“Ol Rebiülevvel ayı nicesi
On ikinci gice isneyn (Pazartesi) gecesi
Ol gice kim doğdu ol hayrü’l-beşer (insanlığın en hayırlısı)
Anesi (annesi) anda (onda) neler gördü neler”
On ikinci gice isneyn (Pazartesi) gecesi
Ol gice kim doğdu ol hayrü’l-beşer (insanlığın en hayırlısı)
Anesi (annesi) anda (onda) neler gördü neler”
Süleyman Çelebi’nin, yazdığı “mevlid” ile Hz. Peygamber’in (asm) doğduğu geceyi anlatan bu mısraları, her seneki Mevlid Kandilinde dinleriz.
Malûmdur, dinî gün ve gecelerin yâd edilmesi, hep İslâmî takvim olan Hicrî takvime göre yapılır. Mevlid de bu şekilde, o geceye mahsus kandil programlarıyla yâd edilir. Yukarıda Süleyman Çelebi’nin mısralarında görüldüğü gibi, bu hep Rebiülevvel ayının 12. gecesine tekabül eden tarihte yapılır. Buna ek olarak, 1989 yılından itibaren Diyanet camiası, aldığı bir kararla, Peygamberimizin (asm) milâdî tarihle 20 Nisan’a (571) tekabül eden doğum gecesini esas alarak, takip eden bir haftalık zamanı “Kutlu Doğum Haftası” olarak tatbikata koymuş ve normal Mevlid Kandillerinin dışında, bu tarihte de faaliyetler yapmaya başlamıştır. Bu haftada, Peygamberimizi (asm) ve İslâmî değerleri anlatan faaliyetler yapılagelmiştir. Bu güzel bir şeydir. Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri de, bu gibi faaliyetlerin daima yanında olmuş, Süleyman Çelebi’nin yazdığı mevlid ile alâkalı bir de risâle yazmıştır.
Bu açıdan bakıldığında, “Kutlu Doğum Haftası” olarak idrak edilen bu hafta ahsen, güzel bir şeydir.
Fakat, memleketin ve milletin her güzel ve dinî işlerine burnunu sokup karıştıran bir kısım askerî cenâh, buna da bulaşmış ve Genelkurmay resmî sitesinde yayınladığı meşhur 2007/27 Nisan muhtırasında şu şekilde görüş bildirmişti:
“…Ankara’da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları ile aynı günde Kur’ân okuma yarışması tertiplenmiş, ancak duyarlı medya ve kamuoyu baskıları sonucu bu faaliyet iptal edilmiştir.
“22 Nisan 2007 tarihinde Şanlıurfa’da; Mardin, Gaziantep ve Diyarbakır illerinden gelen bazı grupların da katılımı ile, o saatte yataklarında olması gereken ve yaşları ile uygun olmayan çağdışı kıyafetler giydirilmiş küçük kız çocuklarından oluşan bir koroya ilâhiler okutulmuş, bu sırada Atatürk resimleri ve Türk bayraklarının indirilmesine teşebbüs edilerek geceyi tertipleyenlerin gerçek amaç ve niyetleri açıkça ortaya konulmuştur.
“Ayrıca, Ankara’nın Altındağ ilçesinde ‘Kutlu Doğum Şöleni’ için ilçede bulunan bütün okul müdürlerine katılım emri verildiği, Denizli’de İl Müftülüğü ile bir siyasî partinin ortaklaşa düzenlediği faaliyette ilköğretim okulu öğrencilerinin başları kapalı olarak ilâhiler söylediği, Denizli’nin Tavas ilçesine bağlı Nikfer beldesinde dört cami bulunmasına rağmen, Atatürk İlköğretim Okulunda kadınlara yönelik vaaz ve dinî söyleşi yapıldığı yolunda haberler de kaygıyla izlenmiştir.
“Okullarda kutlanacak etkinlikler, Millî Eğitim Bakanlığı’nın ilgili yönergelerinde belirtilmiştir. Ancak, bu tür kutlamaların yönerge dışı talimatlarla yerine getirildiği tesbit edilmiş ve Genelkurmay Başkanlığınca yetkili kurumlar bilgilendirilmesine rağmen herhangi bir önleyici tedbir alınmadığı gözlenmiştir.
“Anılan faaliyetlerin önemli bir kısmının bu tür olaylara müdahale etmesi ve engel olması gereken mülki makamların müsaadesi ile ve bilgisi dahilinde yapılmış olması meseleyi daha da vahim hale getirmektedir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.
