Maddî cinayetler, manevî cinayetlerin sonucudur

Anne baba katili evlâtlar…

Toplumda şiddetin her türlüsü giderek artmaktadır. Genelde şiddetin sebebi olarak eğitimsizlik ve ekonomik sorunlar ileri sürülerek kolayca teşhis konulmaktadır. Fakat son günlerde yaşanan anne ve babasını katleden evlâtların haberlerine bakıldığında ekonomik problemleri olmayan, üstelik eğitimli anne babaların eğitimli olan çocuklarının katil olduğuna şahit olmaktayız.

Toplumdaki bu tür hadiselerde bazen yokluk değil varlık, anlayışsızlık değil ilgisizlik, eğitimsizlik değil, çok okumuş olmak bile ‘neden’ olarak görülebilmektedir.

Genelde toplumu yaralayan bu tarz olaylarda anne ve babaların çocuk yetiştirmede yaptıkları hatalar dile getirilmektedir. Acaba anne ve babalar kendi katillerini yetiştirebilecek kadar ne büyük hatalar yapmaktadır? Hangi hata, anne ve babayı katletmeye kadar götürmektedir? Aslında hiçbir sebep bir evlâdın anne ve babasını katletmesine geçerli bir sebep olamaz. Fakat haber bültenlerinde ‘ruhsal, psikolojik sıkıntıları olan şahsın anne ve babasını öldürdüğü’ şeklindeki bir açıklama, bu hadiselerin yayılmasını hızlandırdığı gibi, bu tür cinayetlere gerekçe olarak gösterilen psikolojik sıkıntı sebebinin bir mazeret ve katilin kendisini haklı görebileceği bir neden olarak algılamasına sebep olabilmektedir.

Elbette çocuk yetiştirmek çok özen ve hassasiyet isteyen bir süreçtir. Fakat evlâtların anne baba katili olmasına neden olabilecek görünüşteki sebeplerin derinliklerine inmek, sorunun kaynağını teşhis etmek çok önemlidir. Sadece yetiştirme ile ilgili bir problem veya ruhsal bir sıkıntı olarak konuyu ele almak, meseleleri çözüme ulaştırmayacaktır.

Peki, kim suçlu?

Suçlu anne ve baba mı, evlât mı, toplum mu, eğitim sistemi mi, yoksa medya mı? Suçlu bunların hepsi olabilir. Hayırsız evlâtların ortaya çıkmasında anne ve babanın ihmali, toplumun ihmali, maddî ve manevî değerlerden uzaklaşmak, bu uzaklaşmaya sebep olan medya, eğitim sistemi v.s. aslında herkes bir şekilde suçlu.

Haram ve helâlin karıştığı, insanların dünyaya daldığı, maddîleştiği, maddîleştiği ölçüde maneviyattan uzaklaştığı bu zamanın insanlarının ve anne-babaların hayırsız evlâtlardan pek de şikâyet etme hakları yok galiba.

Herkes kendine düşen ihmali değerlendirmek durumunda. Oysa ortaya çıkmış kötü bir hadisede, insan nefsi kendi kusurlarından ziyade karşı tarafı suçlama eğilimindedir. Bu yaklaşım elbette insana hiçbir şey kazandırmayan ve hadiseleri daha vahimleştiren bir durumdur.
Anne ve baba evlâtlarıyla ilgili ortaya çıkan olumsuzluklarda acaba nerede hata yaptık diye özeleştiride bulunması gerekirken; evlâdın da, toplumun da, hadiseden haberdar olan herkesin bu özeleştiriyi yapması şarttır.

Maide Sûresi 105. âyette şöyle buyrulmaktadır: “Siz doğru yolda oldukça, sapıtmış olanlar size zarar vermez.” Âyet-i Kerimeyi bir önerme mantığı ile ele alırsak, sapıtmış olanlar bize zarar verdiyse, doğru yolda olup olmadığımızı sorgulamalıyız.

İşte anne ve babalar, evlâtlar, medya, eğitimciler kısacası herkes ne kadar duyarlı, diğergam ve doğru yolda olup olmadığını sorgulamalıdır. Aksi halde çıkan olumsuz neticelerde ah vahlar etmek, ruhsal sıkıntı, ilgisizlik sebeplerine sığınmak çözüme katkı yapmayacaktır.

