Kur’ân eğitimi ve iki hayatın süsü ve teminatı olan çocuklarımız

Her insan yaratılışta İslâm fıtratı üzerinde ve en güzel bir sûret olan “ahsen-i takvîm” suretinde yaratılmıştır. Bu manada bütün meyiller fıtrata ve onun ifadesi olan Kur’ân’a doğru akmaktadır. Kâinat kitabının lisanı olan Yüce Kur’ân’ın Cum’a Suresi’nde “…Her şey kendi lisan-ı haliyle Allah’ı tesbih eder.” buyurulmaktadır. Bütün mevcudat içinde zikri ve tesbihi en geniş ve bütün mevcudatı temsilen zikir ve tesbihfeşan olan insanın ise bu zikir ve tesbihi Kur’ân iledir.

Yıllar önce Nurun ilk menzili Barla’ya yaptığımız bir ziyarette, kendisi Bediüzzaman’ı yakından görüp tanıyan, doksanlık yaşıyla bu zikir ve tesbihi anlamış bir teyzemiz yanımıza gelerek, ”Yavrularım gelin size bir şey göstereceğim.” diyerek önümüze düştü. Bir müddet gidip, uzun kavak ağaçlarının yanında durduk. Bize, bahar rüzgârının hafif esintileriyle nazlı nazlı sallanan kavak dallarındaki yüz binlerce yaprağın hep birlikte titreşerek hareket ettiklerini göstererek, “Ne güzel zikrediyorlar değil mi? Hocfendi (Bediüzzaman) bize bunların durmadan Allah’ı zikrettiklerini söylerdi.” dedi.
Yazımıza ilham konusu olan, kâinat kitabının süslü görüntüsüyle bezenmiş rengârenk çiçekler arasında, fıtrî duruşuyla adeta o güzel çiçeklerin zikir ve tesbihini anlamaya çalışan, bütün çocuklar gibi, dünya ve aile hayatının adeta bir güzel süsü ve çiçeği olan resimdeki küçük Zeynep Serra’nın bu hâli bu fitrî meyli anlatan “konuşan bir resim” mahiyetinde karşımızda durmaktadır.
Kim olursa olsun, nerede doğarsa doğsun, her insan fıtraten Kur’ân’ı okuyup anlayacak ve yaşayacak şekilde programlanmıştır. Bu manada fıtrat hiçbir boşluğu asla kabul etmez. İnsanların dünya hayatında karşı karşıya olduğu ebedî imtihan gereği, fıtratın gereği Kur’anî program ve hayat anlayışlarıyla doldurulamayan boşlukları ise, Kur’anî ve insanî olmayan program ve yaşayışların dolduracağı izahtan varestedir.
Kâinat kafasına Kur’an programını yerleştiren Zat, insan başına da bunun bir misal-i musağğarı olan Kur’ânî bir programı yerleştirmiştir. Top güllesinden 70 defa hızla saatte 107 bin km. hızla hareket eden Küre-i Arzın aklı hükmünde olan Kur’ân onun başından çıksa, Küremiz deli-divane olacak, başını başka bir seyyareye çarpıp büyük bir kıyametin kopmasına sebep olacaktır.
Mahiyeten kâinat kadar geniş yaratılan insanı, maddi–mânevî alâkadar eden tüm dünyalarındaki kargaşa, fırtına ve zelzeleleri teskin edip sakinleştirecek yegâne iksir ve gıda Kur’ân ve onun öğrenilip öğretilmesi ve hakikatlarının yaşanmasıdır.
Okullarımızın tatil olup, milyonlarca ilk ve orta öğretim öğrencisinin tatile girmesiyle birlikte, “Tatilde çocuklarımızda meydana gelecek boşluğu nasıl dolduracağız?” sorusu bütün ailelerin ortak endişesidir.
Zaman geçtikçe hiç değerini kaybetmeyen atalarımızın güzel sözlerinden “Ağaç yaş iken eğilir” sözü, çocuğun eğitimi konusunda verilmesi gereken eğitimin zamanlama açısından ehemmiyetini göstermektedir. Bu sahanın uzmanları ve ilim adamları, çocuğun İslâmî ve Kur’ânî yönden eğitiminin anne karnında başlaması gerektiğini ifade etmişlerdir. Kur’ân ve İslâm fıtratı üzerine yaratılan her insan, Kur’ân’ı okuyup öğrenmeye ve yaşamaya fıtrî bir meyil ve donanımla yaratılmıştır. Buna bağlı olmak üzere, Kur’ân’ın kolay okunup ezberlenmesi hassası onun bir mucizesidir. Bu hususta 3 yaşında bir çocukla 90 yaşında bir dede veya ninenin durumu çok fark etmez; ikisi de Kur’ân’ı okuyup ezberleyebilir.
İslâm tarihinde, daha 3 yaşında Kur’ân’ı okuyup hatmeden ve ezberleyen küçük dâhîler olduğu gibi, 70’li, 80’li yaşlarda Kur’ân’ı öğrenip, hatta ezberleyen büyüklerin olduğu da vakidir. Zaman zaman gazetelerde bunlarla ilgili birçok haber örneği görmekteyiz.
