Kur’ân okumaları, hayat okumaları

Her Müslüman ömründe en az 3 kez Kur’ân-ı Kerim’i mealinden okumalı düşüncesindeyim. Zira âlemin en farklı kitaplarından biri olan Kur’ân-ı Kerim, barındırdığı emir ve yasaklamalarla beraber birtakım bilgi, mesaj ve ipuçları da sunar müdekkik okuyucusuna.

Kendi mukaddes kitabında neler olduğu bilgisini elde etmek Müslüman’ın boynunun borcudur aynı zamanda.

Kur’ân okumaları, hayat okumalarıdır. Kâinatı, zamanı, dünyayı, ahireti okuruz âyetlerin ışığında. Kâh geçmişten perdeler aralanır bugünü anlamlandırırız, kâh gelecekten işaretler çıkarır betimlemeler yaparız. Öğrendikçe zenginleşiriz, mertebeler kat eder yıldızlara ulaşırız. Sualler sıralandıkça art arda, hikmetini aramak için bakarız mukaddes kitaba.

Zaman zaman düşünmüşsünüzdür pek çok meseleyi siz de benim gibi… Meselâ içlerinden biri: Yaratıcımız bizleri tek bir milletten yaratabilirdi. Kızıl/siyah/beyaz derili diye ayırmaksızın tek bir renkten ibaret olabilirdik. Yüzlerce dil yerine herkes aynı dili konuşabilirdi.
Peki, onca farklılığın hikmeti neydi?

“Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O’nun varlığının ve kudretinin delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için elbette ibretler vardır (Rum 22).”

Âyetten öğreniyoruz; bu başkalık Yaratıcının zâtını ispatlamada, gücüne delil sunmada birer işaret. İlginç olan bilenler için ibretler taşındığı hatırlatmasının yer alması.

Nasıl ve neyi bilmek?
Derince düşünmemiz gereken önemli meselelerden sadece biri.
Kur’ân’da “bilenlere” dair pek çok hitabın olması akla ve izana verilen önemin mahiyetini gösteriyor inceden inceye bizlere. “Hiç bilenlerle, bilmeyenler bir olur mu?”, “Bilen bir toplum için âyetleri ayrı ayrı açıkladık.” ibareleri sadece birkaç örnek. Ayrıca Kur’ân, hakikî bilgi sahibinin çevresinden, eşyadan, esmadan ve hakikatten ibret alan kimse olduğu malûmatını da veriyor aşikâre. Yani, diyor, akıl ne kadar hayrette kalır, kendine ders çıkarırsa o kadar iyi vazifesini yerine getirir, emaneti layıkıyla çalıştırmış olur.

Belki de bu yüzden olsa gerek, Peygamberimizin (asm) “Allah’ım hayretimi arttır.” duâsında bulunması.

Yine Yunus Emre’nin, “İlim ilim bilmektir / İlim kendini bilmektir / Sen kendini bilmezsin / Bu nice okumaktır.” dizeleri de âyetle örtüşüyor aslında.

Ve daha nice anlamlarıyla, lügatte karşılıyor bizi kelimenin kendisi: Tanımak, hatırlamak, inanmak, uygun bulmak, anlamak, bilincine varmak.

Öyleyse; bilmek eşittir “Ben kimim?” sorusunun cevabını verebilmek. Bilmek eşittir “Rabbim kimdir?” sualinden yola çıkarak marifetullaha ulaşmak. Bilmek eşittir “Yaratan Rabbin adıyla okuyarak” benliğimizi ve hakikati keşfetmek. Bilmek eşittir…

Varın boşlukları siz devam ettirin.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*