Macron ile Kemalistlerin dinî cemaatler çıkmazı…

Hürriyetlerin geriye sarılamayacağını bazen unuturuz.

Geçmişte topluma çektirdiği acıların tekrarı endişe, istikbal yolunda ellerimizi ve kollarımızı bağlayarak, bizi hürriyetçi ve demokratik yeni atılımlardan alıkoyar. Ve istibdatçılar da bundan yararlanırlar.

Meselâ Türkiye’mizde tesettürün tekrar serbestiyeti, dinin nisbeten hayattaki yansımaları, Ayasofya’nın tekrar camiye çevrilmesi ve askeriyedeki başörtüsü düşmanlığının kısmen azalmasını AKP‘ye mal edenler, demokrasinin Avrupa ve Amerika’daki terakkisini hiç takip etmeyenlerdir. Veya insaniyet ve İslâmiyet düşmanlarının bu millete reva gördüğü 12 Eylül İhtilâli’nin mahiyetini okuyamayanlardır. Bu dehşetli inkılâbı yaşamasaydı ülkemiz, yukarda saydığımız problemlerin bir kısmı ortaya çıkmayacaktı ve olanlar da çözüme kavuşmuş olacaklarını bilemediklerinden, bu ihtilâlin devamı olan AKP hükümeti için duâya devam ediyorlar. Millet olarak içinde bulunduğumuz kaosun, Kemalist istibdadın global müstebitlerle yaptığı işbirliklerinin başarısı olduğunu anlayabilmek için; dünyadaki aktüel gidişatı doğruca takip ederken son kırk yılın antidemokratik tahlillerini okuyarak, kaybettiklerimizi yeniden gözden geçirmek durumundayız. Türkiyemizi dünya ile beraber incelemeyenler ve 12 Eylül faciasının Türk Milleti nezdindeki mahiyetini bilmeyenler; belki de bu günkü sıkıntıları başarı hanesine yazacaklar ve Tayyip Bey’den sonra da ufuksuzluğa mahkûm olacaklardır.

Girizgâhımızın başlığımız ile âlâkasını merak edenlere, Kemalistlerimizin kafalarındaki “Cumhuriyet“ telâkkisinin Fransız ihtilâli ile St. Petersburg ihtilâli arasında bir yerlerde olduğunu hatırlatmak isteriz. Varşova Paktı’nın AB karşısındaki mağlûbiyetiyle siyasal Enternasyonalizmin örnek olabilme şansı kısmen kaybolmuş oldu. Fakat semavî dinlerle kapalı bir mücadele içinde gelen “Fransa Cumhuriyeti“ devam ettiğinden, bir çok Kemalist yazar-düşünür, sıkıştıklarında buradaki icraat örneklerine sarılırlar. Halbuki Bediüzzaman Hazretleri, Kemalistlere henüz ilk ihtilâlleri olan 31 Mart’ta Fransız İhtilâlinin Müslümanlar için örnek olmayacağını müdafaasında söylüyor. Ve bu hakikati, M. Kemal’in devrimlerini cebri olarak Anadolu’da tatbike koyduğu günlerde, yine Mektubat’ının 421-422. Sayfalarında tekrarlayacaktı. Osmanlı, Rusya ve Almanya’daki “zayıf istibdatlara“ musallat olmuş global mutlak diktatörlüğün, semavî dinleri arkasına almış hür dünya karşısındaki mağlûbiyetini yaşayanlar biliyorlar ki, Fransa’nın 1905’te cebri olarak Katoliklere imzalattığı “Laik Cumhuriyet“ de, zaman içinde hürriyet ve demokrasi karşısında hizaya gelecektir. AB sürecindeki Fransa’nın başında bulunan Rotshild çalışanının semavî din ve demokrasi aleyhindeki çabaları, ancak süreci geciktirebilir. Laikliği “din ile mücadele ve daha çok dinsizliğe yakın“ mana ile hayata entegreye çalışan bu idarenin (Macronun anlayışı) AB’nin kriterlerine uymaktan başka bir şansı görünmüyor. Kanaatimizce Avrupa Birliği üç meselede Fransa’yı sıkı kontrol altına alıyor: Din ve vicdan hürriyetleri, sermayenin şeffaflığı ile Afrika‘daki faaliyetleri…

