Kur′ân′a tâbi olan, depresyona girmez

“Gerçek anlamda Kur′ân′a tabi olan insanların depresyona girme ihtimali yok! Fakat ülkemizdeki insanlar gelenek dini yaşıyorlar ve gelenek dininin adetleriyle hayatlarını geçiriyorlar. Dini, ordan burdan kulaktan dolma örendikleri için, tabi oldukları dinin onlara verdiği özgüvenden maalesef ki habersizler.”

Türkiye kimileri için önemli bir kavşağın eşiğinde ancak toplumun ruh halini, insan olmanın sade halini merak eden ve araştıran çok az insan var. Biz de bu hafta “Toplum olarak depresyonda mıyız?” sorusundan yola çıkarak ruh hallerimizi Psikolog Mehtap Kayaoğlu ile konuştuk. Kayaoğlu dindarların da depresyona girebileceğini söylerken Kur’ân’a gerçekten tabi olan birinin depresyona yakalanmayacağını belirtiyor…

Günümüzde insanların depresyonda olduğu iddia ediliyor ve ilâç kullanımına teşvik ediliyor. Her sıkıldığımız durum ilâç kullanılması gereken bir depresyon mudur?

Günümüzde tüm dünyada ve tabiî ki ülkemizde ilâç ve kozmetik sektörünün inanılmaz bir rant elde ettiğini herkes biliyor. Dünya insanı çeşitli nedenlerle bol bol ilâç kullanıyor. Ülkemizde bu olumsuz gelişmenin yanında, gereğinden fazla ilâç kullanmanın doğru olmadığına dair doğru ve sağlıklı bilgilendirme yapılıyor neyse ki. Bu açıdan ben durumun çok vahim olmadığını düşünüyorum. Doktorlar ve tıbbî müdahale yapan kişiler ilâç noktasında çok teşvik etmese de bizim halkımız birbirini ilâç kullanma noktasında inanılmaz harekete geçiriyor. Depresyon tedavisi görüp ilâçlarla toparlanmış bir kişi, aynı ilâcı benzer durumdaki diğer insanlara öneriyor. Derken ilâç kullanımı gereksiz yere artıyor.

Depresyonu nasıl tanımlıyorsunuz?

Depresyon, bilinçdışı süreçler açısından baktığınızda “yaşam karşısında kendini yenik hissetme” duygusunun adıdır. “Çözüm yok, çıkış yok” sıkışmışlığında yaşayan insanların içine girdiği ruh halidir. Beyindeki kimyasal bozulmanın ve bazı hormonların azalmasıyla ortaya çıkan hastalıktır. Bu hastalığın uzman doktorlar tarafından teşhis edilmesi, kişiye depresyon tanısı konduktan sonra yine doktorlar tarafından ilâçla tedavi edilmesi gerekir.

Bu durumda neye dikkat edilmesi gerekir?

Ancak önemli olan nokta; kişinin yaşam karşısında yenik hissettiği noktaların, kayıptan kazanca; dipte olduğunu hissettiği yanlarının destekle iyi hale çevrilmesi gerekmektedir. Bir anlamda kişinin kendi kendisine attığı çelmelerle barıştırılması, iç dengelerini koruyabilecek bir ego düzeyine ulaştırılması gerekir. İlâçlar bu işi yapmaz. Yani kişinin bakış açısını değiştirmez. Olaylar karşısındaki tahammül gücünü arttırır o kadar. İyi bir tedavi ilâç+psikoterapi şeklinde ilerletilen tedavidir. Hatta kişinin rahatsızlığı başlangıç aşamasındaysa pek çok uzman ilâç vermek yerine, terapi ile toparlanmayı uygun görmektedir. Bünye toparlanamayacak durumdaysa ilâç devreye sokulur.

Depresyona girildiği nasıl anlaşılır?

