Kürtlük fitnesiyle Arap Baharı aynı tabloda

Tarih hafızamız o kadar zayıf ki… Dezenformasyonlar, karartmalar ve konu mankenleriyle “zamanımızı doğru okumamızı” engelleyenler, yine bizi “balık hafızalı“ hale getirmişler. Dikkat ederseniz bunca cehalet, yanlış bilgi ve ters propaganda ile düşmanlarımızın istediği tarzda düşünüyor ve o doğrultuda kendimizi ifadeye çalışıyoruz.

Kürt meselesi, 12 Eylül, Körfez Savaşları, 11 Eylül, BOP, Sünnî-Şiî çatışması ve Arap Baharı gibi, coğrafyamızı talan eden ve insanları dessas nifaklarla birbirine kırdıran olayların yekûnunu bir çerçevede değerlendiremez miyiz?

Kürtlük fitnesinin mazisi iki asra yaklaşsa da İkinci Dünya Savaşından sonra birçok hadise gibi mahiyet değişikliğine uğramıştır. Doğu Blokunun teşkiliyle birlikte İslâm coğrafyasının bağımsızlığına çalışmış Amerika’yı ve 1950’li yıllardan sonra küçük kıt’ada ve dünyada barışı esas almış AB’yi bu meselede toptan suçlamanın yanlış ve çözümsüzlüğe katkı olduğunu zaman gösterdi. Diğer meselelerde olduğu gibi şu yakın tarih tahlilinde de dayanağımız Risale-i Nur’dur. Tarih araştırmaları bilgi ve belgeleriyle bir asırdan bu yana Bediüzzaman’ı tasdik ede geldiğinden, net ifadelerle cümlelerimizi kurmaya çalışıyoruz. İstibdatlara karşı 1946’da başlayan kısmî ferecin AB’nin oluşumuyla kuvvet bulduğunu yine Bediüzzaman’ın, Avrupa’nın” İttihad-ı İslâm’a” müsbet bakışını haber  veren satırlarından anlıyoruz.

İTTİHAD-I İSLÂM İLE SAVAŞ

Bildiğimiz üzere ittihad-ı İslâmın temel taşı 1955’te Bağdat’ta atılırken Amerika ve Avrupa bu hadiseyi müsbet karşıladı. Coğrafya’daki çıban başı İsrail’i veya yine emperyalist dinsiz 2. Avrupa’nın eliyle bölgeye yerleştirilen diktatörleri tamamen ABD ve Avrupa’ya mal etmek doğru bir yaklaşım olur mu? O zaman Kennedy’yi ifsad şebekelerine kurban vermiş bir Amerika’yı ve Batı’ya rağmen Kemalizm’in desteğiyle bölgeye çöreklenen Marksist diktatörlerin hikâyelerini anlayamayız. Mustafa Barzani’yi Irak Kürdistanı’na yerleştiren iradenin hedefinin, Lübnan’dan Orta Asya’ya dış müdahaleye müsait bir alan açmak olduğunu 2012’de daha iyi anlıyoruz. Kürtçülük meselesinin Irak, İran, Suriye ve Türkiye’deki yakın geçmişini inceleyenler, PKK’nın ucu savaş lobisine ve Marksistlere dayanan bir organize olduğunu biliyorlar.

Bağdat Paktıyla bölgeyi ve dünyayı istikrarlı bir barışa kavuşturmak isteyen kahramanların katilleriyle günümüzdeki BOP’çular arasındaki irtibat iplerini görmezlikten gelmek kasıt değilse elbette cehalettir. Bolşevizm, Marksizm, komünizm, neoconservatizm, neoliberalizm ve Troçkizmin şekil ve renk değişikliklerine aldananlar bilgi eksikliklerine ve söz konusu cereyanların propagandalarına aldandıklarına yansınlar. Saddam Sovyet derken Barzani Amerika diyordu. Kaddafi de “yeşil devrimciydi.” Ama Nâsır gibi hepsi ilhamlarını M. Kemal’den alıyorlardı.

