Kürtçe resmî dil olabilir mi?

Meselelere genel teori açısından bakıp pratiği de ona göre tatbik etmenin yanlışlığına dair yığınla olay ve belge ile karşılaşıyoruz. Meselâ Türkiye’de farklı dilleri konuşan Müslümanları İspanya azınlıklarıyla veya Kafkasya’daki Müslümanlarla mukayese edenlerin, bu ülkeyi tanıyamadıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Hürriyet ve demokrasinin gelişmekte olduğu Asya ülkelerindeki güçlü teorik söylemlerle yalın ve soğuk pratikleri mukayese etmeksizin yalnızca bazı siyasîlerin seslendirdikleri sloganları Türkiye’de konuşmak, bilgi eksikliğinden kaynaklanmıyorsa, iyi niyetle zor bağdaştırılır şeylerdir.

Bu meselenin bilhassa 12 Eylül’den sonraki seyrini arşivlerden ve konu ile ilgili kitaplardan takip edebildiğimiz kadarıyla, Avrupa emperyalistlerinin kırk seneye yakındır bölgeye büyük bir yatırımda bulunduklarına şahit oluyoruz. 12 Eylül öncesindeki Alevî-Sünnî çatışmasıyla Barzanilerin bölgesel çalışmalarını da bu kare içinde değerlendirmek zorundayız.

12 Eylül süreciyle birlikte İkinci Avrupa’nın bu meselenin pimini çektiğini görmek için, Özallı yıllara dönmek lâzım. Doğrudur. Mitterrand ölmüş, Olof Palme öldürülmüş… Özal da vefat etmiş… Ve 12 Eylül’ü 11 Eylül izlemiş… Özal’a yükletilen politikalar bu defa AKP kurmaylarına havale edilmiş. Yani şartların bir kısmı değişmiş olsa da, asıl çerçeve değişmemiştir: İkinci Avrupa’nın Ortadoğu ve Kafkasya aşkı… Devletlere ve iktidarlara silâhla müdahale eden neoconlarla, Rotschildt gibi dev finansörlerin yardımlarıyla “sivil işgalleri” gerçekleştiren neoliberaller İkinci Avrupa’nın iradesiyle “Türkiye’nin doğusunu” işgal etmeye çalışıyorlar. Kukla devletler ve örgütler hep bu tezgâhın tali unsurları…

Özal cesurdu… Örgütü muhatap aldı ve cani ile görüştü. Musevilerden cesaret ödülü alan Başbakanımız da onun yolunda. Fakat biz başından beri bu yöntemin yanlış olduğunu, cinayet şebekesiyle anlaşılamayacağını söyleyegeliyoruz. 11 Eylülcülerin devşirdiği dünkü militanlardan bir parti kuran neocon ve neoliberaller, Kürtlerin temsil yetkisini bu Marksist gruba vererek, AKP’yi meselenin başında etkisiz hale getirdiler. Müslüman Kürtlerin dışlandığı, demokratik prensiplerin nazara alınmadığı, rüşvet ve dayatmalara dayanan politikalar, yalnızca bölgeye ilgi duyan devlerin iştihasını kabartıyor ve bu global çetelere ümit vererek daha fazla kanın akmasına vesile oluyor.

RESMî DİL VE KÜRTÇE

Kemalizmin gayr-ı insanî mengenesinden Bolşevizmin kaos ortamına doğru gel-gitleri yaşıyoruz. İnsanlara ana dillerini konuşturmayan bir Türkiye’den başta Kürtçe olmak üzere Anadolu’da konuşulan 27 dili “resmî dil” ilân etme sürecine koşturanların aynı düşünce ve çevrenin insanları olduklarını iddia etmemiz, bazılarını üzebilir. İmparatorluğun istibdadından hürriyete koşarken dengelerini kaybeden Çinliler komünizme yakalanmışlardı. Türkiye’de de yetmiş-seksen senedir dehşetli bir ırkçı-Türkçü istibdadıyla “Kürtçü” yetiştiren Türk düşmanları, bu defa da fırtınayı tersten estirmek istiyorlar. İmparatorluk bakiyesi Müslüman Türkiye’de yaşayan mevcut 27 dilin sahiplerini “Kürtçe” ile kışkırtmak, millî bünyeyi sarsmak ve İslâm paydasında birbirlerinde erimiş halkları ırkçılıkla ayrıştırmaya kalkışmak düşüncesini ancak düşmanlarınız benimseyebilirlerdi.

