Bu sihirli sürece hayret edenlere hayret ediyoruz. Hala AKP’nin mahiyetini anlamamalarına, dâhilde Kemalistlerle, hariçte Marksistlerle ittifak içinde yürümeye özen gösteren siyasal İslamcılardan “demokratik duruş” bekleyenlere hayret etmemek mümkün mü? Ceylandan ceylan, kaplandan kaplan doğar. Bir başka şey bekleyenlere siz de hayret edersiniz, elbette…
Kürt açılımından bahsederlerken 12 EYLÜL’ü teğet geçen, PKK’nın embriyodan ana rahmine çekiç güç ile oturduğunu unutan, sağ eliyle Barzani’yi beslerken sol eliyle de Apo’yu okşayan Pentagon devrimcileri ve onların sivil uzantıları olan zındıka enstitülerini görmemezlikten gelecek bir anlayışın “Kürt açınımından” hayır çıkmayacağını Yeni Asya yazdı, çizdi. 11 Eylül’ün avantajlarıyla iktidarını devam ettiren kadroların 12 Eylül sonrasını tahlil ve tenkit etmeye yürekleri yetmezdi. Özal ile baba Bush’un çekiç güç, Kuzey Irak Kürdistanı ve Kuveyt işgalleri projelerini konuşamayanların “Marksist Kürt terörü” hakkında doğru karar vermeleri mantıkla hiçbir zaman uzlaşmaz. Her gün yeni bir kostüm giyerek ye yeni bir hava çalıp oynayan AKP’ye hayret etmiyoruz. Onlar ancak bulunla seyircileri teskin ederek ömürlerine yeni bir gün katmaya çalışıyorlar. Koro şefi sahneyi mütemadiyen canlı tutmakta… On seneye yakındır Amerikalı ve Avrupalı devrimcilerin yardımıyla transa geçirdiği bu milletin uyanması AKP’nin felaketi sayılır. Onlar elbette her gün yeniden içi boş “açılım paketleriyle” millete açılacaklardır.
HEDEFSİZ VE PROGRAMSIZ HÜKÜMETLER
İhtilal sonrası hükümetlerin milletçe bilinir ve takip edilir programları olamaz. Zira o kadroları ihtilalı yönetenler toplayıp derlemişlerdir. Bu gözle 12 Eylül sonrasındaki hükümetlerin beyan ve icraatlarına bakarsanız, mesele daha iyi anlaşılır. AKP’nin formatı biraz daha değişiktir. Global 11 Eylül tsunamisiyle oluşan AB’deki hükümetleri azcık çağrıştırır. Küresel sermaye ve devrimcilerle günlük, haftalık ve aylık istihbaratlarla çalışmış Merkozy, Berlusconi, Erdoğan ve Rasmussen gibi hükümetlerin, halkları tarafından önceden bilinen ve takip edebilecekleri programları olamazdı. Halkın demokratik cehaletiyle sivil Kemalizm’in başarılı çalışmaları AKP’nin ömrünü maalesef uzatıyor. Dış sermayenin büyük desteğiyle zapturapt altına alınmış medyanın bu devrimlerdeki tesiri fevkalade büyüktür. On seneyi aşkındır bizi idare eden AKP’ye; lütfen şu husustaki programınız nedir? diyebiliyor muyuz? AKP’nin parti başkan yardımcıları da, başbakanın yardımcıları da: “Sayın başbakanımız bilir” dediklerine göre, global devrimcilerle günlük programı paylaşan yalnızca Erdoğan’dır. Ayrıca başbakanın kendisine muhalif beyanları “yalan ve iftira” olarak ilan etmesi meseleyi çok vahim bir noktaya getirmiştir. Meclis istişarelerini, Bakanlar Kurulu meşveretlerini ve hamiyetli danışmaların bilgilendirmelerini burada bir kenara atmak zorundasınız. Global konjoktörü idare edenlerin yol haritasıyla yürüyen hükümetlerin programlarından ve hedeflerinden milletin haberdar olması mümkün değildir.
