Kürtler dinden uzaklaştırılırken…

Bazı araştırmalar, Kemalistlerin Kürt düşmanlıklarını, onların İslamiyet’e olan sadakatlerine bağlarlar. Şark meselelerinin Kürtler üzerinde derin ve kalıcı tesirine Kemalizm gibi ideolojiler korku ve rüşvetle de olsa yanaşamamışlar.

Tarihe “Kürt İsyanları” olarak geçen katliamların hemen hemen hepsi inanç, gelenek ve ümmete olan sadakatlerinin karşılığıdır. Kemalistlerin özde dinsiz, sefih ve Bolşeviklerle müttefik olduklarını, Kürtlerin ferasetleri hissetmişlerdir.

Günümüzde gerek Türkiye’nin doğusundaki, gerek İran Kirmanşahı’nda  Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’deki yeni Kürt nesilleri arasında yaygınlaşan “ırkçılıkla” birlikte, dindarlığın ve İslamiyet’e sadakatin azaldığını müşahede ediyoruz. Bunda, ikinci Avrupalılarca, Avrupa ve Amerika’da sefahet ve dinsizlikle ifsat edilmiş Kürt gençlerinin rolleri olduğu kadar, harici kanallardan Türkiye Kürtlerine gönderilen paraların ve Barzani’nin İsrail ile birlikte yürüttüğü “Kürt ırkçılığı” programı da sebep gösterilebilinir. Siyonizm çerçevesinde hareket eden Yahudilerin hem Avrupa’da ve hem de Asya’da “ırkçılık” ateşini yaktıklarını da iyi biliyoruz. Bediüzzaman’ın ırkçılığa “Frengi hastalığı” demesinin  bir sebebi de; bu hastalığın büyük ihtilalden sonra oradan yayılmasıdır. Osmanlı devletinin son çeyrek asrını dikkatle incelediğimizde, Selanik, Üsküp, Manastır, İstanbul ve İzmir gibi şehirlerde, bilhassa dönmelerin yüzlerce gazete ve mecmua ile “Türkçülük” yaptıklarına şahit olursunuz. Said Nursî Hazretleri’nin bir belge mahiyetinde Emirdağ Lahikası’na aldığı “Lozan’ın iç yüzü” meselesinde de ırkçılığın belirleyici rol aynadığını görüyoruz.

Amerika’da “Türkçülük” konferansları veren hahambaşı Haim Naum’un Kemalistlerle birlikte “ırkçılığı” Türkiye’ye yerleştirmeye çalıştığını, yine Emirdağ Lahikası isimli eserden öğreniyoruz. Dün, Ankara’da Türkleri ve Mısır’da Arapları ırkçılıkla dinsizleştirmeye çalışan Haim Naum’un yoldaşları, bugün yine aynı bozgunculuğu hem Anadolu’da, hem Şark’ta, hem Kuzey Irak ve Arap ülkelerinde yapıyorlar. Değiştirilmiş formatlar, yeni yeni forma ve üsluplar ve farklı sloganlarla aynı harekete Türkiye’mizin destek olması ise, milletimizin farkına varamadığı önemli bir noktadır. Komünizmle aynı anadan doğan ve özünde dinsizliği barındıran ırkçılığın 1960’lardan 1980’lere kadar Türkiye’deki kullanımı çok ilginçtir. Türk gençliğine; dinsiz ve gelenek düşmanı olan komünizmin panzehiri gibi sunulan Türkçülüğün, yalnızca global dinsiz devrimcilere imkân ve zemin hazırladığını, 12 Eylül’ün zindanlarına düşen Türk milliyetçileri daha iyi anlayacaklardı. Milliyetçi veya Türkçü olan herkesin ister istemez “Atatürk milliyetçiliğine” de onay vermesi, ülkenin geldiği dehşetli sürecin mahiyetini de gösterir. Atatürk’ü seven herkesin ister istemez “milliyetçi” olacağını, aksi takdirde doğrularla çelişeceğini bir ortaokul öğrencisi de bilir. Tüm bu doğrulara rağmen, Türkiye’nin Kemalist eğitimde ısrar etmesi ve bu modeli, başta Kuzey Irak olmak üzere, çeşitli İslam ülkelerine “modernizm” adı altında taşımaya çalışması, dindar Türk hükümetinin vazifesi olmasa gerek.

Şurada, “Atatürk milliyetçiliği” karşısındaymışlar gibi görünen Türk liberallerine de bir hatırlatmada bulunmak lâzım. Düne kadar; din karşıtı sol ile Kemalistler beraberlerdi. Bugün ise, yine global dinsizler “liberalizm” şemsiyesi altında ve İslâmî değer ve geleneklerle çatışarak Atatürk milliyetçiliğine itiraz ediyorlar. Bu arada, yine Marksizmi esas almış “Kürt ırkçılarını” da müdafaa ediyorlar. İki veya üç yanlıştan bir doğru çıkmıyor: Dinsizlik, sefahet, vatanın bütünlüğüne kast etmiş Marksistleri kucaklama ile liberalizm olmayacağı gibi, “ırkçılıkla mücadele” de olamaz. Hele bir İslâm ülkesi olan Türkiye’de…

ERBİL ARAPÇAYI DIŞLADI…

Molla Mıço Barzani’nin oğlu, elbette M. Kemal kadar devrimci olamazdı. Yani, iki bin seneyi geçkindir bölgede konuşulan Arapçayı ve Kur’an harflerini bir gecede yasaklayamaz. Fakat ikinci Avrupa’nın desteğiyle terakki ve modernleşme adına anaokulundan üniversiteye İngilizceyi olmazsa olmaz dili olarak yerleştirebilirdi. Ve ırkçılık ateşini alevlendirecek Kürtçenin Arapçayı hayattan kovmasına rahatlıkla yardım edebilecekti. Yani 5-10 sene sonra Kuzey Irak şehirlerinde Arapçayı tek tük işiteceksiniz. Resmiyette Irak’a bağlı ve İslâm âleminin bir parçası olan Süleymaniye’de, Dohuk’ta, Erbil ve Musul’daki Arapça düşmanlığının arkasındaki gerçek saik elbette dinsizliktir. Hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki, Mesut Barzani ve ekibi bu dolaylı din düşmanlıklarında Kemalizm’i örnek alıyorlar. 1925’ten tâ 1950’ye kadar Türkiye’deki Arapça ve Kur’an harfleri karşıtlığının arkasında dehşetli bir İslâm düşmanlığı vardı. Erbil, Apo kadar merdane davranıp dinsizliğini iddia edemiyor, eski Ankara üslubu ile daha münafıkane yürüyor. Çok yakında turuncucuların yardımıyla geleneğin de “İslâmiyet’i tedai ettiriyor” niyetiyle Kürtlerin hayatlarından dışlandığını gördüğünüzde, Barzani’nin Saddam, Esad, Kaddafi, Müşerref, Pehlevi, Bin Ali ve Abdunnasır gibi Mustafa Kemal’i idol olarak takip ettiklerini birgün anlayacağız. Kürt ırkçılığı, Avrupa kompleksi ve modernleşme yalnızca dinsizliğe yardımcı faktörlerdir. Dinsizlik ortak paydasında bilinçli-bilinçsiz tüm ırkçıların birleştiklerini rahatlıkla söyleyebiliriz. İşin en elem verici tarafı da Erbil’in Hindistan, Afrika veya bazı Uzak Doğu adaları gibi sömürgeciliği kabul etmiş olmasıdır: Anaokulundan itibaren İngilizce!.. Bu eğitim ve programların bekçileri ise Türkiye ve İsrail…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*