Küresel Asr-ı Saadet’e mütevazi bir adım

Geçtiğimiz Cumartesi günü Topkapı Kültür Park’ta, Türk Dünyası Kültür Evleri ve Kültürlerarası Köprü Derneği (ICBA) bir araya geldi ve ortak neler yapılabileceği konusunda samimi ve sıcak paylaşımlar oldu.

Topkapı Kültür Park projesi, gelecekte de çok farklı güzellikler vaad eden bir uygulama. Bu proje kapsamında ve genel müdürlük alanı içinde yer alan Türk Dünyası Kültür Evleri ile, küresel bir köy modeli oluşturulmuş.

Bu harika düşünce, Türk dünyasında başlayacak birlikteliğin dünyaya model olması anlamında önemli bir başlama noktası. Biz de dernek olarak bu küçük dünya modelinde köprülük konumuna başlangıç anlamında çok değerli gönül insanlarını yine bu alanda bulunan ve Türk dünyası yemeklerinin mekânı Türk Dünyası Zinnet Restaurant’ta buluşturduk. Bu organizasyonun gerçekleşmesinde büyük emekleri geçen Kültür A.Ş. idari işler müdürü can dostlar Salih Doğan ve evlerin koordinatörü Abdülmetin Keskin beylere camiamız adına çok teşekkür ediyoruz.

Bu küresel köy ya da mahallede gerçek insaniyeti temsil eden İslâmî değerler çerçevesinde birliktelik, dünyaya da bir model teşkil edecektir. Umudumuz biraz siyasî bir yapı hâline dönüşmüş Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın daha sivil ve daha samimi bir yapılanmasına başlangıç noktası olmasıdır. Bu küçük dünya modelinde yer alan kültürlerin temel değerleri hak ve doğruluk olmuştur, bundan sonra da öyle olacaktır.

Hak ve doğru, insanlığın aslî gerçekliğine ve fıtri hâline daha yakın olmalıdır. Muhtemelen her insanın özünden gelen ve fıtratından kaynaklanan ses, hakkın ve doğrunun  yanında yer alacaktır. Ancak hak, çoğu zaman siyasî güçlerin ve benlikle bağlantılı hallerin uzağında daha çok şeffafiyete yakın bir kavram gibidir. Hakkın etkisi ve yayılımı, şeffafiyet tecellisine en belirgin şekilde mazhar hava ve suyu andırır. Hava ve su, etkileri zahiren çok belirgin olarak gözlenmediği halde sessiz ve derinden bütün varlıkları kuşatacak fıtrî özelliklere sahiptirler. Su, bütün dünyanın dörtte üçünü, insanın yüzde altmışını teşkil ettiği halde bu durum zahiren çok belirgin değildir. Hava, hayatımızın en önemli unsurlarından biri olduğu halde çoğu zaman varlığını dahi hissetmeyiz. Nefesimizi rahatlıkla alamadığımız anlarda havanın ne kadar büyük bir nimet olduğunu anlıyoruz. Sosyal alanda da hak, benzer bir şeffafiyet hâli göstermektedir. Hakkın galibiyeti çoğu zaman savaşlarla değil barış zamanları ve ruhlara nüfuz ederek olmuştur.

Hepimizin içinde doğruya ve iyiye bir meyil var olduğu, toplumların genel sükûn halinden anlaşılmaktadır. Her fıtrat özünde doğrunun yanında güzelliklere meyilli olmalıdır. Ancak toplumun genel yapısı ve gelenekler, kültür yapısı zaman zaman insanı fıtratının sesinden uzaklaştırmaktadır. Bozulmamış her fıtratın, hakkın ve doğrunun yanında yer alması gerektiği insanlık tarihinin ortaya çıkardığı açık gerçeklerdendir.

İnsanlık tarihine bakıldığında, insanlara en büyük değerleri katan ve insanları özünden ve derinden etkileyen hakikatler, büyük siyasî güçlerin değil, inançları ve değerleri ile insanları özde etkileyen samimi fertlerin ve toplulukların eseri olmuştur. Toplumlara asıl yön veren, maddî güç ve para değil inanılmış değerler olmuştur. Bu değerler bir tür şeffafiyetle sosyal yapıları derûnuna inerek etkilerler. Nitekim Asr-ı Saadet’te dünyevî hiç bir güç olmaksızın başlayan hareket, artık insanlığın bütün katmanlarına ve derinliklerine nüfuz etmiştir.