Avrupa’daki siyasî ve soyal hadiseleri dikkatlice incelerseniz, İslâmiyetin, Müslümanların ve bilhassa Türkler’in “sosyal deneyde“ kullanıldıklarına şahit olacaksınız. 12 Eylül faciası Avrupa’daki semavî din ve demokrasi karşıtlarına daha çok malzeme vermişti. Bu çerçevede “Humeyni Devrimi“ de önemlidir. Demokrasi ve hürriyet düşmanları bu değerlerin veya insanların arkalarına saklanarak hücum edeceklerdi. Bu çatışma ve mücadeleyi en yoğunca yaşayan birisi olarak, bu kırk sene içinde bütün dinî cemaatlerle olan güzel münasebetlerimizde, siyasî-sosyal vuruşmaların mescitlerin bahçelerine kadar taştıklarına yüzlerce defa şahit olduk. Demokrasi ve Semavî Din düşmanlarının büyük sermaye ve siyasî kuvvetlere rağmen küçücük dinî cemaatler karşısında mağlûp olduklarını, yani bu basiretli ve İslâmiyetin özü olan “barışı“ esas alan dindarlarımız, çok şükür onların tuzaklarına düşmeden büyük engelleri aşarak geldiler: Tesettür yasağı, kız-erkek aynı havuzda yüzme mecburiyeti, dinî kaidelere uygun hayvan kesimi, erkek çocuklarımızın sünneti, Müslümanlara “insanî değerler karşıtı“ prensipler üzerine yemin ettirme gayretleri, resmî müfredata bağlı din dersleri ve daha nice meseleler…

Bütün bu çalışmaları, özel gayretlerle başarmış Avrupa’daki “dinî cemaatlerimizi“ zabt u rabt altına almayı düşünen Macron, hem geçmişi okuyamıyor ve hem de Müslümanların “hürriyet-demokrasi“ yolunda aldıkları mesafenin farkında değil. AB‘nin Paris Şartı’na rağmen konuşan (1) Macrona pür-dikkat kesilmiş Kemalistlerimiz, oradan gelecek başarıya göre buradaki idareleri sıkıştıracaklarını hayâl ediyorlar. Türkiye’de, cami kapısına bırakılmış bebek gibi sahipsiz “Diyanet Raporundan“, son zamanlarda ard arda dinî cemaat ve tarikatler aleyhine gündeme gelen olaylara kadar, lokal din-diyanet düşmanlarının bir hazırlık içinde olduklarını anlayabiliyoruz. Bizdeki bazı cemaatlerin 12 Eylül “travmaları“ günümüzde işimizi zorlaştırabilir. Bu cemaatler, temel hak-hürriyetler ve demokratik gelişmelerden taviz verdikleri takdirde, diğer dinî, cemaatlerimizin ve dinlerini rahatça yaşamak isteyen Müslümanların yollarına, korkularını engel olarak koyabilirler.

Doğru demokrasilerin insanî ve İslâmî değerler üzerinde yükseldiğini bu halka anlatarak, ahaliye vatan, millet ve İslâmiyet sevgi birliğini aşılayacak olanlar, dinî cemaatlerimizdir. Artık ne komünistlerin, ne masonların ve ne de Kemalistlerin vehimleri, tehditleri, ihtilâf için rüşvetleri ve yeis dolu telkinleri bütün inananlarımızı ve bilhassa hayatlarını dine-millete adamış dinî cemaatlerimizi ürkütmemelidir, diye düşünüyoruz. Zira bu din, ahlâk ve demokrasi düşmanlarıyla mücadelede bizler yalnız değiliz. Dünyanın en medeni ve ileri ülkelerinde insaniyetlerini, dinlerini ve nesillerini korumayı hayatlarının gayesi edinmiş yüz milyonlarca inananın var olduklarını, dinî cemaat mensuplarımız zinhar unutmamalıdırlar.

Tarihin geriye sardırılmasının imkânsızlığı nisbetinde; hem Türkiye’de ve hem de Avrupa-Amerika’da bütün semavî din mensuplarının kazandığı haklar kalıcıdırlar ve daha güzel konumların temelleri olarak sağlamlaştırılacaklardır.

(1) 21 Kasım 1990’da Amerika ile birlikte bir çok demokratik ülkenin Paris’te üzerinde ittifakla anlaştıkları “insan hakları, demokrasi ve hukuk devleti” esaslarını ihtiva eder.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*