Bir kere “mahalle baskısı” olması için önce “mahalle”nin olması gerekir. Sizin anladığınız mânada mahalle kaldı mı ki, mahalle baskısı da olsun.
Âkif’lerin, Yahya Kemal’lerin ilham kaynağı, geleneklere bağlılığın, sevginin ve saygının mektebi mahallelerimiz şimdi neredee?
“Hani nerde o eski Ramazanlar“ dediğimiz gibi, “Hani nerde o eski mahalleler“ diyecek duruma geldik.
Gerçi Türkiye’de hâla belediye sisteminde ve posta adreslerinde mahalenin namı ve şanı devam ediyor ama, gelenek ve inancımızın kalesi konumundaki mahalleler neredeyse tarih olacak.. Şimdi dünyayı evlerimize taşıyan televizyon ve internet, ne mahalle tanıyor, ne gelenek tanıyor, ne din, ne iman..
Belki bundan böyle mahalle kavramı da değişecek. Belki her Müslüman, kendi mahallesini de, kentini de, belki devletini de kendi ruh ve iman âleminde kuracak. Belki zamanla mahalle isimleri bile mâna yüklü olacak.. İlim mahallesi, güzel ahlâk mahallesi, nur mahallesi, demokrasi mahallesi, hürriyet mahallesi vesaire..
xxx
Türkiye’de “mahalle baskısı“ kavramını ilk ortaya atan Şerif Mardin Hocamız, belki bunun dindarlar aleyhine bu kadar kullanılacağını ve küresel baskılara malzeme olacağını hesap etmedi. Türkiye’de Bediüzzaman ve Nur talebeleri gerçeğini sosyolojik açıdan inceleyen ve ilim çevrelerine de kabul ettiren Hocamızdan, “mahalle baskısı“nın baskısından bizi kurtarmasını bekleriz.
Alev Alatlı Hanımefendi der ki : “Mahalle abilerinin yerini pop yıldızları, öğretmenlerin yerini sütun yazarları, aile büyüklerinin yerini başarılı işadamları aldı. Televizyonu, sineması, interneti, you-tube’u, i-podu, sporu, müziği, magazini, estetiği, yemeği ile takviyeli gelen küresel baskı, kentlerde, dar alanlarda, dipdibe yaşayan insanlar arasında daha hızlı ve kolay yayılır oldu.“
Bir de şöyle bir benzetme yapıyor Alev Hanım:
“Mahalle baskısı deveyse, çağdaş Batının yaşam biçiminin baskısı fildir.“ Alev hanımefendi burada “deve ve fil“ benzetmesini bilinçli mi yapıyor? Yani deve İslâm diyarlarını çağrıştırsın, fil de Batı’yı çağrıştırsın, diye mi düşünmüş? Öyle veya böyle, bu benzetmeyle bir gerçeğin altını da çizmiş oluyor.
İlginçtir ki, Ebrehe’nin, ordusuyla Kâbe’ye saldırmasında da fil vardır. Risale-i Nur’da Fîl Sûresinin tefsirinde çok ilginç bir de benzetme var. Fil yerine filo. Evet, işte Hâşiyede geçen o cümle:
“Eski zamanda, dehşetli fil-i mahmudî azametine, heybetine dayanmış, hücum etmişler; şimdi ise, dünya servetine ve malına ve o servetle havada ve denizde filolar teşkil edip, hatta kırk milyon bir millet, o fil gibi filolarla dört yüz milyonu esaret altına almış.”
İşte bakınız, Kâbe-i Muzzama yerinde durduğu halde ona saldıranlar nasıl belalarını bulmuşlar. Ve yüce Kâbemiz hâla yerinde duruyor, ve hâla milyonları cezbediyor ve etrafında döndürüyor. Şimdi de Kâbe azametinde olan dine ve imana her taraftan soğuk saldırılar oluyorsa, asıl olan onlara olacaktır ve olmaktadır. Ah bir ibret ve ders alabilseler!
Müslümana düşen, sadece yerinde sebat olmalıdır. Allah’a tevekkül edip O’na dayanmalıdır. Hem Müslümanın bir başkası üzerine baskısı zaten olamaz. Zira İslamda cebir yoktur, dinde zorlama yoktur. Kur’an, kalpleri ve gönülleri fetheder, akılları ikna eder.
xxx
Bir de “eksen kayması“ tabiri kol geziyor medyada. Türkiye’deki mahalle baskısı çığlıkları, Amerika’da “eksen kayması“ olarak yankılanıyor ve küresel bir baskıya dönüşüyor. Allah’a dönüşü, dine yönelişi “eksen kayması“ olarak görüyorlar ve bunun da siyaset canibinden geldiğini sanıyorlar zavallılar.. Acaba kendilerince doğru olan eksen nedir ve ondan nasıl kayılmış olunuyor? Bunu da açıkça ortaya koysalar bari..
Aslında dinden uzak bir hayatı tercih edenlerdedir asıl eksen kayması. Sekülarist zihniyettedir eksen kayması.. Kendileri, taparcasına dünyaya dalıp, Allah’ı ve ahireti unuttukları gibi, dünyevîleşmeyi, siyasetçiler üzerinden ülkemize boca edenlerdedir eksen kayması..
Allah’ın emriyle, kendi ekseni etrafında ve güneşin etrafında turlarına devam eden dünyamız; her halde dünyevîler keyiflerince eğlensinler, ya da kendilerine mal mülk edinsinler ve belli bir güce eriştikten sonra da güçsüzlere baskı yapsınlar diye dönüp durmuyor. Allah’ın izniyle hâla dönmeye devam ediyorsa, ekseninden kaymayanların, yani vahyin izini sürenlerin, Kur’an ve sünnet ışığında yol alanların hürmetinedir.
Benzer konuda makaleler:
- Eksen kayması ve AB
- Cemaatlerde eksen neden kayar?
- Mahalle baskısı mı, yoksa çetenin tasallutu mu?
- Türkiye’nin ekseni
- İslâm ordusunun öncüsü, son kal´asındaki gözcüsü: Yeni Asya…
- “Küresel ısınmacılara” tokat gibi cevap
- Düşmanlığa düşman olmak
- Cumhurbaşkanı Gül: Türkiye bu saldırıyı asla affetmeyecek
- Köln 2010 -7- Abdulmuhsin Alkonavi (Muhsin Alev)´den hatıralar
- Gültekin Uysal: İnsanlık, özellikle de Müslümanlar büyük bir sınava tabi tutuluyor
Eğitimci – Şair – Yazar
İlk yorum yapan olun