Bu durum, önümüzdeki yıllarda siyaset ve teşahhusattan uzak ve şeffafiyete mazhar Risâle-i Nur hakikatlerinin döneminin geldiğine bir işaret olmalıdır. Her türlü siyasî ve coğrafî sınırların eşyayı ve insanları parsellemesinden uzak bir yapı olan bu hareket, çok kısa bir süre sonra bütün dünyayı etki alanına alacak gibidir. Teşahhusata mazhar siyasî hareketler engellenebilir, çünkü bu mazhariyetle kendi alanlarını sınırlamışlar ve menfaat çatışmalarının hedefi olabilecek konuma gelmişlerdir. Oysa şeffafiyete mazhar bir hakikati, siyasetle ve maddî güçle engellemek mümkün değildir, çünkü ortada hedef olarak algılanabilecek, parsellenmiş bir alan ve mücadelesi verilen bir benlik yoktur. Yaşanan son olaylardan sonra hakka yönelen insanlık, Risâle-i Nur’a muhakkak ulaşacak veya yavaş yavaş yayılan hakikatler bütün maddî engelleri nuraniyeti ile aşacak ve ruhları derinden etkileyecektir. O halde bizlere düşen vazifeler, çok büyük ve insanlık için çok önemlidir.

Memleketimizin azametli fakat bahtsız oluşuna yol açan en önemli sebeplerden biri, gereksiz konuların zihinleri fazlasıyla meşgul etmesi ve asıl meselelere harcanacak enerjinin zayıflamasıdır. Bütün dünyanın muâsır medeniyet noktasına yöneldiği ve bu vatanın da bahtının yeni yeni açılmaya başladığı bir zamanda insanları mağdur eden uygulamaların herkes için moral bozucu olduğunu ve çok hız kestiğini görmek gerekiyor. Şu an hepimizin temel vazifesi, bahtımızın açılması ve ülkemizin maddî terakkisi ile i’lâ-yı kelimetullah noktasında eski şevketine kavuştuğu günler için sözlerimizle ve fiillerimizle duâ etmektir. Oysa, kırılmış kalpler ve aleyhte duygular arttıkça bir millet olma şuuru ve ortaklık duygusu zaafa uğrayacaktır.

Bu konuyu tartışan ve içinde yer alan herkes önce kendi konumunu iyi algılamalıdır. Cismen ve dünyevî konumları ile uçsuz bucaksız bir uzay boşluğunda esamesi okunmayan bir gezegende uçaktan bile bakıldığında görülemeyen, sistemin bütününde sinekten daha ehemmiyetsiz varlıklar olduklarını unutmamalıdırlar. Dünyevî konumlar yalnızca günlük yaşantının darlığında izâfî bir anlam ifade etmektedir. O yüzden bir konuda kimin ne düşündüğünden ve söylediğinden çok varlığın asıl Sahibinin ne dediği önemlidir. Sonucu belirleyecek de O’nun hükmüdür. Bu yüzden varlığın geneli karşısında aciz ve zayıf olan ve bu durumlarını hiçbir dünyevî makam değiştirmeyen insanlar, birbirine dayanmalı, hoşgörü, esneklik ve anlayışla hayatı ve sosyal ortamları kendilerine zehir hükmüne geçirmeden Kadir-i Küll-i Şey’e dayanmakla yarınlarından emin olmanın tarif edilmez huzurunu bütün insanlık olarak hissetmelidirler.

Gelecek yıllar küresel Asr-ı Saadet’in, yani dünya genelinde insânî ve İslâmî mânâların yayılımına zemin hazırlayacak tarzda ilerlemektedir. Barış içinde bir dünya, herkesin herkese tahammül edebildiği bir algı ile ancak mümkün olur. Bu mânâ, hakkın galip olduğu ve her ferdin bu zeminde birlik algısının kalplere yerleştiği gün açığa çıkacak gibidir. Türk Dünyası Kültür Evleri de bu yolda atılmış önemli bir adım ve samimi bir duâ hükmündedir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*