Bozulma nereden başladıysa, tamir de oradan başlar.

Bu kadar yoğun hayatın içinde, yüzlerce, binlerce insanın hayatına olumlu etki etmiş, meşhur olmuş, para kazanmış, mevki kazanmış insanların yanıbaşındaki evlâtlarından gelen acı tokatlar birer “İnsanları kurtardın, binleri kazandın, ama beni ihmal ettin” mesajından başka bir şey değildir.

Evlâtların yanlışlarını ille de anne baba, aile ortamı v.s. ile değerlendirmek de kısır bir yaklaşım olur. Çünkü çocukları sadece anne ve babalar yetiştirmemektedir. Eğitim gördükleri okul, arkadaş çevresi, medya, onların ruhsal dünyasının şekillenmesinde çok etkili olmaktadır. Hatta belli bir yaştan sonra, çocuğun dünyasını anne babadan ziyade arkadaş ve medya etkilemektedir. Gerçek dünyadan hızla uzaklaşıp, bir film kahramanı gibi hayatı yaşayan bu gençler, anlık lezzetlere meftun bir biçimde etrafındaki kimselere duyarsız, duygusuz bir şekilde yetişmektedir. Hayatın gerçekleri ile seyrettiği film ve dizilerin sahnelerini karıştıracak kadar uyuşmuş beyinler, toplumda gezmektedir. Bu yüzden, çok can yakıcı hadiselerin baş aktörü kendisi bile olsa, sadece bir film gibi seyredip, pişman olmayan, duyarsızlaşan beyinler ortaya çıkmıştır. Peşinci acil hislerin peşinde koşan bu gençler, isteklerini yerine getirmeyen herkese karşı öfke kusmaktadır. Bu, anne babası bile olsa, onları katletmeye götürecek kadar bir kontrolsüzlük haline dönüşmektedir. Yaşadıkları her olumsuzluğun yanlış seçimi, doyumsuzluğun sebebi olarak da en yakını anne ve babasını görmektedirler.

Hayattan ne istediğini bilmeyen bu gençler ciddî bir anlamsızlık hastalığına tutulmuş görünüyor. Boş vermişlik, aldırmazlık içinde yaşayıp, çabuk yorulan, bıkan, sıkılan, öfkelenen bir gençlik ortaya çıkmıştır.

Tabiî ki bütün bu olumsuzluklardan sadece gençler değil, anne babalar da nasibini almıştır. Onlar da hayatını sanal bir âlemde yaşar gibi sürdürüyor. Onlar da sıkıntıya girmek istemiyor. Sabır duygusunu kaybediyor. Şefkat, iyilik, yardımseverlik gibi erdemlerden uzaklaşıyor. Böyle anne babaların yetiştireceği evlâtlar da maalesef hayırsız ve hatta katil olabiliyor.

Hasılı, davranışların temelinde düşünce, düşüncelerin temelinde de duygular vardır. Bu yüzden duygulara hakim olma süreci, vicdanın devreye girmesiyle olur. Vicdanı harekete geçirecek tek esas ise imandır.

İnsan, yaratılış gayesinden uzaklaşıp, sorumluluk bilincini yok ettiği ölçüde, kulluğundan vazgeçtiği oranda tokat yemektedir. İdealsiz, hedefsiz birliktelikler, sorumsuz bir hayat algısı, sıkıntısız bir dünya beklentisi, kolaycı ve hazcı felsefelerle oluşmuş dünya görüşleri, anne babaları da evlât katili, evlâtları da anne baba katili yapabilmektedir.

Bugün tv bültenlerinde izlediğimiz acı hadiselerin, kendi çevremize ve ailemize bulaşmaması için, ne kadar doğru yolda olduğumuzu, doğru yaşadığımızı sorgulamamız gerekir. Maddî ihtiyaçları karşılama telâşı ile saçlarını süpürge eden anne babalar hem kendilerinin hem de çocuklarının manevî ihtiyaçlarını ihmal etmemesi gerekir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*