Çocuklara verilecek dinî eğitimin temeli Kur’ân’la mümkündür. Dolayısıyla çocuklara, belli bir yaşa geldiklerinde öncelikle Kur’ân öğretilmelidir. Kur’ânî bir eğitimle yetiştirilen çocukların, anne ve babalarının öldükten sonra da amel defterlerinin açık kalacağını ve evladının işlediği her bir hasenenin bir mislinin, peder ve validesinin amel defterlerine yazılacağını Yüce Resul (asm) haber vermiştir. Ayrıca, Resûlullah (asm) Efendimizin şu hadîs-i şerîfi çocuklarına Kur’ân eğitimi veren anne ve babalar için çok büyük bir müjdedir: “Çocuğuna Kur’ân öğreten kimseye kıyamet günü cennette taç giydirilir.” (Ebû Dâvud, Salât.) Bir diğer rivayette ise: “Kur’ân’ı okuyan ve içinde bulunan hükümlerle amel eden kimsenin anne ve babasına kıyamet günü, dünya evlerinize vuran güneşin aydınlığından daha fazla aydın olan bir taç giydirilir.” (Ebû Dâvud, Salât.)
Bu noktadan, yaz tatili ve diğer tatillerde çocuklarımızın ihtiyacı olan spor, gezi, dengeli beslenme vb. bedenî ve dünyevî ihtiyaçlarına gösterdiğimiz özenin en az iki katını, onların ruh ve kalplerini terbiye edip doyuracak Kur’ân ve dinî eğitimleri için göstermeliyiz.
Bu konuda anne ve babalarla birlikte, bu konuda yetki ve sorumluluğu bulunanlara büyük görevler düşüyor. Tatille birlikte, aylarca, ilköğretim ve orta öğretimde boş ve atıl kalan ve halkın vergileriyle yapılıp gerçek mülkiyetinin millete ait olduğu on binlerce dersliğin Kur’ân ve din eğitimi verilen çocuklarımızın ve milletimizin hizmetine verilerek daha temiz ve düzenli ortamlarda hizmet verilmesi aciliyet ve öncelik taşımaktadır.
İlköğretim 5. Sınıfa kadar olan Kur’ân eğitimindeki kısıtlamalar çağ dışı olup, bir an önce kaldırılmalıdır. Çünkü bu konuda söz hakkı, dayatma kanun, yönetmelik ve genelgelerde değil, Kâinat Sultanının emirleri olan Kur’an’da ve varlık âleminin yaratılış sebebi ve medar-ı iftiharı ve Kur’ân’ın ve kâinat kitabının rehberi ve tarif edicisi olan Hz. Resulullah’ın sünnetleridir.
Yüce Allah (cc) Zümer Suresi 23. âyetinde: “Allah sözün en güzelini, birbiriyle uyumlu ve bıkılmadan tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların, bu Kitab’ın etkisinden tüyleri ürperir, derken hem bedenleri hem de gönülleri Allah’ın zikrine ısınıp yumuşar. İşte bu Kitab, Allah’ın, dilediğini kendisiyle doğru yola ilettiği hidayet rehberidir. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren olmaz.”
Hz. Resûlullah’ın (asm), çocuklarımızın Kur’ân ve İslâmiyetten uzaklaştırılmaya çalışıldığı fitne ve fesat asrında bir varisi olan ve Kur’an ve Resulullah’tan ilhamen yazdığı Kur’ân tefsirleriyle çocuklarımızın, gençlerimizin ve yediden yetmişe tüm milletimizin ve insanlığın imdadına yetişen Bediüzzaman, Emirdağ Lâhikası adlı eserindeki bir mektubunda Kur’ân eğitiminin ve Kur’ân hakikatlarının tebliğinin ehemmiyeti ile ilgili olarak şöyle diyor:
“..İnebolu civarında bulunan ve Nurlara güzel kalemiyle çok hizmet eden kardeşlerimizden Mehmed Zekeriya’nın bir mektubunu aldım. Endişelerimi izale edip beni mesrur eyledi. Şimdi Nurların bir vazifesi olan çocuklara Kur’ân okutmak ve iman derslerini vermek hizmetiyle meşgul olduğunu yazıyor. Ona yazınız ki: Bu hizmetin, aynen eskide Nur’lara çalışmanız gibi kıymetlidir. Hem, senin yazdığın kesretli risâleler, senin bedeline Nur’ların neşrine hizmet ederler. Merak etmesin; o eski makamını muhafaza ediyor.”
Yine Barla Lâhikâsı’nda aynı konuyla ilgili olarak: ”..Hem herbir has talebenin mühim bir vazifesi, bir çocuğa Kur’ân öğretmek olduğundan, sen bu vazifeyi yapmaya başladın. Sen birinci talebelerden olduğundan, inşâallah senin çocuğun da birincilerden olacaktır…” sözlerini kullanmıştır.
Öyleyse çocuklarımızın kalp ve ruhlarını tedavi edip nurlandırmak ve onları dünya ve ahiret hayatında mutlu kılmak için millet olarak, yediden-yetmişe, “Haydi Kur’ân öğrenme, öğretme ve yaşama seferberliğine!….” diyoruz. Çünkü bu hususta Kur’ân’ın misli ve benzeri yoktur. Söz odur ve ona denir. ”Kâinat mescid-i kebirinde Kur’ân kainatı okuyor. Onu dinleyelim, o nur ile nurlanalım, hidayetiyle amel edelim…”
Cenâb-ı Hak, başta çocuklarımızı olmak üzere, tüm Müslümanların ve insanlığın kalplerini Kur’ân ile nurlandırsın. Onu kabrimizde yoldaş, en büyük hesap günü olan Mahkeme-i Kübrada ve Mizan’da şefaatçi kılsın. Âmin.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*