“Cumhuriyet karşıtı olan ve devletimizin temel niteliklerini aşındırmaktan başka amaç taşımayan bu irticai anlayış, son günlerdeki bazı gelişmeler ve söylemlerden de cesaret almakta ve faaliyetlerinin kapsamını genişletmektedir.
“Bölgemizdeki gelişmeler, din ile oynamanın ve inancın siyasî bir söyleme ve amaca alet edilmesinin yol açabileceği felaketlerin ibret alınması gereken örnekleri ile doludur. Kutsal bir inancın üzerine yüklenmeye çalışılan siyasî bir söylem veya ideolojinin inancı ortadan kaldırarak, başka bir şeye dönüştüğü, ülkemizde ve ülke dışında görülebilmektedir. Malatya’da ortaya çıkan olayın bunun çarpıcı bir örneği olduğu ifade edilebilir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin çağdaş bir demokrasi olarak, huzur ve istikrar içinde yaşamasının tek şartının, devletin Anayasamızda belirlenmiş olan temel niteliklerine sahip çıkmaktan geçtiği şüphesizdir….”
Satırına dahi müdahale etmeden aktardığımız bu cümleleri, varın siz yorumlayın. Adamlar, sanki hükümetin icrâ kanadı. Veya işgal kuvvetlerinin millete direktifleri gibi bir şey. Dinimize, inancımıza karışır bir şekilde…
Bundan sonra da, Diyanetimizin o zamanki idarecileri, o efendilerin istek ve arzusuna tâbi olarak, yıllardır bilinen bir tarihi değiştirip, Kutlu Doğum Haftasının zamanını, 2008’den itibaren 14 Nisan’a almıştır. Her şey başlangıç gününden itibaren yâd edilip, kutlandığı halde, Peygamberimizin (asm) Milâdî tarihle 20 Nisan’a tekabül eden velâdet, doğum günü gibi bir büyük hadisesinin tarihi böylece değiştirilmiştir.
Biz şimdi tekrar “Kutlu Doğum Haftası”nın eskiden olduğu gibi, münâsip olan tarihinde, yani 20-27 Nisan arasında yapılmasını istiyoruz. Kendi kendine her şeyden işkillenen, millete rağmen iş görmeye alışmışların arzusunun hilâfına da olsa, milletin dediği olmalıdır.
Malûmdur, dinî gün ve gecelerin yâd edilmesi, hep İslâmî takvim olan Hicrî takvime göre yapılır. Mevlid de bu şekilde, o geceye mahsus kandil programlarıyla yâd edilir. Yukarıda Süleyman Çelebi’nin mısralarında görüldüğü gibi, bu hep Rebiülevvel ayının 12. gecesine tekabül eden tarihte yapılır. Buna ek olarak, 1989 yılından itibaren Diyanet camiası, aldığı bir kararla, Peygamberimizin (asm) milâdî tarihle 20 Nisan’a (571) tekabül eden doğum gecesini esas alarak, takip eden bir haftalık zamanı “Kutlu Doğum Haftası” olarak tatbikata koymuş ve normal Mevlid Kandillerinin dışında, bu tarihte de faaliyetler yapmaya başlamıştır. Bu haftada, Peygamberimizi (asm) ve İslâmî değerleri anlatan faaliyetler yapılagelmiştir. Bu güzel bir şeydir. Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri de, bu gibi faaliyetlerin daima yanında olmuş, Süleyman Çelebi’nin yazdığı mevlid ile alâkalı bir de risâle yazmıştır.
Bu açıdan bakıldığında, “Kutlu Doğum Haftası” olarak idrak edilen bu hafta ahsen, güzel bir şeydir.
Fakat, memleketin ve milletin her güzel ve dinî işlerine burnunu sokup karıştıran bir kısım askerî cenâh, buna da bulaşmış ve Genelkurmay resmî sitesinde yayınladığı meşhur 2007/27 Nisan muhtırasında şu şekilde görüş bildirmişti:
“…Ankara’da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları ile aynı günde Kur’ân okuma yarışması tertiplenmiş, ancak duyarlı medya ve kamuoyu baskıları sonucu bu faaliyet iptal edilmiştir.
“22 Nisan 2007 tarihinde Şanlıurfa’da; Mardin, Gaziantep ve Diyarbakır illerinden gelen bazı grupların da katılımı ile, o saatte yataklarında olması gereken ve yaşları ile uygun olmayan çağdışı kıyafetler giydirilmiş küçük kız çocuklarından oluşan bir koroya ilâhiler okutulmuş, bu sırada Atatürk resimleri ve Türk bayraklarının indirilmesine teşebbüs edilerek geceyi tertipleyenlerin gerçek amaç ve niyetleri açıkça ortaya konulmuştur.
