Kurtların arasındaki kuzu

Söylenen sözle sergilenen tavır arasında tamamen zıtlıkların oluşabildiği zamanları yaşıyoruz. Sadece şu yaşadığımız asra özel bir durum olmadığını anlamak zor değil; insan ile beraber varolagelmiş fakat şüphesiz insaniyete yakışmayan bir durum bu.

Her ne kadar, ilk bakışta, dildeki sözle davranış arasındaki tutarsızlığın ortaya çıkardığı bir durum ve bu durumun vicdanı rahatsız etmesi gibi görünse de, perde arkasında esas ‘ayarıbozulmuş’ olan şeyin adalet terazisi olduğu anlaşılıyor.

***

İsa (Aleyhisselâm) dendiğinde, şahsen, aklıma ilk gelen mânâlar genelde cemâlî yönü ağır basan mânâlardır. Hepsini anlayarak okumamış olsam da, İncil’de de (Yeni Ahit) cemâlî mânâların ağır bastığını söyleyebilirim.

Her ne kadar, belli bir dönemden sonra, pazarlama usûlleriyle tanıtımı yapılan İncil, İsa (as) ve Hıristiyanlık aynı tarzda sunulsa da, İncil’den—bilebildiğim kadarı—ve İsa’dan (as) farklı olarak Hıristiyanlık denilince aynı mânâlar hatırıma gelmiyor. Bunda tarihsel bazı olayların etkisi olsa gerek.

İncil kuşağı (Bible belt) diye tabir edilen bir bölgede yaşarken, sosyal hayatın bu denli dinden etkilendiği—en azından kullanılan tâbir onu belirtiyor—bir alanda, taassubun ne denli etkili olduğunu görebiliyorsunuz. Çok değişik dinlerden ve kültürlerden insanlarla tanışma ve kaynaşma şansı bulan Kuzey eyaletlere nisbeten, Güney (Bible belt) eyaletlerde ‘düşmanı’ tanımamanın verdiği cahil cesareti, bazılarını öyle bir hale sokmuş ki, biraz önce bahsettiğim ‘cemâlî yön’ün esamesi okunmuyor.

Tabiî burada düşman derken neyi kastettiğimi anlıyorsunuzdur. İnsan yerine konulmayan, aşağılanan Müslümanları kastediyorum. Öyle bir durum yaşanıyor ki şu ‘modern’ ülke medyasında, ‘insana hayvan muamelesi nasıl yapılır’ın dersini toplu olarak veriyorlar. Kimisi biraz daha liberal takılıyor, kimisi muhafazakâr, kimisi bağımsız fakat ortak noktaları—genellikle—Müslümanları insan yerine koymamak.

Özellikle askerî birlikler bulundurdukları ülkelerden yayınlarına aktardıkları görüntü, haber ve yorumlarla, 300 milyon Amerikalı’nın beyinlerini yıkamakla meşguller.

Ne ile karşılaştıklarını bilmedikleri gibi öğrenmeye de niyetleri olmayanları konu haricinde tutarsak, İslâmın mazlûm insanlar nezdinde—ki Amerika’nın yarısı böyle diyebiliriz—ilgi gördüğü aşikâr bir biçimde görülüyor. Yani çok enteresan bir şekilde Müslümanların mazlûmiyetinde İslâm zaferlere koşuyor.

İşte İslâma iradesi ile gönül kalesinin kapılarını açıp, aslına dönen mühtedilerden olan Abdullah’la telefonda konuştuktan sonra bunları düşündüm.

Gecenin geç saatinde beni aramış, hâl hatır sorduktan sonra sesi titremeye başlamış ve hıçkırıklara boğulmuştu.

Ne olduğunu anlayamamıştım.

Annesine mi, hanımına mı, yoksa çocuğuna mı birşey olmuştu?

Birazdan sebebini anlayınca ne diyeceğimi bilemedim.

Karşımda, kurtların tacizine uğrayan bir kuzunun yaralı bir hâli vardı sanki.

Küçük çocuklarının babasına meyletmemesi için çaba gösteren bir aile.

Küçük Yahya’yı babası ile beraber namaz ‘oyunu’ oynarken görünce böyle bir tavır almışlardı.

Müslüman arkadaşlarıyla beraber olduğu vakitlerde sürekli taciz edilmiş, iman derslerinden istifadesine mümkün olduğunca engel olunmaya çalışılmıştı.

Birisi annesi, diğeri de çocuğunun annesi.

Hakikati bilmiyorlardı. Fakat araştırma gereği de duymuyorlardı.

Abdullah’ın alkolü, uyuşturucuyu ve sigarayı bırakması takdirle karşılanmış; fakat bunun sebebi olan, Yaradanını sevme ve ona kul olmaya çalışma gözlerden uzak tutulmaya çalışılmıştı.

İnsaniyet hesabına birşeylerin temelden sarsıldığını gösteren bu durum karşısında ne söyleyebilirsiniz?

Amerikan medyasının bu tavırlarda büyük etkisi olduğu şüphe götürmez bir gerçek. Fakat insan olan insan, anlayış bekleyen birisine bu kadar zulmetmez, kulak verir dinler ve anlamaya çalışır.

***

Bütün kiliselerinin önlerinde “İsa’nın (as) bizleri sevdiği, Hıristiyanlığın sevgi dini olduğu” yazısı eksik olmayan bir kültürden ve her Pazar günü o kiliselerde vaaz dinleyen bir ailenin tavrından bahsetmeye çalıştım.

“Söylem”le “eylem” derken de bunu kastetmiştim. Herkese sevgi, saygı ve hoşgörü—Budizm, Hinduizm vs. dahil— fakat İslâmı yaşayanlara hayır!

Şüphesiz bu durumlardan hakikat dersleri çıkarmak mümkün. Ağızdan çıkan sözle fiilin örtüşmesi, insan olan bir insan için ne kadar önemli olduğunu Kur’ân talebeleri iyi bilir.

Son olarak, Abdullah’ın bu olanlar karşısındaki duruşu beni hem çok şükrettirdi, hem de bir çok şeyi düşünmeme vesile oldu…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*