MARKSİST KÜRT TERÖRÜNÜN MUHATABI KÜRTLER DEĞİLDİR
Otuz beş seneye yakındır, doğudaki terörün global dinsiz cereyanlarca organize edildiğini söylüyoruz. Global devrimi hedef almış Marksist ve Freudist hareketlerin mahiyetlerini ortaya koymadan bu terörün durdurulamayacağını söyleye geliyoruz. Almana Sosyal Demokrat siyasetçinin tespitiyle, terör başını muhatap alan AKP, fevkalade mantıksızca zararlı ve anlaşılmaz bir yol izlemiştir. Amerika’da enstitülerce ve AB’de derneklerce desteklenen PKK’yı, AB ve ABD insiyatifinden başka bir kuvvet susturabilir mi? Dinsiz emperyalistlerin terör ve kaosla oluşturdukları strateji ve senaryoya “çözüm!” diye sahip çıkmanın bu millete ve vatana yalnızca zarar olmuştur ve olacaktır.
Çok ilginç bir noktayı da arz etmek istiyoruz. Sayın Erdoğan ve onu destekleyen Kemalistler, demokratik hareket ve çıkışlara karşı terör estirdiklerinin farkına varmayabilirler. Para ve iktidarın insanı bazen Karunlaştırdığı ve bazen Nemrutlaştırdığı bir dünyada yaşıyoruz. Bizim doğrularımız dışında doğru yoktur, yaklaşımıyla çeşitli usullerle herkesi sindirmeye ve susturmaya kalkışmanın neticesi; vatana, millete ve İslamiyet’e büyük zarardır.
On bir senelik AKP iktidarının icraatlarını incelediğimizde de “doğru hedef ve programları” bulamıyoruz. Ferdi, anlık ve ayaküstü verilmiş kararları uzun süre içinde ne siyasi kadrolar ne bürokrasi ne de millet elbette hazmetmeyecektir. Bu tür idare başbakanımızın hoşuna gidebilir, belki de kolayına geliyordur. Fakat bunun ismi ne demokrasidir, ne şeriattır ve nede hilafet. Müsaade ederseniz ben söyleyeyim: İstibdat… Bu süreç içinde en fazla dikkatimizi çeken husus siyasetin ve idarenin sloganlaşmasıdır. Muhtarından başbakanına kadar zahiren seçilmiş herkes ticari firmalar gibi gelirlerin en önemli kısmını sloganlı reklamlarına ayırmışlar. İcraat ile anlık programlar da birbirini tutmuyorlar. Bu reel olmayan siyasetten en çok zarar görenler Kürtler ve coğrafya olarak da doğu vilayetlerimiz oldu. Kemalistlerin 1980’lere kadar bu bölgede periyodik olarak yaptığı zulmü artık Global Devrimcilerle yine Kemalistler birlikte yürütüyorlar. Hükümet ise başta Barzani olmak üzere dış bağlantıları ve asıl mercileri nazarlardan kaçırarak sahneye çıkardıkları “İmralı tiyatrosu” ile milleti oyalamaya çalışıyorlar. Milli bütünlüğümüzü bin senelik kardeşliğimizi ve mukaddes değerlerimizi aşındıran bu oyunların çok tehlikeli olduğunu idarecilerimiz de biliyorlardır.
Benzer konuda makaleler:
- Erdoğan – Hoca kavgası
- Gerginlik ve İstismar Politikaları
- AKP’nin AB sürecinde yeni rol modeli: İngiltere
- 10 Ağustos dönüm noktası
- Siyasette “fetret” devri mi?
- Nedir bu hazımsızlık?
- Arap baharında sisler dağılırken
- Ekmek ile hürriyet arasında…
- Erdoğan ve Soylu mücadelesi
- Tutsak Kadrolar…
Almanya İslam Konseyi Din Şurası Sözcüsü / Eğitimci – Yazar
İlk yorum yapan olun