Kur’ân’ı doğru yorumlamak ibâdettir. Kur’ân’ı anlamak ibâdettir. Kur’ân’ı yaşamak ibâdettir. Kur’ân’ın hükümlerini öğrenmek ibâdettir. Kur’ân’ın doğru yorumları olan tefsirleri mütalâa etmek ibâdettir. Kur’ân’ı hatim niyetiyle baştan sona okumak, bitirip yeniden başlamak, okudukça tefekkürü arttırmak, okudukça feyiz almak, okudukça kulluğun sırrına ermek, ibadetin inceliğine vâkıf olmak ibadettir.
Kur’ân ile A’dan Z’ye meşgul olmak ibâdettir. Nihâyet, Kur’ân’ı öğrenmek ibadettir.
Çünkü Kur’ân, yerin ve göğün sahibi olan Allah’ın tenezzül buyurup bizimle konuşmasıdır. Çünkü Kur’ân Üstad Bediüzzaman Said Nursî’ye göre, Arş-ı Azam’dan, İsm-i Azam’dan, her ismin mertebe-i azamından gelmiş; bütün âlemlerin Rabb’i unvanıyla Allah’ın kelâmıdır; bütün mevcûdatın İlâhı sıfatıyla Allah’ın fermanıdır; bütün semâvât ve arzın Hâlık’ı nâmına insanlara müteveccihen söylenmiş bir hitaptır, bir mükâlemedir, bir ezelî hutbedir, Rabb-i Rahîm’in bir iltifat defteridir.1
Bundandır ki, namaz Kur’ân’la mümkündür, niyâz Kur’ân’la mümkündür, her türlü yakarış Kur’ân’la mümkündür, duâ Kur’ân’la mümkündür, her türlü ibadet Kur’ân’la mümkündür.
Bundandır ki, namazda Kur’ân okumak farzdır. Kur’ân’sız namaz sahih değildir.
Hazret-i Âişe (ra) validemiz anlatır: Resûlullah Efendimiz (asm) şöyle buyurmuştur: “Kur’ân’ı mahir olarak (mahrecini, tecvidini, sesini, kıraatini bilerek) okuyan, şerefli, itaatkâr elçiler olan meleklerle beraberdir. Kur’ân’ı kendisine zor geldiği halde kekeleyerek okuyan kimseye ise iki kat sevap vardır.”2
İbn-i Mes’ud (ra) anlatıyor: Bana Peygamber Efendimiz (asm):
“Bana Kur’ân oku!” buyurdu. Ben de: “Yâ Resûlallah, Kur’ân sana indirildiği halde; ben mi sana Kur’ân okuyacağım?” dedim.
Resûl-i Ekrem (asm): “Ben, Kur’ân’ı kendimden başka birinden dinlemeyi severim.” buyurdu.
Bunun üzerine Resûl-i Ekrem’e (asm) Nisâ Sûresini okumaya başladım. Nihâyet, “Her ümmetten birer şâhit; onların üzerine de Habîbim, seni bir şâhit olarak getirdiğimiz zaman onların hâli nice olur?” meâlindeki 41. âyete geldiğimde Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm): “Yeter; kâfi!” buyurdu.
Dönüp baktığımda ne göreyim; iki gözünden yaşlar akıyordu!” 3
Berâ b. Âzib (ra) diyor ki: Üseyd b. Hudayr (ra) iki uzun iple atını bağlamış, evinde Kehf Sûresini okuyordu. Okuyup dururken, üzerinde bir bulut peydah oldu, bulut yaklaştıkça yaklaştı. Nihâyet atı ürktü, deprenmeye başladı! Üseyd: “Yâ Rab, âfetten emîn kıl!” diye duâ etmeye başladı. Sabah olduğunda Peygamber Efendimize (asm) geldi ve bu hâli anlattı. Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm): “Oku ey adam! Durma oku! Bu tecellî sekînedir (Allah’ın sekînet, vakar ve rahmet yüklü bir mahlûku). Kur’ân’ı dinlemek için, Kur’ân’a hürmeten inmiştir.” buyurdu.4
Kur’ân’la meşguliyet, Allah katında makbul ibadetlerin başında geliyor.
Şimdi yaz geldi; Kur’ân öğrenimi dönemi başladı. Çocuklarımıza Allah kelâmını öğretebileceğimiz, öğrenmelerine kapı açabileceğimiz altın günlerin içinde bulunuyoruz.
Bu günlerde dönemin yorgunluğunu da attılar üzerlerinden. Mutlaka değerlendirelim. Çocuklarımız, kendi Yaratıcılarının öz kelâmıyla bire bir muhatap olsunlar; okusunlar, öğrensinler.
Camilerimiz, Kur’ân Kurslarımız hizmete hazır. Birbirinden değerli din görevlilerimiz çocuklarımızı altın kalpleriyle kucaklayacaklar. Yeter ki biz gönderelim, ihmal etmeyelim, ilgimizi eksik etmeyelim.
Yarın mahşerde, “Annem veya babam bana dinimi öğretmedi, Kur’ân’ımı öğretmedi. Allah’ım, senin kelâmını öğretmedi.” Şikâyeti bizi mahcup eder. O günün mahcubiyeti, -Allah muhafaza- bizi perişan eder.
Spor kursuna, resim kursuna, müzik kursuna, tiyatro kursuna, balo kursuna zaman ayırıp para, fırsat ve imkân bulurken; Kur’ân kursunu ihmal etmek akıllı bir davranış değildir. Yalnız Mahşerde değil; dünyada bile bizi mahkûm ve mahcup etmeye yeter.
Öyleyse, buyurun; Kur’ân öğrenmeyi bir seferberlik haline getirelim.
Dipnotlar:
1- İşârât’ül-İ’câz, s. 15,
2- Buhârî ve Müslim,
3- Buhârî ve Müslim,
4- Buhârî, c.9, s. 306.
Benzer konuda makaleler:
- Yaz tatilini Kur’ân’la taçlandıralım
- Ramazan´da mukabele sünneti
- İman ilmini öğrenmenin âdâbı
- “Yaratan Rabbının adıyla oku!”
- Suyumuzdaki ağız tadı
- Muhammedü’l-Emin (asm) geliyor!
- Ben de sizden biriyim
- Makam-ı Mahmud üzerine
- Tedbirli Davranmanın Hikmetleri
- Bunların derdi ne, Allah aşkına?
1963 Mersin Gülnar doğumlu olan Süleyman Kösmene, ilköğrenimini doğduğu köy olan Yarmasu köyünde yaptı. 1981 Mersin İmam-Hatip Lisesi; 1986 Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. Milli Eğitimin çeşitli kademelerinde öğretmenlik ve idarecilik yaptı. Yeni Asya Gazetesi Fıkıh Günlüğü köşesinde günlük yazılar yazmakta olan yazarımız, İstanbul’da yayın yapan Bizim Radyo’da ve EuroNur.tv’de programlar yapmaktadır. Evli ve üç çocuk babasıdır.
İlk yorum yapan olun