Millî Mücadele daha sona ermeden, M. Kemal kafasındaki ulus devlet düşüncesini yerleştirmek için önünde gördüğü tek bir zorlu engel vardı: Kürtler. Ne yapıp edip bu milleti hizaya getirmesi lâzımdı. Bu konuda en müessir silâhı din adamlarında gördü. İnkılâpları yerleştirmek için nasıl din adamlarından çokça faydalandıysa, bu Kürt meselesini de onlarla halletmek istiyordu. Akla gelen ilk isim yardımını talep ettiği zat, Şeyh Ahmed Eş-Şerif Es-Sünûsî oldu.
Sünûsi, Afrika’da doğup gelişen ve büyük hizmetler ifa eden Sünûsi hareketinin büyüklerindendir. Trablusgarp işgali sırasında İtalyanlara karşı verdiği büyük mücadele ve kahramanlığı ile tarihe geçmiş din âlimi ve büyük liderlerdendir. Senusi tarikatının ve buradaki halkın başında büyük mücadele vermiş ve uzun süre düşmanın ülkeyi ele geçirmesine engel olmuştur. Osmanlı Devleti İtalya ile barış yapmak zorunda kalıp buradan çekildikten sonra da mücadelesini sürdürerek işgale direnmiş, Osmanlı Devleti de el altından desteğini mümkün mertebe sürdürmüştür. Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı ile bağını en güçlü şekilde devam ettirmiş, savaşın sonlarına doğru bizzat Padişah tarafından İstanbul’a dâvet edilmiş ve kendisine büyük bir alâka gösterilmiştir. Millî Mücadele sırasında Anadolu’nun bir çok yerini gezerek Kuva-yı Milliyecilere destek olmuş ve onlar için vaizlik yapmıştır.1
M. Kemal Kürdistan hakkında düşüncelerini ve niyetini Şeyh Sünûsi’ye yazdığı mektupla dile getirir. Şimdiye kadar hiçbir yerde yayınlanmayan, özel bir arşivden elde ettiğimiz belgede M. Kemal’in Şeyh Sünûsi’den Kürtlere karşı yardım talebini ihtivâ eden mektubunu aynen yayınlıyoruz:
Ankara / 4.3.338
Türkiye Büyük Millet Meclisi Riyaseti
Başkitabeti Zabıt ve
Kavanin kalemi
Adet
Es-seyyid Ahmedi’ş-Şerif Es-Sünesi Hazretlerine,
Kemal-i muhabbet ve iştiyak ile ihtiramat-ı mahsusemi arz eylerim. Cenâb-ı Hak cümlemizi masuniyet ve saadet-i İslâmiyeye müteveccih mesaide mazhar-ı muvaffak buyursun. Âmin.
Şimdiye kadar bu maksatla vuku bulan mesail-i cemile-i siyadetpenahilerini kemal-i men ve şükran ile tezkâr eyledikten sonra, bundan sonra dahi sebk edecek hidemat-ı âliyede muvaffak olmanız için Cenâb-ı Rabb-i Sübhane Hazretlerine ref-i tazarruat eyliyorum.
Düşmanların vahdet-i vataniye ve selâmet-i İslâmiyemize suikast için geceli gündüzlü mütemadiyen çalışmakta oldukları ve bütün Âlem-i İslâm’ın nusret ve saadeti için cihad eden memleketimize tefrika ikaınasai bulundukları ve bazı cehale-i nası idlâl ederek nail-i maksad olmak üzere bir Kürdistan meselesi çıkardıkları zat-ı siyadetpenahilerince de malûm bir keyfiyettir.
Düşmanlar, bu mahsad-ı hainanelerini maazallah tahakkuk ettirmek üzere faaliyetlerine elyevm germi vermişlerdir.
Vahdet-i vataniye ve İslâmiyeyi sıyanet için her türlü tedabirin ittihazı cümlemizin akdem vazaifimizden olduğundan maddî silâhlardan daha muzır ve daha zehirli bulunan düşmanın işbu manevî silâhlarına ve muhacemetine mani olmak üzere Meclis-i Millî azasından bazı rüfekayı o mıntıka memur ederek gönderdik. Makbul ve memduhunuz bulunan rüfeka-yi muhterememizden Siverek Mebusu Abdülgani Beyi de zat-ı siyadetpenahilerinin bu baptaki mesaii cemilelerine muavenet etmek üzere nezd-i âlilerine gönderdik.
Efkâr-i nâsı dalâletten vikaye ve tarik-i hak ve selâmet üzere bulunmaları için maneviyatlarının tenvir ve himaye buyurmak üzere mesai-i cemileye germiyet verilmesini hassaten kemal-i ihlâs ve muhabbetle niyaz eylerim. Düşmanlar hakkında ordumuzca alınmış olan tedabir elhamdülillah şayan-ı emniyet ve gaye-i mukaddeselizikâfil bir derecededir. Cenâb-ı Hak muvaffak bilhayr eylesin.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi
M. Kemal (imza)
Mektubu özetleyecek olursak: Mektup o zamanın konjonktürü gereği bir İslâm âlimine hitaben yazıldığından duâ ile başlıyor. Allah’tan muhafaza isteği ile İslâm saadetine yönelik çalışmalarda başarı temennisi var. Hemen devamında vatan birliğinin ve İslâm selâmetinin suikastine yönelik düşmanların geceli gündüzlü çalıştıkları ifade edilerek, bu düşmanların İslâm birliğini tehlikeye atarak Kürdistan meselesini çıkardıklarını vurgular. Maddî silâhlardan daha dehşetli olan bu manevî tehlikenin saldırılarına engel olmak üzere Siverek Mebusu Abdulgani Bey çalışmalara yardımcı olmak üzere görevlendirilmiştir.