Bazı akl-ı evveller hak ve hürriyetleri yeni fitnelere kapı açacak şekilde yeniden yorumlamaya çalışıyorlar. Anadolu’nun Avrupa ile mukayese edilemediği ve Avustralya’nın ise her iki kıt’adan bazı hürriyetler noktasında ayrıldığı bir dünyada, Türkiye’nin güçlü ittihadını bozacak formülleri sunmaya çalışanları ümitsiz bırakacak şekilde ikaz etmemiz lâzım.

Evvelâ Kürtçe’nin serbest olmasını, -diğer diller gibi- sonra isteğe bağlı olarak okul programlarına konmasını ve belediyelerin desteğiyle yaşatılmasının programlar çerçevesine alınmasını tebrik etmek gerekir. Zira normalleşmeye katkıda bulunacak hususlardır. Kürtçe konuşan bölgelerde çalışacak insanların hayatlarını kolaylaştırmak için, ihtiyaç duyulan her yerde Kürtçe kursları organize edilebilmeli. AB ülkelerine aile birleşimi için müracaat eden insanlarımızdan nasıl bir seviyede gidilecek ülkenin dilini bilmesi isteniyorsa, Kürtçenin yoğunca konuşulduğu illerde çalışacak insanlarımızın Kürtçeyi bilmeleri de aynı şekilde bir ihtiyaç.

“RESMî DİL” ANARŞİ VE KAOSA YOL AÇAR

Kürtçenin her yerde serbestçe konuşulduğu bir Türkiye’de, resmî kurumlarda tercümanlar bulundurularak birtakım şikâyetler de giderilebilir. Ama Kürtleri Türkiye’de Türkçeden uzak tutmak, onları cehalete mahkûm etmenin eşanlamı olsa gerek. Amerika’da ve İngiltere’de İngilizce, Almanya’da Almanca tercümanlara muhtaç olanların kimler olduğunu orada yaşayanlar bilirler. Türkçeye ırkçılık fikriyle mesafeli durmak isteyenlerin maksatları belli olduğundan, şu meselemizde onların kıymet-i harbiyeleri olamaz. Türkiye’deki Kürtleri Kürtçeden uzak tutarken, İran Kirmanşahını Farsça’dan, Kuzey Irak ve Suriye’deki Kürtleri Arapça’dan uzak tutmaya kalkışanların Kürtlerin hakikî düşmanları olduklarına artık Kürtler de inanmalıdırlar. Yoksa yanlış mı düşünüyorum?

Bin dört yüz senelik İslâm kültürü dillerinden onları kaçırıp İngilizceyi öğreterek yeni bir Kürt kültürü inşa edeceklerini vaad edenlerin Kürt olmadıklarını da söyleyebiliriz. Tıpkı İkinci Meşrûtiyetten sonra Anadolu’da “Türkçülük İnşasına” soyunan Kemalistler gibi. Kendileri Türk olmadıkları gibi ideolog ve teorisyenleri de gayr-ı Türktüler. Kemalizmin tekrarını Arap dünyasında yaşatanlar, belki Kürtlere de yaptırabiliriz diye boş bir ümide kapılmışlar. Dindar, demokrat, vatanperver ve insaniyeti esas kabul eden yazarlarımızın gerekli ikazlarını zamanında yapmaları gerekiyor, kanaatindeyiz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*