“Kutlular, aynı kaptan yemek yedirmiyor.”

Bizden önceki eski ağabeylerden, Kutlular Ağabeyin, Zübeyir Ağabeyin yanında kaldığı zaman, onun yaptığı mükemmel yemekleri yiyenler hatırlar. İsmini de, “Kutlular’ın muhabbet sofrası” koymuşlardı.
Takriben, bundan on sene kadar evvel vefat eden, rahmetli Menderes’in oğlu Aydın Menderes’in cenaze namazını kılmak, bize de nasib olmuştu.

Ankara’da bulunduğum günlerde, evlerimiz de aynı bölgede olduğundan, kadîm dost ağabeyim Nureddin Tokdemir ile beraber, sohbetlere giderdik. Eski bakanlardan Nevzad Ercan da, Nureddin Ağabeyi sevdiğinden, o da bizimle gelirdi. Beni de onunla, beraber bir sohbete gitme esnasında, Nureddin Ağabey “Osman bey, makine mühendisidir. Hem de gazetemizin yazarıdır” diye tanıştırmıştı. Gide gele samimî olmuştuk. Allah razı olsun o bizi, biz de onu sevmiştik. Kalender insandı. Bazen böyle sohbete gelmek arzusu olmadığı zaman, Nureddin Ağabey beni arar “Osman Kardeş, sen Nevzat Beyi bir ara, seni kırmaz” derdi. Hakikaten de, ne zaman aradıysam, hiç itiraz etmeden gelirdi. Nureddin Ağabey de, buna çok memnun olurdu.

İşte, Aydın Menderes’in cenazesine de beraber gitmiştik. Hacı Bayram Camii’nde, diğer arkadaşlarla da buluştuk. Cenaze namazından sonra, gazetecilerin dikkatini çekmişiz ki, bizimle konuşmak için yanımıza yaklaştılar. “Kimler?” olduğumuzu sordular. Biz de, Nevzad Ağabeyi işaret ederek, “AP’nin devlet eski bakanı” dedik, hemen mikrofonu ona uzattılar. Hatıralarını anlatırken, Menderes’in idam şeklini “Cellâtlar tarafından katledilen…” şeklinde söyleyince, herkesin hoşuna gitti.

Neyse, cenaze işi bittikten sonra, cemaat dağılınca, biz birkaç kişi kalmıştık. Nureddin Ağabeyin kulağına eğilip, “Ağabey, Nevzad Beyi, 27 Dershanesine götürelim mi?” dedim. “Sen söyle gelir.” dedi. Bizim arkadaşların çoğunu da tanıyordu. “Nevzad Ağabey, hemen şurada, Bediüzzaman Hazretleri’nin talebesi, Bayram Ağabeyin kaldığı dershanemiz var, bir ziyaret edelim mi?” dedim. “Hay hay Osman Bey, gidelim.” dedi. Hepimiz sevinmiştik. Nureddin Ağabey, ben, İsmail Atak, Cevher İlhan ve bir kaç arkadaşla beraber dershaneye gittik. Nevzad Beyin, oradaki vaziyet çok hoşuna gitmişti. O anda da, orada sohbet vardı, bitti, arkadaşlar mutad olarak sohbetten sonra yemek yiyorlar. Yine hemen sofrayı kurdular. Fakat oranın usûlünü biliyordum. Tek tek tabakta değil de bir kaç kişiye bir tabakta veriliyordu. Yine öyle oldu.

Dâvet ettiler. Ama biz Nureddin Ağabeyle biraz sıkıldık. Ne olursa olsun, adam kalenderdi, ama bakanlık yapmış biriydi, aynı seviyede birisi olsa enaniyet gösterirdi. Ama Nevzad Ağabey sağolsun, itiraz etmedi, o da cemaatle yedi.

Oradan çıkıp, Nevzad Bey’den ayrılınca, arabanın içinde Nureddin Ağabey bana “Osman Bey, ben çok utandım yaaa, sen de rahatsız oldun, fark ettim” dedi. “Evet Ağabey, işte burada arkadaşların usûlü bu işte. Hani yemeği bir kaptan yemek sünnet ya, ondan dolayı” deyince, hemen “bak işte, yanlış anlaşılan şeylerden biri de bu” dedi ve devam etti, “biz talebeyken, Kirazlı Mescidde, yemekleri hep Kutlular Ağabey yapardı. Hatta, ismi de, ‘Kutluların muhabbet sofrası’ koyulmuştu. Çok da güzel, lezzetli yemekler yapardı. Zübeyir Ağabey de, bu hâlden, memnun olurdu. Fakat, o senelerde bile, Kutlular Ağabey, herkese ayrı tabakla servis yapardı.

Bir gün, Doğu’dan gelen bazı ağabeyler, bu vaziyeti Zübeyir Ağabeye şikâyet etmişler. ‘Ağabey, bu Kutlular kardeş, sünnete muhalif hareket ediyor, yemeği bir kapta koymayıp, herkese ayrı kapta koyuyor’ deyince Zübeyir Ağabey de onlara; ‘Bakın kardeşim, işte yanlış anlaşılan bir sünnet de bu. Orada bir incelik var. Aynı sofrada oturup, beraber yiyin manası var. Yoksa, aynı kaptan yiyin değil’ demiş.”

Buna çok sevinmiştim. Hem, benim de havsalamda biraz çözemediğim bir Sünnet-i Seniyye hâllolmuş, hem de Nurculuk tarihine, güzel bir hatıra daha kaydedilmiş oldu.

Nureddin Tokdemir’e; “Ağabey Allah razı olsun.” dedim.

Hakikaten de, hassaten bu virüs mes’elesinden sonra, dünyada; temizlik ve hijyene ehemmiyet verilmesi meyanında, bunlar çok mühim ve her yerde dikkat edilmesi îcab eden şeyler. Çok az bir insanın imkânsızlığı dışında, herkes ayrı tabakla yiyebilir. Hele, bu sünnetin doğrusunu izah eden Zübeyir Ağabeyimizden Allah razı olsun, ona rahmet eylesin.

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*