***
Şeyh Sünûsi, Abdulgani Beyin refakatinde bir süre Şark illerinde geziye çıktı. Ancak Ankara hükümetinin gidişatını beğenmeyince verilen görevi yarıda bırakarak 1922 yılının sonlarında Şam’a gitti.
Mektubun muhteviyatı M. Kemal’in apaçık niyetini ortaya sermektedir. Bu niyeti Doçent Cemil Koçak bir röportajda şöyle dile getir: “Kürtleri yanına alarak verdiği Millî Mücadele’yi başarıyla sonuçlandırdıktan sonra, bir siyasetçi olarak Kürtlerin desteğine ihtiyacı kalmadığını düşündü. Bu ittifakı, ileride yapmak istediklerine engel olarak görmeye başladı ve muhtemelen de kafasında nihaî hedef olarak Kürtlere özerklik vermek gibi bir şey yoktu. Onun nihaî hedefi bizim bugün anladığımız üniter devletti. Aslında M. Kemal’in Kürt sorununa bakışı, bugünkü resmî politikadan farklı değildi.”2
M. Kemal Şeyh Sünûsi’den istediği neticeyi alamayınca aynı teklifi Ankara’ya yeni gelen Bediüzzaman’a teklif eder. Üstelik Şark Vaiz-i Umumîliğinin yanı sıra milletvekilliği ve 300 lira maaş gibi cazip tekliflerde bulunur.
ŞEYH AHMED SÜNÛSİ
Bediüzzaman ile ilgili yapılan biyografi çalışmalarında Şeyh Sünûsi’nin Kürtçe veya Türkçe bilmediği için Şark Vaizliği görevinin Bediüzzaman’a verilmek istendiği iddiâ edilmektedir. Bu iddia biraz zayıf düşmektedir. Çünkü Şeyh Sünûsi yalnız değildir. Yanında sürekli dolaşan, kendisine refaket eden, Kürtçe ve Türkçe’yi iyi derecede bilen Siverek mebusu, aynı zamanda Bediüzzaman’ın dostu olan Abdülgani Bey bulunmaktadır. Kaldı ki Şarkta medreseler çok yaygın olduğundan Şeyh Sünûsi ile çok iyi anlaşacak durumdaydılar. Başta dediğimiz gibi, Sünûsi Ankara hükümetinin gidişatını beğenmediğinden yapılan teklifleri kabul etmedi dersek hakkı teslim etmiş oluruz.
Bediüzzaman kendisine teklif edilen Şark Vaiz-i Umumîliği görevini kabul etmeyip Van’a gider. Bu tarihten sonra artık Şark vilâyetlerini ve insanlarını huzursuz edecek planlar ortaya çıkar. İlk patlak Şeyh Said hadisesi ile ortaya çıkar. Şeyh Said hadisesi, yeni kurulacak sistem için bir dönüm noktasıdır. Artık “Türkiye’de yaşayan herkes Türk milletidir, herkes Türktür. Cumhuriyet’i Türkler kurdu” deniyor. Yani, “Herkes kendine Türk diyecek ve Türkçe konuşacak” deniyor. Ardından daha bu hadisenin yaraları soğumamışken Dersim hadiseleri baş gösterir.
Bediüzzaman Ankara hükümetinin tekliflerini neden kabul etmediği konusunda sorulan bir soruya şöyle cevap verir:
“Büyük memurlardan birkaç zat benden sordular ki: ‘Mustafa Kemal sana üç yüz lira maaş verip Kürdistan’a ve vilâyât-ı şarkiyeye Şeyh Sünusi yerine vaiz-i umumî yapmak teklifini neden kabul etmedin? Eğer kabul etseydin, ihtilâl yüzünden kesilen yüz bin adamın hayatlarını kurtarmaya sebep olurdun’ dediler.
“Ben de onlara cevaben dedim ki: Yirmişer, otuzar senelik hayat-ı dünyevîyeyi o adamlar için kurtarmadığıma bedel, yüz binler vatandaşa, herbirisine milyonlar sene uhrevî hayatı kazandırmaya vesile olan Risale-i Nur, o zayiâtın yerine binler derece iş görmüş. Eğer o teklifi ben kabul etseydim, hiçbir şeye âlet olamayan ve tabi olmayan ve sırr-ı ihlâsı taşıyan Risale-i Nur meydana gelmezdi. Hatta ben, hapiste muhterem kardeşlerime demiştim: Eğer Ankaraya gönderilen Risale-i Nur’un şiddetli tokatları için beni idama mahkûm eden zatlar, Risale-i Nur’la imanlarını kurtarıp idam-ı ebediden necat bulsalar, siz şahit olunuz, ben onları da ruh u canımla helâl ederim.”3
KAYNAKLAR:
1- Burhan Bozgeyik, Bediüzzaman Said Nursî Hayatı-Davası-Eseri, İstanbul, s. 1995
2- http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=204424
3- http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=EmirdagLahikasi&Page=12
Benzer konuda makaleler:
- Millî Mücadele’ye hizmetimi Ankara bildi ki çağırdı
- Kendi Yazarını Sansürlediler
- “Hoşamedî”nin 100. yılı
- Bediüzzaman’ın mücadelesi
- Barıştıramazsınız
- Gündem Said Nursi
- Said Nursî ve M. Kemal
- Said Nursî inkılaplar için uyarmıştı
- Ayasofya’yı müze yapan M. Kemal değil, öyle mi?!
- Bediüzzaman’ı tanısalar
İlk yorum yapan olun