Bir de günlük gelip giden sıkıntı, üzüntü, moral bozukluğu durumları vardır. Genel anlamda “demoralizasyon” dediğimiz, fakat halkın kendisine depresyon tanısı koyduğu durumlar. Bu ikisi çok sık karıştırılır birbirine. Kişi gelip gidecek bir demoralizasyon yaşıyordur, yakın çevresinde gördüğü durumlarla kıyas yapar ya da internette araştırma yapar, bakar ki depresyona girmiş! Oysa depresyon cidden ağır bir durumdur. O kadar ağırdır ki; kişi kendine kıyıcılık yapmaya kadar gidebilir. Dolayısıyla son günlerde depresif özellikler taşıdığını düşünen kişiler mutlaka uzmanlardan yardım almalı. Gerekiyorsa ilâç kullanmalı. İlâcın işi bittiğinde bu ruh halinin geçeceğini bilmeli. Fakat bakış açısının geliştirilmesi, sağlam bir ego ve kendilik algısının düzenlenmesi için mutlak olarak terapi desteği almalıdır diyorum.

Acılar, hüzünler, sıkıntılar insan ruhundan uzaklaştırılması gereken duygular mıdır?

İnsanın olduğu yerde problem bitmez! Problemin temel özelliği “insana özgü” oluşudur. İnsan varsa problem vardır, insan yoksa problem yoktur. Benim dünyanın en büyük sorununa sahip olduğumu düşünün. Ben yaşadığım müddetçe bu sorun vardır elbet! Ancak ben öldüğümde, bana ait olan sorun ne kadar büyük olursa olsun, benimle birlikte yok olup gidecektir! Demek ki sorun insan içindir. Yani insan içinse eğer, insandan küçüktür. Dünyanın en büyük sorunu diye baktığınız sorunlarınıza bu anlattığım pencereden bakarsanız, sorununuzun sandığınızdan küçük olduğunu fark edersiniz.

Acı, hüzün dediğiniz durumları günlük sorunlar ortaya çıkarır. Problem çözümlenemezse ve bünyede uzun süre kalırsa acı ve hüzne dönebilir. Ben bunları tamamen ortadan kaldırmanın mümkün olmayacağını düşünüyorum. Fakat onlarla barışık yaşamak mümkün! Sorun varsa, çözümü mutlaka vardır! Çözümlenecek sorun için gereğinden fazla üzüntü enerjisi harcayacağımıza, problemi çözme enerjisi harcamayı tercih etmeliyiz. Diyelim ki çözümlenemiyor! Biz inananların inanılmaz bir sığınacak limanı var: İmtihan! Çözemediğimiz sorunlarımızın da bizlere imtihan olduğunu düşünür yine rahatlarız.

Depresyondayım deyip gelen birini hiç “iyisin” deyip gönderdiĞiniz oldu mu?

“İyisin” deyip göndermek kişinin içinde bulunduğu ruh halini hafife alıp onu incitmek olur. Fakat kişinin sorununu dinledikten sonra, anlattıklarının böyle sıkıntılı haller oluşturmasının normal olduğunu, yerinde kim olsa aynı sıkıntıları yaşayacağını, neyse ki bu durumun kısa sürede toparlanabileceğini söylediğim kişiler oldu.

Doğulu bir toplum olarak tanımlıyoruz, ama kanunlarda ve hayatta Batılı hayat tarzı dayatılıyor. Bunun insan psikolojisi üzerindeki etkisi nedir?

Ben aslında bu tip doğulu batılı durumlarının çok da etkili olduğunu düşünmüyorum. Kim nereliyse nereli veya ne hissediyorsa o olsun, önemli değil ki! Ben doğuluyum, vay efendim siz bana batılı gibi yaşamayı dayatıyorsunuz diye hiç kimse depresyona girmez. Güçlü kişilikler ve sağlıklı düşünme modeliyle yaşayan kişiler böyle dayatmalara papuç bırakmazlar çünkü. Hatta kırılgan ve depresif kişiler de bu durumlardan rahatsız olmaz. İnsanları hasta eden, depresyona sokan, günlük hayatlarındaki yakın aile ilişkileri. Adamcağızı söylediğiniz düşünce tarzı değil kendi öz babası depresyona sokuyor. Kadıncağızı, üst sistem değil, kendi anne babası, kocası veya iletişim kuramadığı komşuları depresyona sokuyor.

