Lâhika mektubumuz 4. yılına girerken

Gazetemiz hakkındaki “lâhika mektubu” tabirini yıllar önce bir toplantıda seslendirdiğimizde bazı ağabeylerden tarizler işitmiştik. Halbuki Risâle-i Nur’daki “lâhikaların” ekseriyetinin belli bir arkaplanı vardı. Belli başlı hadiselerden hareketle Bediüzzaman Hazretleri ve talebeleri bu mektupları yazmış, Üstadımızın tensibiyle bu mektuplar Nur Külliyatındaki yerlerini almışlardı.

Bilhassa Afyon hapishanesinden sonraki dönemde yazılan mektupların büyük çoğunluğu, içtimaî ve siyasî arkaplanlara dayanan mektuplardır. Efkâr-ı ammeyi dehşetiyle kendisiyle meşgul eden hadiselere karşı Üstadımız, Kur’ânî çerçeveyi ve bu çerçeve içerisindeki prensipleri söz konusu lâhikalarla belirlemiş. Yalnızca kendi zamanına değil, istikbaldeki hadiselere de ışık tutan bu düsturları Risâle-i Nur’a gönül verenler ölçü olarak sosyal hayata tatbik edince, istikamet kendiliğinden ortaya çıkmış ve çıkıyor. Zındıkanın ehl-i imana hücumu, bir parti liderinin İslâmiyet lehinde veya aleyhindeki beyanları, bir üniversitenin açılışı, masum millete karşı devleti iğfal ve sevk eden ehl-i ifsadın çalışmaları, Bediüzzaman Hazretlerinin talebelerini uyarmasına vesile olmuştu. Cemaatin şahs-ı mânevîsini zinde tutan bu mektuplar; Kars’taki Selâhaddin Çelebi ile Van’daki Abdülmecid Nursi’yi, Albay Hulusi ile Konya’daki Halıcı Sabri’yi birbirine bağlamıştı. Tecdid hareketinin kan dolaşımını sağlamıştı Emirdağ Lâhikasındaki mektuplar…

Ya şimdi… Bediüzzaman’ın turfanda ikliminden hayli uzaklaştığımız şu zamanda… Zıtların birbirinden ayrışmasının çok zor olduğu bu dehşetli günlerde… Bir kısım medyanın dünya çapında zındıkanın borazanlığını yaptığı, en mahrem köşelerimize kadar bizi ailece bombaladığı dönemde… İstemediğimiz halde; kalbimizin, kafamızın, his, hayal ve ümitlerimizin yara bere içinde kaldığı vakitlerde… Pusulayı şaşırmamak, istikametten yuvarlanmamak ve çoluk-çocuğumuzla birlikte Nur dairesinde kalabilmek için tüm zamanlardan ziyade bir lâhika mektubuna muhtaç değil miyiz? Zamanımızın hakikî Kur’ân tefsiri olan Risâle-i Nur’u çerçeve kabullenerek, kalb ve ruh âlemimizi alabora eden hadiseleri bize yorumlayacak, mücahede şevkimizi arttıracak lâhika mektubu hususiyetini Yeni Asya’da bulduğumu belirtmemi mübalağa addedenleri hâlâ anlayabilmiş değilim. Zira otuz beş senedir bir lâhika mektubu neşrine başkaları teşebbüs etmedi. Dünyevî kaygılara ehemmiyet vermeyerek, başkalarının rüyalarında göremediği menfaati ellerinin tersiyle iterek ve meşrû çerçeveyi esas alarak gazete çıkarmanın, zındıkanın tüm saldırılarına karşı hayatları pahasına İslâm kalesini müdafaa etmenin zorluğunu ise, şu yakın geçmişimiz biraz daha net gösteriyor…

Lâhika mektubuna, gurbetin sıladan kat kat fazla ihtiyacı vardı. Kader ancak üç sene öncesine müsaade etti. Kıtaları birbirine bağlayacak, dünyayı “Türkçe” olarak konuşturacak Yeni Asya International’a olan ihtiyacımızı gün geçtikçe daha iyi anlıyoruz. Gurbetteki nesillerimizin anadillerini unutmaya yüz tuttuğu bir zamanda; Melbourne, Köln, Londra, New York veya Linzz’deki üniversite gençliğinin İstanbul’dan yazılan makaleleri anlayıp ifade edebilmelerinin mânâsını ancak gurbettekiler bilir. Zındıkanın, tüm günah canavarlarının zincirlerini çözüp insanlığın üzerine saldığı şu dehşetli mevsimde okuyanların halleri yüzlerinden, hareket ve ifadelerinden belli oluyor.

Kararlı, beşuş, kendisinden emin, ümit ve heyecan dolu okuyucularımızı, yönetim kurulu üyemiz Ali Vapurlu Ağabeyle Almanya’yı dolaşırken gördüğümüzde yalnızca Allah’a hamd etmeye çalıştık.

Dünyayı avuçlarına alıp, insanları okumaktan, düşünmekten ve sohbetten men edip, hayvandan daha aşağı bir derekeye müfsit âletlerle düşürmeye çalışanların gayretlerini siz bizden daha iyi biliyorsunuz. Böyle bir zamanda Risâle-i Nurlar başta olmak üzere, gazetemizi ve diğer neşriyatımızı okuyarak desteklemenin büyük bir cihad olduğunu düşünüyorum.

Gazetemiz dördüncü yılına girerken okuyucularına bir sürprizi olacak. Türkiye’de gazetemizi günlük takip edenlere verilen Risale-i Nur Külliyatını gurbetteki okuyucularımız da alabilecek. Cüz’î bir kısım masraf mukabilinde her okuyucumuz, bulunduğu bölgedeki temsilci arkadaşlarımızdan takım halindeki kitaplarını alabilecek inşaallah. Anadolu’da, Kur’ân-ı Kerimden sonra en çok satılan kitap olan Risâle-i Nur Külliyatına sahip olmak isteyen başka arkadaşlarımızı da haberdar edersek, sevincimiz bir kat daha artmaz mı?

Netice olarak, geçen üç sene zarfında biz garipleri birbirine bağlayan gazetemizin bize ulaşmasında emeği geçen tüm kardeşlerimize, okuyucular adına teşekkür ediyoruz. Cennetten koparılan muhabbet tablolarını dağıtmakla vazifeli lâhika mektubumuzun bir ağaç olmasını da Rabbimizden niyaz ediyoruz.

Not: Bu yazı Yeni Asya International‘in 4. yayın yılı münasebetiyle kaleme alınmıştır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*