Ortadoğu’yu barışa hasret bırakanlar Barzanilerden, İsrail’den ve Baasçılardan ibaret değildi. Türkiye’deki Kemalistleri de bu denkleme dahil etmeden doğru sonuç çıkmıyor. Selanikliler Hanedanının Osmanlı’da başlattığı “Türkçülük,” Mısır hahambaşısı Haim Naum’un Kahire’de başlattığı “Arapçılık” ve Barzanilerle bölgede demlendirilen Kürtçülük fitneleri, günümüzdeki kaos ve iç savaşlara gelen yolun fevkalâde önemli köşe taşlarıdır. Türkiye demokratlarının Kemalistlerin elinden alıp hükümsüz kıldıkları “Kürtçülük” kartını, Kemalistler başta 27 Mayıs olmak üzere askerî ihtilâllerle tekrar ele geçireceklerdi. Münafıkane yürüttükleri 12 Eylül’den sonra da demokratları siyaseten idam edeceklerdi. Parçalarını tek çerçevede sergilemeye çalıştığımız vahşet, fitne ve dehşet tablosunun oluşumunda 12 Eylül’ün, 11 Eylül’den daha etkin olduğunu düşünüyoruz.

12 EYLÜL’DEN 11 EYLÜL’E..

Tarihin halkalarını atlamadan incelediğimizde 12 Eylül’ün hem Barzani devletine, hem Ortadoğudaki terör örgütlerine, hem Birinci Körfez Savaşı’na, hem 11 Eylül’e ve Irak’ın işgaline, BOP’un doğumuna ve nihayet Arap baharı adı altında yürütülen tezgâhlara “annelik” yapacak kadar tarihî öneme haiz olduğuna inanıyoruz. Turgut Özal’ın ilhahlarıyla “uçuşa yasak bölgeyi” çekirdek yapan Pentagon ve NATO’daki Troçkistler, zamanımıza ve geleceklere de uzanacak “zakkumu” yetiştirdiler.

Başka bir deyişle Özal hükümeti Kuzey Irak’a Çekiç Güç’ü sokturmasaydı, Barzani burada Amerika’nın istikbaldeki işgalini hazırlayamazdı. O günden günümüze Türkiye’yi kana bulayan silâhların İsrail üzerinden gelişini kimse inkâr edemiyor. 12 Eylül yirmi sene sonraki 11 Eylül’ün şartlarını hazırlarken İslâm coğrafyasını Siyonistler, Troçkistler, Marksist Baasçılar, Barzaniler, Kemalistler ve Avrupa içindeki saldırgan dinsizler bilhassa son 10 sene içinde oluşturdukları turuncucularla işgale hazır hale getirmişlerdi. Neoconların imkânlarıyla kariyer yapmış Condoleezza Rice bu hakikati Amerikan Dışişlerine geldiği günlerde açıklamış ve daha sonra kitabında BOP ile Arap baharının aynı proje olduğunu yazmıştı.

12 Eylül’ü hazırlama sürecinde Anadoluda Alevîlik-Sünnîlik çatışmasını Çorum, Sivas ve Maraş gibi vilayetlerimizde çıkaranlar, bu defa aynı fitneyi global düzeyde çıkarabileceklerine inanıyorlar.

Kafkasya’da, Afganistan’da, Yemen’de, Katar’da, Kenya’da ve kısmen Suudi Arabistan’da terörize olmalarını sağladıkları “Selefîlerle” vahşetini genişletebileceğini düşünen modern komünizm veya Troçkizm inşaallah Kur’ân karşısındaki hezimetini yeniden yaşayacaktır. Bütün dezenformasyon, istibdat, nifak ve cehaleti şiddetlendiren unsurlara rağmen Ehl-i Sünnet ve Şia, Vahhabilerle Ehl-i Sünnet ve Türkiye, Mısır ve Avrupa’da engellemeye çalıştıkları Hıristiyan-Müslüman ittifakları, ahirzamanın en büyük kanlı tablosunu çizmeye çalışanları perişan ve mağlûp edecektir.

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Yazının başlığı yanlış anlamalara sebep olacak şekilde atılmış.Bizim kürtlükle bir sıkıntımız yok.Asıl fitne kürtçülükte.Kürtlük bir suç değil.Irçılık yapmak bir insanlık suçudur.Lütfen başlığa dikkat edelim.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*