Eski toplumsal kültürümüz hızlı bir değişim geçirdiği için mi psikolojimiz bozuluyor?

Tüm toplumsal kültürler değişir. Zaman içinde her kural yıpranır, onun yerine düzenleyici olduğu düşünülen yeni yaşamsal kurallar girer. Yeryüzünde değişmeyen ve hep aynı kalan sadece “Kur’ân-ı Kerim” var bence. Dolayısıyla depresyona giren toplumlar da değişim yaşıyordur, depresyona girmeyen kültürler de. İnsanların olaylara bakış açıları, yaşadıkları sorunlara yükledikleri anlamlar gerilim içerikliyse toplum hasta olur elbet! İnsanların hayata bakış açıları net olsa, yaşadıkları her şeyi bilerek yaşasalar, yaşamak istemedikleri durumları bilinçli olarak reddetseler ne hasta olurlar ne sorunlu. Toplumsal değişimler kimsenin psikolojisini bozmaz! Farkında mısınız? Size hep bir mesaj vermeye çalışıyorum: Bizim insanımızın düşünme sistemi bozuk! Toplumsal değişimi ortaya çıkaran da yine bireylerin tek tek sahip olduğu düşünme sistemleri. Dolayısıyla insanın ruh sağlığına ve mutlu olmasını sağlayacak yöntemlere yatırım yapılırsa, toplumsal değişimlere rağmen ruh sağlıkları yerinde olacaktır.

Dindarların depresyona girmesi ayıplanacak bir durum mu?

Depresyonda olup inancım bana yardım eder deyip psikologlara gitmeyen insanlar için ne dersiniz?

Depresyon, panik atak, kaygı bozukluğu ve benzeri tüm durumlar, tıpkı diğer fiziksel hastalıklar gibi tıbbî rahatsızlıklardır. Müslüman kanser olur mu? Evet… Müslüman kalp krizi geçirir mi? Elbette… Müslümanın bağırsakları bozulur mu? Tabiî ki… Üstüste yaşadığı sorunlar nedeniyle düşünme sağlığını yitirmiş ve olaylara bakış açısını farklılaştırmış, kendi hayatını sürekli başkalarının istediği gibi yaşamak zorunda kalan, kendi hayallerini gerçekleştirmek yerine, etraftaki herkesin her istediğini yapmakla yükümlü kişi zamanla yaşamsal deformasyona uğrayıp depresyona girer mi? Niye girmesin… kaçınılmaz olarak girer. Aslına bakarsanız lâf aramızda kalsın… kendisini Müslüman olarak tanımlayan vatandaşımız daha çok depresyona giriyor biliyor musunuz?

Bunu biraz daha açar mısınız?

Gerçek anlamda Kur’ân’a tabi olan insanların depresyona girme ihtimali yok! Fakat ülkemizdeki insanlar gelenek dini yaşıyorlar ve gelenek dininin adetleriyle hayatlarını geçiriyorlar. Dini, ordan burdan kulaktan dolma öğrendikleri için, tabi oldukları dinin onlara verdiği özgüvenden maalesef ki habersizler.