“Ayrıca, Ankara’nın Altındağ ilçesinde ‘Kutlu Doğum Şöleni’ için ilçede bulunan bütün okul müdürlerine katılım emri verildiği, Denizli’de İl Müftülüğü ile bir siyasî partinin ortaklaşa düzenlediği faaliyette ilköğretim okulu öğrencilerinin başları kapalı olarak ilâhiler söylediği, Denizli’nin Tavas ilçesine bağlı Nikfer beldesinde dört cami bulunmasına rağmen, Atatürk İlköğretim Okulunda kadınlara yönelik vaaz ve dinî söyleşi yapıldığı yolunda haberler de kaygıyla izlenmiştir.
“Okullarda kutlanacak etkinlikler, Millî Eğitim Bakanlığı’nın ilgili yönergelerinde belirtilmiştir. Ancak, bu tür kutlamaların yönerge dışı talimatlarla yerine getirildiği tesbit edilmiş ve Genelkurmay Başkanlığınca yetkili kurumlar bilgilendirilmesine rağmen herhangi bir önleyici tedbir alınmadığı gözlenmiştir.
“Anılan faaliyetlerin önemli bir kısmının bu tür olaylara müdahale etmesi ve engel olması gereken mülki makamların müsaadesi ile ve bilgisi dahilinde yapılmış olması meseleyi daha da vahim hale getirmektedir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.
“Cumhuriyet karşıtı olan ve devletimizin temel niteliklerini aşındırmaktan başka amaç taşımayan bu irticai anlayış, son günlerdeki bazı gelişmeler ve söylemlerden de cesaret almakta ve faaliyetlerinin kapsamını genişletmektedir.
“Bölgemizdeki gelişmeler, din ile oynamanın ve inancın siyasî bir söyleme ve amaca alet edilmesinin yol açabileceği felaketlerin ibret alınması gereken örnekleri ile doludur. Kutsal bir inancın üzerine yüklenmeye çalışılan siyasî bir söylem veya ideolojinin inancı ortadan kaldırarak, başka bir şeye dönüştüğü, ülkemizde ve ülke dışında görülebilmektedir. Malatya’da ortaya çıkan olayın bunun çarpıcı bir örneği olduğu ifade edilebilir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin çağdaş bir demokrasi olarak, huzur ve istikrar içinde yaşamasının tek şartının, devletin Anayasamızda belirlenmiş olan temel niteliklerine sahip çıkmaktan geçtiği şüphesizdir….”
Satırına dahi müdahale etmeden aktardığımız bu cümleleri, varın siz yorumlayın. Adamlar, sanki hükümetin icrâ kanadı. Veya işgal kuvvetlerinin millete direktifleri gibi bir şey. Dinimize, inancımıza karışır bir şekilde…
Bundan sonra da, Diyanetimizin o zamanki idarecileri, o efendilerin istek ve arzusuna tâbi olarak, yıllardır bilinen bir tarihi değiştirip, Kutlu Doğum Haftasının zamanını, 2008’den itibaren 14 Nisan’a almıştır. Her şey başlangıç gününden itibaren yâd edilip, kutlandığı halde, Peygamberimizin (asm) Milâdî tarihle 20 Nisan’a tekabül eden velâdet, doğum günü gibi bir büyük hadisesinin tarihi böylece değiştirilmiştir.
Biz şimdi tekrar “Kutlu Doğum Haftası”nın eskiden olduğu gibi, münâsip olan tarihinde, yani 20-27 Nisan arasında yapılmasını istiyoruz. Kendi kendine her şeyden işkillenen, millete rağmen iş görmeye alışmışların arzusunun hilâfına da olsa, milletin dediği olmalıdır.
Benzer konuda makaleler:
- Kutlu doğum tarihini Genelkurmay tesbit ederse…
- Kutlu Doğum ve 23 Nisan
- ‘Mevlid’ veya ‘Kutlu Doğum Haftası’
- Bir senede, iki doğum günü yâd edilen kim var?
- Kutlu Doğum Haftası başlıyor
- Nisan ve Van düşünceleri
- Kanada ve İtalya’da Kutlu Doğum
- Kutlu Doğum Haftası başlıyor
- Avusturya´da Kutlu Doğum
- Can Kardeş baharla geldi
Korku Cumhuriyeti..Sanki 30’lu 40’lı yıllarda yaşıyoruz..Adaletin yalnızca isimden ibaret kaldığı bir dönemi yaşıyor memleketimiz..Ağzını açan içeri tepiliyor..Hakkı haykırmak bir Chp iktidarlarında suçtu birde şimdi bu iktidarın döneminde.