Lüzumsuz tartışmalar…

Springer Grubu ve Avrupa barışına taraf olmayanların başlatmak istedikleri tartışmayı biliyor musunuz? Yeni Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’un, Almanya’nın İslâm politikalarında selefi Christian Wulf’un çizgisinde olduğunu açıklaması sözkonusu çevreleri fevkalâde rahatsız etmişti. Uzun süredir Cumhurbaşkanından farklı bir beyanat olmanın gayreti içine girmişlerdi. Nihayet Gauck’un, Wulf’un sözlerinin altına bitamamiha imza atmayacağını söylemesi, bu karşıt gruba adeta bayram sevinci yaşatmış görünüyor. Fakat basına yansıyan tepki, yorum ve paralel açıklamalar, esasta hiçbir şeyin değişmediğini ortaya koyuyor.
Angela Merkel’in büyük desteği ile aday gösterilen Gauck’un açıklamasındaki “Batılı değerler” veya “Batı aydınlanması” ifadelerinin altındaki mânâlar, Almanya’daki klasik tartışmaları takip edenleri rahatsız etmiş olmalı… Merkel’in bir zamanlar iddia ettiği “hakim kültür” sözünün mahiyeti şimdilik bilinmediği gibi, Gauck’un sarf ettiği sözlerin de yalnızca birer kabuktan ibaret olduğunu düşünüyoruz.

Belki de tartışmayı bu kelimelerin içlerini doldurmaya ve mahiyetlerini belirlemeye kaydırmamız Almanya’nın daha çok hayrına olacaktır. Yüzlerce Avrupalı araştırmacı ve düşünürün Endülüs İslâmına bağladığı Avrupa aydınlanmasıyla İslâmı karşılaştırma yerine, yaşadığımız toplumdaki aktüel değerlerle, Avrupa’yı seven ve AB’yi bir barış projesi kabul edenlerin dünyasındaki değerleri karşılaştırmak daha olumlu bir adım olur, kanaatindeyiz. Kaldı ki, bin beş yüz senedir tabilerini mutlu eden, prensiplerine riayet edenleri hakiki medeniyet saraylarına taşıyan ve tüm insanlıkla barışı kurmuş bir dini, şu perişan toplumu idare eden hangi prensiple karşılaştıracaksınız. Tartışmanın merkezine insanî değerleri de yerleştirebiliriz. Ortaya çıkacak yeni fikirlerin global barış, düzen, refah ve ahlâkı da ihtiva etmesi, tüm insanlık için yeni bir kazanç olacaktır.

Gauck’un herkesin sıkıştığında el attığı ve can simitleri konumuna gelmiş “batılı değerler” ve “aydınlanma” tabirlerini Merkel’in mantığıyla ifade etmediğini düşünüyoruz. Zira Almanya’yı cidden seven, AB’nin bir medeniyet projesi olduğunu kabul eden ve insanî değerleri öncelleyen bütün Almanlar biliyorlar ki; Merkel ve ekibi buldozer gibi Batılı değerlerin üzerinden geçmiştir. Aile, adaletli paylaşım, doğruluk, kadının onuru, çalışkanlık, hür teşebbüs, güzel ahlâk ve inançlara saygı gibi Almanya’nın iftiharla seslendirdiği ve mümkün oldukça yükseltmeğe çalıştığı değerler artık tukaka edilmiş durumdalar. Yalan, hile, nikâhsız hayat, sefahet, eşcinsellik, tüketim canavarlığı, israf, tembellik, kaos, yabancı düşmanlığı, tekelcilik ve devletin vatandaşını sömürmesi Merkel’in döneminde yükselen değerler sırasına geçmiştir. Böyle menfî politikaların sözcülüğünü Cumhurbaşkanımız yapmayacağına göre, sözkonusu beyanatını Joachim Gauck, Springer Grubunun manevî baskıları neticesinde rastgele yapmıştır.

Gauck’un—bizce—yersiz ve rüşvet niteliğinde beyanına tepki verenlerin mantıkî olarak dayandıkları noktalar önemlidir:

Müslümanlara dinleri, değerleri, gelenekleri ve tarihleri itibariyle sahip çıkanların “İslâmiyeti” Avrupa’nın bir parçası olarak kabul etmemeleri gülünç düşünüyor.

Dünyanın globalleştiği, fert hürriyetinin inkişaf ettiği, kişi dokunulmazlıkların öne çıktığı bir dünyada, dünya nüfusunun beşte birisinin dini olan “İslâmı” toplumun bir realitesi olarak kabul etmemek mümkün değildir.

Demokrasi ile idare edilen ülkelerdeki halkın düşünce ve yaklaşımını manipule eden kapitalistlere, patronların güdümündeki medyaya ve yine din karşıtı sermayedarların organize ettikleri kuruluşlara ne kadar toleranslı olunabileceğini Cumhurbaşkanı açıklamadılar.

Alman halkını ve idarecilerini dışarda “İslâm karşıtı” olarak propaganda edenlerin hem iç barışımıza, hem Avrupa ve dünya barışına ne kadar zarar verdiklerini Cumhurbaşkanımız devletin belgelerinden öğrenebilirler.

Ve yarım asrı aşkındır dinlerini başta Almanya olmak üzere hür Avrupa’nın bir çok ülkesinde yaşayan Müslüman dindarlardan devletin veya toplumun herhangi bir negatif tesir aldığını kimse söyleyemez, diyorlar. Almanya gazetelerine gelen yorumları ve bazı toplum temsilcilerinin açıklamalarını Sayın Cumhurbaşkanımız önceden tahmin edebilseydi, kendisini gayr-ı ciddî, toplumu kucaklamada yetersiz ve Almanya dışında “İslâma soğuk” pozisyonlara düşürecek açıklamayı yapmazdı.

Biz Müslümanlar, bu tür tartışmalarda hadiselerin kördöğünüşe dönüşmemesi için, Alman siyasetçi ve sosyal bilimcilerinin “Batılı değerler,” “Aydınlanma” ve “Hakim kültür” gibi mahiyeti bizlerce meçhul tabirlerinin teşrih edilmesini veya işlerinin doldurulmasını istiyoruz. Almanya’daki Müslümanların, üniversitelerin, kiliselerin, ciddî STK’ların ve doğru gazetecilerin ortak çalışmaları ve karşılıklı yardımlarıyla, Almanya’nın Avrupa barışı yolunda daha da ilerleyebileceğine inanıyoruz. Aksi takdirde efkâr-ı ammeyi Springer Grubunun medyası gibi yersiz ve barışa yardımcı olmayan yayınlarla, toplumumuz faydasız tartışmaların içine sürüklenir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*