Küstüren hutbe olur mu?

Siyasî cenahtan öyle bir hava yayılıyor ki, en birleştirici olması gereken hutbeler bile insanları bir araya getiremiyor.
Yılların tecrübesiyle camiye, kışlaya ve okula siyaset sokulmaması gerektiğini millet olarak görmedik mi?

Mütedeyyin camianın imtihanı kaybetmek üzere olduğunu, yine aynı camiaya mensup olanlar haklı olarak dile getirmeye başladı. Yakın zaman önce ilahiyatçı yazar Abdulaziz Kıranşal şöyle demişti: “Bugün 106 tane ilahiyat fakültemiz var. Bu ilahiyat fakültesinde görev yapan 10 bin akademisyenimiz var. 314 bin talebemiz, 150 bin din görevlimiz var. Bin 607 tane İmam hatip lisemiz, 44 bin tane imam hatip hocamız var. 500 bin tane imam hatip talebemiz var. Binlerce derneğimiz, vakfımız, tarikatımız, şeyhimiz, hocamız, bizim gibi yazan çizen… Peki biz ne için Peygamberimiz’in (asm) meydana getirdiği o değişimi meydana getiremiyoruz?” (Yeni Asya, 13 Ekim 2020)

Benzer bir tesbit de yine gazeteci yazar Ahmet Taşgetiren’den geldi. Taşgetiren, camilerde okunan Cuma hutbelerine dikkat çekerek şöyle yazmış:

“(…) Dinin görünürlüğünün camiden çok siyaset alanlarında ortaya çıktığı ve kamplaşmanın ‘Din dili’nden de beklendiği, ya da kaçınılmaz olarak ‘Dini atmosfer’in ‘Siyaset atmosferi’ ile birlikte harmanlandığı bir Türkiye ortamı yaşıyoruz. Bunu siyasetçi de yapıyor, Diyanet ve tarikat – cemaat vs gibi dini camialar da. Kimi ‘Benim tabiî görüntüm’ diye yapıyor, kimi siyaset gerilimi oralara sürüklediği için yapıyor.

“Din bir siyasî anlam kazanıyor. Herkes taraf oluyor, din de taraf hale getiriliyor.

Camiye giren yürekler acaba caminin her boyutu ile bütünleşiyor mu? Hutbe dinleyen insanlar, imamın yüreği ile buluşuyor mu? Ya da imam cemaatin tamamının yüreği ile bütünleşme gibi bir kaygı ile hareket ediyor mu? (…) Diyanet İşleri Başkanı’nın en çok tartışıldığı süreçleri yaşadık. (…) Meselâ Diyanet, bu tartışmalar içine girmenin insanların din ile ilişkisine nasıl yansıdığını ölçmek gibi kaygı taşımış mıdır merak ediyorum.” (Karar, 18 Ekim 2020)

Esasında bu haklı kaygılar, siyasetçilerin ‘dini alet ettikleri’ni akla getiriyor. Ve bu  endişeyi mütedeyyin insanların dile getirmesi ayrı bir önem kazanıyor. Bakalım bu sözlerin doğrudan ya da dolaylı muhatapları ne diyecek? Belki de kendilerini bu sözlere muhatap saymayacaklar, ama hakikat bu.

Haklı olarak eğitim ve okul ders kitaplarının muhtevasını tartışıyoruz, ama hutbelerin muhtevası da en az okul ders kitapları kadar önemlidir. Camiye gelenleri camiden küstüren bir hutbe ve vaaz anlayışı olur mu? Maalesef hal ve gidiş tam da bu noktada düğümleniyor.

Belki bu tesbitlere itiraz edenler olacaktır. Ama Şam oradaysa ‘arşın’ da burada. Her konuda anket yapan ve milletin taleplerini merak eden idarecileri cami cemaatine bu konuda bir defa olsun soru sordu mu? Haydi, “Cami çıkış anketleri” yapın ve milletin  okunan hutbeler hakkında ne düşündüğünü bir sorun. Bunu yapmak istemiyorsanız, Cuma günleri cami kapılarından ‘canlı yayın’ araçları kurun ve milletin hissiyatına mikrofon uzatın.

İdareciler ve siyasetçilere şaka gibi gelebilir, ama bu mesele çok önemlidir. İnsanlar, son zamanlarda okunan hutbeler sebebiyle camiye, cemaate ve manevî değerlere küsmek üzere. Bunun vebalini kim ödeyecek ve bu içten tahribat nasıl tamir edilecek?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*