiyeye iltica etmek ve dua ve o hale mahsus ubuduyetle mukabele etmektir. Hem böyle umumi musibetler ekseri insanların hatasından ileri geldiği cihetle, o insanların kısm-ı a’zamı tövbe ve nedamet ve istiğfar etmekle defolur.”
Yağmursuzluk zamanlarında bir de yağmur duaları yapılır.
“Yağmur namazı ve duası bir ibadettir. Yağmursuzluk, o ibadetin vaktidir. Yoksa o ibadet ve o dua, yağmur getirmek için değildir.” Buna benzer “Husuf” ve “Küsuf” namazları da vardır. Ay ve Güneş’in tutulmaları bu tarz ibadetlerin vaktidir ki, o zamanlarda eda edilir. Husuf namazı Ay’ın açılması için kılınmadığı gibi, hakeza Güneş’in tutulması da öyledir. Eğer yağmur namazı ve duası gibi Husuf ve Küsuf duaları da sırf o niyet ile olsa; o dua, o ibadet halis olmadığından kabule layık olmaz.
O yağmur duasını eda edenlerin çoğu bu hikmetten gaflete düşüyorlar. Ve yine ekseriyeti, birinci şık için, yani yağmur yağsın diye bu namazı ve duayı yaparlar. Hikmeti ve mahiyeti bilinmeyen bir dua, Allah indinde elbette ki müstecab olmaz.
Yukarıda, “Yağmursuzluk bir musibettir ve ceza-yı amel bir azaptır.” denildi. Bu tarz bir musibete karşı eda edilen namaz ve duadan maksad, insanların acziyetlerini Allah’a karşı izhar edip, hata ve günahlarından pişman olup, O’na dönmek ve Azametine sığınmaktır.
Allah (cc) tan, bu kuraklık ve yağmursuzluk halinin, herkesin hata ve kusurlarına pişman olmakla, iyiliğe ve güzelliğe dönüşüne vesile kılınmasını ve bol yağmur ve rahmet’e tebdil etmesini temenni ve niyaz ederim.
“Başkalarının hayatından ders alın. İnsan, bütün hataları kendi yapacak kadar uzun yaşamaz.” TOLSTOY
Benzer konuda makaleler:
- Kuraklık, yağmur namazı ve duâsının vaktidir
- Yağmur duaları niçin kabul olmuyor?
- 500 yıllık hatim duası
- Hac yolundaki Bosnalı Türkiye’de
- Şefkat, mahlûkat, anne ve çocuk
- Ruhun teneffüs seansları
- İnsan ve istibdat
- Belâların istilâsı, bazı duâların hususî vaktidir
- Yağmursuzluğun, kuraklığın hikmetleri
- Musîbetler bazı duâların hususî vaktidir
İlk yorum yapan olun