Laikliği dindarlık tarafına meylettirmek…

Asya’da hakim, galip, din cereyanıdır. Elbette, Asya’nın ileri kumandanı olan bu hükûmet-i cumhuriye, Asya’nın bu fıtrî hasiyetinden ve madeninden istifade edecek ve bîtarafane prensibini, değil dinsizlik tarafına, belki dindarlık tarafına temayül ettirecektir.

Nasıl ki hükûmet-i cumhuriye “dîni dünyadan tefrik edip, bîtarafane kalmak” prensibini kabul etmiş, dinsizlere dinsizlikleri için ilişmediği gibi dindarlara da dindarlıkları için ilişmemesi o pensibinin îcabatındandır; öyle de, ben dahi bîtaraf ve hürriyetperver olması lâzım gelen hükûmet-i cumhuriyeyi, dinsizliğe taraftar ve entrikaları çeviren ve hükûmetin memurlarını iğfal eden gizli menfî komitelerden tefrik edilip, hükûmetin onlardan uzak olmasını istiyorum; o entrikacılarla mübareze ediyorum. O komitelerden, tesadüfle hükûmetin memuriyetine girenler, ciddî dindarlara takmak için iki kulp elinde tutmuş, garaz ettikleri dindarlara takıyorlar ve hükûmeti iğfale çalışıyorlar. O iki kulpun birisi, o mülhidlerin dinsizliğine temayül göstermemek manasıyla “irtica” kulpunu takıyor; diğeri-haşa ve haşa!—-dinsizliği bu hükûmet-i İslâmiyenin ayn-ı siyaseti telakkî etmediğimiz manasına, “dîni siyasete alet etmek” kulpu ile lekelemek istiyorlar. HAŞİYE

Evet, hükûmet-i cumhuriye, o gizli müfsidlerin vatana ve millete muzır efkârlarını elbette terviç etmez ve taraftar olamaz; menetmek, cumhuriyet kanunlarının muktezasıdır. Ve öyle müfsidler taraftarlık ile, cumhuriyetin esaslı prensiplerine zıddı zıddına gidemez. Hükûmet-i cumhuriye, bizim ile o müfsidler mabeyninde hakem hükmünü alsın; hangimiz zalim ise ve tecavüz ediyorsa, o vakit, hakem hükmünü versin ve hakimlik noktasında hükmünü icra etsin.

Evet inkâr edilmez ki; kâinatta, dinsizlik ile dindarlık Âdem zamanından berİ cereyan edip geliyor ve Kıyamete kadar gidecektir. Bu meselemizin künhüne vakıf olan herkes, bize olan bu hücumun, doğrudan doğruya dinsizlik hesabına dindarlığa bir taarruz olduğunu anlar. Ekser-i hükemanın Garbda ve Avrupa’da zuhuru ve ağleb-i enbiyanın Şarkta ve Asya’da tulûları kader-i Ezelînin bir işaret ve remzidir ki; Asya’da hakim, galip, din cereyanıdır. Elbette, Asya’nın ileri kumandanı olan bu hükûmet-i cumhuriye, Asya’nın bu fıtrî hasiyetinden ve madeninden istifade edecek ve bîtarafane prensibini, değil dinsizlik tarafına, belki dindarlık tarafına temayül ettirecektir.

HAŞİYE: Yani, “Hükûmet bir siyaset takip etmiyor; haşa sümme haşa, hükûmetin siyaseti dinsizliktir” diye tevehhüm eden o mühlidlerin nazarında, benim Kur’ân-ı Hakîmin nusûs-u katiyesinden tereşşuh eden Risale-i Nur ile takip ettiğim hakaik-ı îmaniyeye hizmetimi, “Muhalif bir siyaset” demekle, dünyada en şenî bir iftirayı eder.
Tarihçe-i Hayat, Eskişehir Hayatı, s. 376
***
Hem, bu mübarek vatanda bu fıtraten dindar millete hükmedenler, elbette dindarlığa taraftar olması ve teşvik etmesi, vazife-i hakimiyet cihetiyle lâzımdır. Hem madem, laik cumhuriyet, prensibiyle bîtarafane kalır ve o prensibiyle dinsizlere ilişmez; elbette dindarlara dahi bahaneler ile ilişmemek gerektir.
Tarihçe-i Hayat, Eskişehir Hayatı, s. 341
***
Siz, farz-ı muhal olarak, hiçbir cihette ihtiyaç olmasa da, ekser enbiyanın Asya’da, şarkta zuhuru ve ekser hükemanın ve filozofların garpta gelmelerinin delâletiyle Asya’yı hakikî terakki ettirecek, fen ve felsefenin tesiratından ziyade hiss-i dinî olduğu halde, bu fıtrî kanunu nazara almayarak garplılaşmak namıyla an’ane-i İslâmiyeyi bıraksanız ve lâdinî bir esas yapsanız dahi, dört beş büyük milletlerin merkezinde olan vilâyat-ı şarkiyede millet, vatan selâmeti için dine, İslâmiyetin hakaikine kat’iyen tarafdar olmak, size lâzım ve elzemdir.
Emirdağ Lâhikası, Reis-i Cumhur’a Ve Başvekil’e, s. 844
***
Ben, hükûmet-i cumhuriyeyi, ilcaat-ı zamana göre bir kısım kanun-u medenîyi kabul etmiş ve vatan ve millete zarar veren dinsizlik cereyanlarına meydan vermeyen bir hükûmet-i İslâmiye biliyorum.
Tarihçe-i Hayat, Eskişehir Hayatı, s. 393

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*