Kurbanı düşünmek

Ne çok kurbanlar veriyoruz; kurbansız geçmeyen günümüz, ayımız, yılımız yok gibi. Sahip olduklarımızı yitirmemiz bir nevî kurban değil mi; asıl kurban bu yitirdiklerimizi, yitireceklerimizi hatırlatmak, düşündürmek ve ona hazırlanmak değil mi?

 

Geçen her bir “an” zaman denizine dökülen vaktin kanı değil mi? Ulvi bir uğurda akmamışsa o “kan”, sonsuzluk bayramı hak edilmemiştir. Düşünce ipiyle bağlanmamış, duygu ile dizginleşmemişse vakit; hayat boşa ve boşluğa kurban edilmemiş de ne yapılmıştır?

Hz. İbrahim (as), Hz İsmail (as) hangi zamanda veya zamansızlıkta yaşamıştır? Zihnen ve kalben onları anlayamayana ve algılayamayana, sabrı ve tevekkülü idrak edemeyene ve hissedemeyene vakit ne yapsın; kaç asır geçse ne değişir?

Markalar tutsağında servete, şöhrete, şehvete, şiddete kurban giden tazecik yürekler, gencecik zihinler… Kaybolan ömürler, heder olan hayatlar… Hayvanlar kesilmesinmiş; ne insânî düşünce! Görünürlüğe hapsolmuşlar, tek düze bakanlar kurbanın ne ulvî bir hayat bahşettiğini nereden bilecekler.

Yollar kurban alanı gibi… “İçindeki canavara dur de”, “Sürat felâkettir” gibi sözler doğru ama kuru sözler; onun için olsa gerek trafiğe verilen kurbanlardan gözyaşları kurumuyor. Kalbe işleyecek, zihne yerleşecek, sonsuzluğu çağrıştıracak bir şeyler, bin şeyler söylemedikçe çok fazla bir şey değişmeyecek, ateş düştüğü yere yakmaya devam edecek.

Düştüğü yerden kalkmak; kurtuluşa atılan ilk adım; insanlık düştüğü yeri arıyor ki kalkabilsin. Kaç nesil kurban edildi, daha kaç nesil kurban edilecek?

Dün taşa tapanlar bugün kâğıda, vehmî başarılara tapıyor; değişen ve değişmeyen nedir? Modernlikmiş, medeniyetmiş; iki dünya savaşında kaç milyon insan ne diye, ne uğurda, ne adına kurban edildi?

Uzağa gitmeye ne gerek var; Irak, Afganistan, Filistin, Bosna, Çeçenya… Bunlar neyin kurbanı; özgürlük, demokrasi, medeniyet! Dünyanın trafiği, tarihin yolları da kurbanlarla dolu; insanlık sürünüyor, düştüğü yeri arıyor…

Hayvanlar kesilmesinmiş. Çevre felâketlerinde kaç tür bitki, hayvan nesli kayboldu, kaç hayvan telef oldu, telef oluyor…

İnsanlık kendini kurban ediyor; zamanını, mekânını, çevresini, canlıyı, cansızı. Yeni füze kalkanı projesi kimleri kurban etmek için hazırlanıyor? Bu medeniyetin kaç dişi kaldı ve o dişlerle daha kaç kurban alacak?

İbrahimler ve İsmailler kıtaları gezmedikçe, kıtalar ve kalpler arasında trafiği düzenlemedikçe kurbanlar bitmeyecek, hayatlar hiç uğruna, ömürler boş yere sonlanmaya devam edecek.

Ya İbrahim, ya İsmail olacağız ya da peşlerinden gideceğiz; yoksa hayat da yok.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*