Dolayısıyla kendi öz anne babası olsun, başkalarının güdümünde yaşamayı, birilerinin sözünden çıkmamayı doğru yaşamak zannediyorlar. Kendi hayatlarını başkalarının merhametine terk ediyorlar. En basit örneği; ülkemizde ne kadar çok aile apartmanı var biliyorsunuz değil mi? Bunların hepsinde eltiler birarada oturur, çoğunun arasında ciddî sorunlar vardır. Ve baba izin vermediği için, oğullar ayrı evlere taşınamazlar. Taşınacak olsalar bile kira tehdidiyle karşı karşıya kalırlar. Ve aynı apartmanın içinde birbirinden nefret eden gelinler bir arada yaşar. Kayınpeder tüm evlâtlarını bir arada tuttuğunu zannederek yaşar. Aslında herşeyin farkındadır, ama evlâtlarına kendi hayatlarını vermez! İster ki benim istediğim gibi yaşasınlar! Evlerinde hür olma hürriyeti olmayan insanlar topluluğuyuz biz! Oysa yakın çevrede otursalar, yine birbirlerine yakın olsalar, ama ayrıca herkesin kendi özel hayatı olsa. Daha mutlu olurlar, daha tatlı yaşarlar, daha tatlı anlaşırlar. Kimse kimseye düşman gözüyle bakmaz.

Psikologların da insanların inançlarına bakışının önemi var mı?

Dindar birine günah sayılacak şeyleri önermesi veya hayat tarzını sorgulaması gibi…

Terapi yapacak kişinin sizinle aynı hayat görüşünde olması önemli bence. Diyelim ki eşiniz sizi aldatıyor, uzman tutup da “Ee sen de kendine bir erkek arkadaş bul, hayatını yaşa…” diyebilir. Ama zinanın haram olduğunu düşünen bir uzman tabiî ki bunu söylemez! Kendisine gelen danışanının inanç sistemine göre önerilerde bulunur. Eşiyle arasının düzelmesini sağlayacak başka yöntemlere başvurur. Ya da ergen çocuğu bira içiyor diye endişelenen anneye “Olur yaa o genç içer… endişelenme…” diyemez. Bilir ki alkol haram… ve annenin endişesini anlar… ona göre yardım eder… Dolayısıyla bizim gibi inanan insanların özellikle kendileriyle aynı inançlara sahip uzmanlara gitmesi daha akla yatkın geliyor. Haa diğer uzmanlar yapamayacağı için değil, hassasiyetlerimizi anlamayabileceği için… Bununla birlikte heryerde kendinize göre uzman bulamayabilirsiniz. O nedenle sorununuz varsa mutlaka uzmana gidin. Hassasiyetinizi anlamıyorsa, bu durumu anlamadığını ona söylersiniz ve inançlarınıza ters olduğunu hatırlatırsınız. Uzmanınız başka bir yol önerir.

Türkiye’nin toplum olarak ruh halini nasıl buluyorsunuz?

Üzülerek söylemeliyim ki Türk milletinin ruh sağlığı cidden bozuk. İnsanlar mutsuz ve aşırı sinirli. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2012 yılı araştırmalarına göre Türk insanı dünyanın en mutsuz ve en sinirli insanı olarak ilân edildi. Ben mutsuz olan ve mutlu olmayı bilmeyen herkesin, mutluluğun yöntemlerini öğrenmesini tavsiye ederim. Ayrıca öfke en büyük baş belâmız maalesef. Kimsenin kimseye tahammülü kalmadı, herkes hakkımı arıyorum adı altında birbirini incitiyor. Öfke kontrol çalışmalarını çok önemsiyorum. Kişiler ve kurumlara bu konularda eğitimler veriyoruz. Okuyucularımızın bu konularda eğitim almalarını tavsiye ederim. İnanılmaz keyifli ve eğlenceli eğitimlerdir. Çok da işe yarıyor. Eğitimlere katılan kişiler fazlasıyla beğeniyor…

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Alakası yok bence depresyonda imtihan olabilir, Müslüman da depresyona girebilir. Hem kurana tabi olan depresyona girmez diye bir ayet hadis mi var? Nasıl bu kadar emin konuşabiliyor bu hanımefendi?

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*