Tarikat ve tasavvuf yolunda liyakat kesb etmeden devam etmenin pek çok tehlikelerinden bazısı şunlardır:
Sünnet-i Seniyyeye tamam ittiba etmeyen bir kısım ehl-i tasavvuf ve tarikat; velâyetin parlaklığına aldanarak velâyeti nübüvvete üstün tutma hatasına düşer. Velâyet ne kadar parlak olursa olsun nübüvvetle kıyaslanamaz.
Tarikatın mana ve muhtevasını tam hazmedemeyen bir kısmı, kendilerindeki müfrit evliyasını, sahabeye tercih eder. Hatta onlardan bazıları evliyayı, enbiya derecesinde görerek hataya düşer. Sahabelerde bulunun nebevî terbiyeye, nebevî sohbete hiçbir evliya yetişemez.
Bir kısım ifrat ehl-i tarikat, sadâkat görünümlü taassubuyla tarikat evradını Sünnet-i Seniyyeye tercih ederler. Sünneti terk eder, ama virdini terk etmez. Git gide Şeriat’ın âdabından uzaklaşarak, vartaya düşer.
“Çok Sözler’de ispat edildiği gibi ve İmam-ı Gazalî, İmam-ı Rabbânî gibi muhakkıkîn-i ehl-i tarikat derler ki: ‘Bir tek Sünnet-i Seniyyeye ittiba noktasında hâsıl olan makbuliyet, yüz âdab ve nevafil-i hususiyeden gelemez. Bir farz bin sünnete müreccah olduğu gibi, bir Sünnet-i Seniyye dahi bin âdab-ı tasavvufa müreccahtır’ demişler.” 1
Ehl-i tasavvufun müfrit kısımlarından bazıları ilhamı vahiy ile karıştırır ve kendisine zuhur eden ilhamı vahiy zanneder. Hâlbuki hiçbir ilham vahyin derecesine çıkamaz.
Tarikattaki o hassas sırrı kavrayamayan ehl-i mutavassıflardan bazısı; zayıfları takviye etmek, gevşekleri cesaretlendirmek, hizmetin şiddetinden gelen usanç ve meşakkati hafifletmek için kendisine istenilmeden verilen zevk, nur, kerameti hoş görüp meftun olur. Bu durumları da ibadete, hizmete, evrada tercih etmekle hata yapar. Hâlbuki bu dünya ücret değil, hizmet yeridir.
Hakikate tam ehil olamayan manevî terbiye yolunda çalışanlardan (ehl-i sülûk) bir kısmı; velâyet makamlarının gölgelerini ve cüz’î numunelerini küllî ve aslî makamlar ile karıştırmasıyla hataya düşerler.
Binlerce yansıtıcı vasıtasıyla gelen görüntülerdeki misalî güneşçikleri, hakikî Güneş ile karıştıran hata eder. Enbiya makamı, evliya makamı ve bu makamların gölge makamları da var. Bu gölge makama yükseldiğinde ya da dâhil olduğunda, kendini o asıl makamda görmek hatasına düşer.
Ehl-i tasavvufun zevk, şevk ile yola devam edenlerden bir kısmı fahri, nazı, şatahatı, teveccüh-ü nâsı ve merciiyeti şükre, niyaza, tazarruata ve nastan istiğnaya tercih etmekle vartaya düşer.
O yolda yürürken hâsıl olan zevki, şevki, övünmeyi, nazlanmayı, ileri geri söz söylemeyi, insanların beğenisini, makam kapısı olmayı; şükre, duâya tercih etmekle hata yaparlar.
“Dünya hayatı, aldatıcı bir menfaatten başka bir şey değildir.” (Âl-i İmran-185), âyeti hükmünce ahiret meyvesi dünyada yenilmemelidir. Burada ihsanı ise sadece teşvik ve ihsan olarak değerlendirilmelidir.
Bahsedilen hatalardan zarar görmemesi ve o tehlikelere düşülmemesi için imanî usûl ile Şeriat’ın esaslarını daima kendine rehber etmelidir. Şahit olduğu ve zevkini yaşadığı hâllerini esas kabul ederek o güneşlere karşı muhalefet etmemelidir.
Sıralanan hatalı hâller, elbette bu alanda ehil ve liyakat sahibi olanlar için doğrudan söz konusu olmayıp, şeyhlik taslayan ve iştigal ettiği mesleğin hakkını veremeyecek vaziyette olan nâ-ehillerler için söz konusudur.
Dipnot:
Benzer konuda makaleler:
- Said Nursi’nin dikkat çektiği vartalar ve Evrenesoğlu
- En müstakim yol, Sünnet-i Seniyye’ye tâbi olmak
- Liyakatsiz şeyhin mehdilik beklentisi
- “Fesad-ı ümmetim zamanında kim sünnetime sarılırsa…”
- Sünnet-i Seniyyeye ittibâ etmek
- Sünnete ittibâ, âdeti ibadete çevirir
- Adetten ibadete
- Dijital ihlâs
- İslâm akidesinin takviyesi için çalışmalı
- Bu acip asır, hayat şartlarını ağırlaştırdı
1 Geri Dönüşüm