Küresel tahribat…

Image
Ahirzaman atlasını okuyabilenler, başkalarının o güne kadar dillendirmediklerini haber verirler. Çok acayip ve garaipten bahsederler. Onları dinleyenler, genellikle iki üç gruba ayrılırlar. Bir kısmı dikkatle dinler, mantıklı bulur ve kabul eder. Diğer bir kısmı ise anlayamaz. Genellikle alt yapısı bu tür meseleleri anlamaya yeterli değildir. Bazen dudak büker, bazen de omuz silker. Üzücü bir kısmı vardır ki; ahirzaman atlasıyla nelerin açığa çıkacağını, neyin deşifre edileceğini ve hangi hedefe gidileceğini hiç görmez ve kabul etmez, tam karşısında yer alır. Atlası inkâr eden, ahirzamanda vukua gelen hadiseleri yorumlayarak kareleri yan yana toplayanları bazen iftira atmakla, bazen yalancılıkla ve ekseriyetle de “komplo teorisyenliği”yle itham eder. Bu son güruhun karşı çalışmalarıyla “şer güçler” tahrip için zaman kazanırlar. Zira onların çalışmalarıyla efkâr-ı amme zaman kaybedecek, tedbir alması gereken mekanizmalar gecikecek ve bazen de “atı alan Üsküdar’ı geçmiş” olacaktır. Dünyada ve çevremizde meydana gelen hadiselere global ve lokal düzeyde dikkat ettiğimizde, bu mânâyı mutlaka yakalayabiliriz.

Globalleşmeye medeniyetin güzelliklerinin yol açtığını elbette biliyoruz . Muhabere, muvasala ve mülâkaalarda meydana gelen inkılâplar, Üstadın ifadesiyle dünyamızı bir köye çevirdi. İnsanlığın hayrına olan bu gelişmeyi, cemaatleşerek kuvvet kazanan ve teknolojiyi kısmen rehin alan “ahirzaman dinsizliği,” maalesef dünyanın zararına çevirdi. Ortaya çıkan manzara ise, globalleşmeyi müdafaa etmemiz gerekirken, tahribatların da “globalleşmesiyle” bizi bu hareketle karşı karşıya getirdi. Yani, cemaat gücüyle ele geçirilen kapitalle komünikasyon ve medyaya hükmeden “küresel tahribatçılar” zamanla STK’larla yavaş yavaş cemiyetin hücrelerine sızmaya başladılar. İnsanlığın bu dehşetli hastalığını, ancak ve ancak “iman nuruyla” keşfeden Müslümanlar dünyaya haber verebilirdi. Ama 12 Eylül gibi küresel bir cinayetle Müslümanların basiretini dünya malı, korku, şöhret, ırkçılık ve makam ile kapattılar. Başta Türkiye olmak üzere, âlem-i İslâmın basiret gözü perdelenince, can düşmanı olan “ahirzaman dinsizliğini” göremedi. Onun sınırları aşarak harîm-i İslâma girişini teşhis edemedi. 12 Eylül’ü takip eden süreçte, insanların birçoğu Talut’un askerlerine yasakladığı nehirden içtiler. Bu zehirli su ile hem gözlerinin ferlerini, hem dizlerinin dermanını ve hem de ayağa kalkacak bellerindeki kuvveti kaybettiler. Yaklaşık otuz senedir, âlem-i İslâm o dehşetli cinayetin neticelerini deriyor. Milletler arasında sınırlı hareket edebilen dinsizlik, böylece “globalleşti” ve bugün insanlık “global krizin” zehirli acılarıyla inliyor, sancılarıyla depreşiyor.

Global tahribatın hedefi fıtratın tamamını bozmaktır. Fıtrat derken neyi düşünebiliyorsanız: İnsanlar, bitkiler, kuşlar, ağaçlar ve diğer hayvanlar… Hiçbir şey ayakta ve sağlam kalmamak şartıyla bozmak, onun nihaî hedefidir. İman gözü kapanan insanlık, çoğunlukla “ilim, teknoloji, san’at, modernite ve yeni keşifler” adı altında yapılan bu tahribatı önceden hissedemiyor. Neticeleriyle uyandığında ise, Bağdat çoktan harap olmuştur.

Artık melûl melûl, pazarlarda genlerine müdahale edilmemiş ve kimyasal ilâçlarla zehire dönüştürülmemiş sebze arıyoruz, değil mi? İki yüz çeşide varan üzüm ağaçlarının neden kuruduğunu, armudun neslinin niçin tükendiğini, en güzel cevizi yetiştirmiş coğrafyanın California’dan cevizi hangi sebeple ithal ettiğini ve kurumaya karşı Amerikan üzüm çubuklarının kimlerce getirildiğini, kim bizim için araştıracak?

Ülkemizde “ahirzaman dinsizlerinin” paralarıyla çalışan yüzlerce kadın dernek ve enstitüsünün varlığını duymayanlar, rehavet hastalığına yakalanmış olabilirler. Ya bizzat üniversiteler aracılığıyla sosyal yapımızın genlerinin zındıkaca laboratuvarlardaki analizlerini… Yine bine ulaşan kurumu… Ya insanımızın ruh, karakter, ahlâk ve moral değerlerini değiştirmeye çalışan ecnebi parmaklı on binlerce kuruluşu biliyor musunuz? Bütün bunlara karşı Türkiye’de ne devletin, ne dinî cemaatlerin, ne üniversitenin ve ne de Türkiye’yi sevenlerin “fıtratı koruma ve kollama” mânâsına yönelik ortaya koydukları bir projeleri var mıdır?

Ahirzaman dinsizliği, kolayca tahrip edebilmek için her şeyi kontrolünde tutmak istiyor: Sebzelerin, tahılların ve birçok bitkinin tohumlarını, ağaçların fide ve tohumlarını, kuş griplerini kullanarak kuşları ve kümes hayvanlarını, NLP, kişisel gelişim ve psiko desteklerle insanın iç âlemini, paralarını, mega iş merkezleriyle esnaf ve orta sınıf ticaretini, köpek balığı fonlarıyla global sermayesini, deniz ve ormanlarını, enerji kaynaklarını ve bütün madenlerini belli merkezlerde toplamak istiyor. Tâ ki tahribi de, kontrolü de kolay olsun. Belki de kıyamete hazırlık yapıyorlar. Gemi fareleri ambarın su alacağını bile bile kemirirlermiş. Fakat biz insanlar, kendilerini uyanık zanneden insanlar, Kur’ân’ı dinler görünürken, kalp, ruh ve dünyasını para ve şöhretin doldurduğu insanlar… Biz de farelere uyacak mıyız?

Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*