Kuran nuru

Mukaddes kitabımız Kuran-ı Kerim, asırlardır insanlığın yolunu, ufkunu aydınlatmış, zulmetten nura, dalâletten hidayete kavuşturmuştur.

Kur’ân’ın, Allah (cc) Hz. Peygambere (asm) vahiyle gönderilen kelâmullahtır. Onun ulvî hakikatleri ilim, irfan, feyiz ve faziletleriyle beşeriyete iki cihan saadeti temin eden, kâinatın yaratılış sırlarını, nizam ve intizamı hikmetleriyle ders veren, mu’cizeler bütünü Kelâm-ı Kadimdir.

“Kur’ân’ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.” 1 Cenab-ı Hak, kerem ve ihsanıyla İslâmiyet’in manevî güneşi olan Kur’ân kıyamete kadar beşeriyete rehberlik edecektir. Mu’cizat-ı Kur’âniye Risalesi’nde âyetlerle, Kur’ân-ı Hakîm’in tarifi, mu’cizeleri, hakikatleri, hikmetleri, sırları, işaretleri ve sorulara ve itirazlara verilen cevaplar, ispatlar, geniş izahlarla anlatılmış. 2

“Ve insana hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı duâ…” diye başlayan cümle, Kur’ân’ın hikmet, ubudiyet, emir ve dâvet, zikir, fikir kitabı olarak, bütün insanların manevî ihtiyaçları için başvuracağı çok kitapları içinde bulunduran tek, cami (her şeyi içinde toplayan) bir mukaddes kitaptır. Sözü veciz ve lâtif olarak ifade edilmiştir.

Ahirzamanda dinsizlik cereyanları, küfür, isyan, inkâr karanlıkları afakı sardığı, imana ve İslâm’a hücum edildiği, minarelerin susturulduğu, Kur’ân’a düşmanlık edildiği bir zamanda Mehmet Âkif Ersoy: “O nuru gönder İlâhî, asırlar oldu, yeter! / Bunaldı milletin afakı, bir sabah ister.” duâ ve duygularıyla yakarmış.

İngiliz Avam Kamarasında Gladstone: “Bu Kur’ân Müslümanların elinde bulunduğu müddetçe, biz onlara hakikî hâkim olamayız. Ne yapıp yapıp, bu Kur’ân’ı ortadan kaldırmalıyız. Yahut da Müslümanları ondan soğutmalıyız!” sözler üzerine Bediüzzaman: “Bu Kur’ân’ın sönmez ve söndürülmez manevî bir güneş hükmünde olduğunu, ben dünyaya ispat edeceğim ve göstereceğim!” diye kuvvetli bir irade ve niyetle karar vermiştir. Bütün gücünü, mesaisini Kur’ân ve iman hizmetlerine teksif etmiş, İslâm dâvâsına hayatını vakfetmiştir.

Asrın fikir karanlıkları ve inkârcılık cereyanlarına karşı Bediüzzaman, Kur’ân-ı Kerîm’in ma- nevî tefsiri Risale-i Nurlar’ı Barla’da 1927 yılında her türlü zor şartlarda telif etmeye başlamıştır. Mecburî ikamet şartları, zulüm, baskı ve mahrumiyetler, Allah’ın inayetiyle Kur’ân nurunu söndürememiş. Telifi esnasında Kur’ân’dan başka yanında kitap bulunmayan Bediüzzaman, birkaç talebesiyle Barla dağlarında, bağ ve bahçelerinde Nur Risaleleri’yle iman meşalesini tutuşturmuş…

Kısa zamanda cesur, çalışkan, fedakâr talebelerden saff-ı evvel Isparta Kahramanları teşekkül etmiş. Kur’ân Nurlar’ı gizlice çoğaltılarak omuzlarda patika yollardan, dağlardan aşmış, her tarafa ulaşmış, muhtaç gönüllerle buluşmuş… Şehitlerin, serdarların, yiğitlerin, gazilerin yurdu Anadolu toprakları rahmet misal Kur’ân’ın hayat veren kutsî hakikatleriyle canlanmış, şenlenmiş, manevî iklimlerin huşu ve huzurunu tatmış.

Nur dâvâsının hakkaniyeti zincirleri kırmış, hapisleri geçmiş, zindanları aşmış, küfrün belini kırmış, dinsizliği mağlûp etmiş. Risale-i Nur Külliyatı, bahtiyar Nur Talebeleri’nin gayretli çalışmalarıyla, dünya ülkelerinin dillerine çevrilerek her türlü iletişim faaliyetleriyle milyonlarca insana ulaştırılmıştır.

Yaklaşık bir asırdır iman ve Kur’ân hizmetleri, inanç, ima, ihlâs, istiğna, istikamet ve sadâkatle Rıza-i İlâhî dairesinde, sünnete uygun, cadde-i Kübra-i Kur’âniye yolunda devam etmiştir. Dinî, siyasî, içtimaî, gösteriş, riya, menfaat beklentisinden uzak, müsbet hareket ölçüleri, kardeşlik düsturları ile Allah rızası ile hizmet eden Nur Talebeleri’nin çalışmalarıyla milyarlar Kur’ân’ın manevî güneşiyle “Sırat-ı Müstakimi” bulmuşlar. İslâm’ın iki cihan saadeti bahşeden hakikatlerini, güzelliklerini, müjdelerini, rahmet ve bereket zenginliklerini bulmuşlar, huzuru tatmışlar…

Dipnotlar:

1- Hicr Sûresi, 9. Âyet.

2- Sözler, 25. Söz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*