Maddî teklifler ve Yeni Asya’nın duruşu

15 Haziran 1944’te Denizli hapsinden beraatle tahliyeden sonra Bakanlar Kurulu kararıyla Afyon Emirdağ’ında ikamete memur edilen Risale-i Nur Müellifi Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri 1947 sonlarına kadar, Emirdağ’ında ikamet ettiği müddetçe Isparta, Kastamonu, İstanbul, Ankara üniversite talebeleri ve Anadolu’da Nurlar’ın neşre başlandığı yerlerdeki talebelerine hizmete müteallik yazdığı mektuplardan birisi olan 41. Sıra numaralı lâhika, uzun süredir devam eden online sabah namazı dersimizde okunurken günümüze dair hizmet düsturlarının hatırlatıldığını düşündüm.

Üstad Hazretleri, maddî ve manevî âlemden gelen sualle başladığı mezkûr mektubunun giriş kısmında, benzer bir sualin hem nefsi hem de kendisiyle temas edenler tarafından da sorulduğundan bahsettiği sualin birinci kısmına; “Neden herkese muhalif olarak -hiç kimsenin yapmadığı gibi- sana yardım edecek çok ehemmiyetli kuvvetlere bakmıyorsun?” şeklinde başlıyor.

Sual gayet açık ve net: Neden yardım etmek için bekleyen veya teklif edenlere hiç itibar etmiyor ve “İstiğna gösteriyorsun?”

Bediüzzaman Hazretleri “bu zamanda ehl-i iman öyle bir hakikata muhtaçtırlar ki” diye başladığı bu sualin cevabının girişinde zikrettiği “bu zamanda” kaydından helâket ve felâket asrı olan ahir zamanı kastettiğini Risale-i Nurlar’ın sair yerlerindeki izahattan anlamaktayız. Öyleyse Üstada yapılan bu teklif, onun tesis ettiği şahs-ı manevî adına hizmet edenlere de yapılacaktır ki, Risale-i Nur’un matbuat âlemindeki naşir-i efkârı olan Yeni Asya Gazetemiz yönetimine defalarca yapıldığını biliyoruz. Merhum Mehmet Kutlular Ağabeye bu tarz etkili ve yetkili merciler tarafından tekliflerin yapıldığını kendisinin bizzat açıkladığı bilinmektedir.

Üstad Said Nursî Hazretleri cevabının devamında; maddî ve manevî yangınların hükmedeceği ahir zamanda ehl-i imanın imanlarını muhafaza etmek için, “kâinatta hiçbir şeye âlet ve tâbi’ ve basamak olamaz” düsturuyla hareket eden ve hakkın hatırını hiçbir şeye feda etmeyecek ve hiçbir güce basamak yaptırmayacak ve “hiçbir garaz ve maksad onu kirletemez ve hiçbir şüphe ve felsefe onu mağlûp edemez bir tarzda iman hakikatlarını ders versin” dediği şekilde hareket eden kahramanlara ihtiyaç olacağından bahseder.

Mektupta dikkat çeken diğer bir ifade ise, yine sual içinde geçen; “Ve herkes müştak ve talib olduğu ve Risale-i Nur’un intişarına, fütuhatına çok hizmet edeceği…” tarzındaki beyandır. Üstad kabul etmeyip reddettiği büyük makamlar gibi, daha sonra gelecek olan talebeler için yüklü miktarlardaki maddî tekliflerde kabul edilmemeliydi ki Yeni Asya’nın geçmiş tarihi bunun bir çok misaline şahittir.

Herkesin müştak ve talip olduğu maddî manevî makamlar ile ihsanlar meselesinde, Yeni Asya yöneticilerine, merhum Kutlular Abiden sonraki zaman içinde yapılan bir teklifi hatıra getiriyor. Özetle, müesseseye gelen birisi tarafından AB fonu adı altında Yeni Asya’dan iki yöneticiye yapılan maddî yardım teklifini, Yöneticiler “biz bedelsiz para alamayız” sözleriyle tereddütsüz reddetmeleri üzerine o meçhul şahısın cevabı ve merakı enteresan olmuş ve hayretle şöyle cevap verip ayrılmış: “Bu yardımları almak için herkes yarışıp sıraya giriyor siz elinizin tersiyle reddediyorsunuz.” Bu cevaptan yaklaşık 70 sene önce yazılan Emirdağ Mektubu’nda Üstad Hazretleri’nin bahsettiği “herkes müştak ve talib olduğu” ifadesiyle birebir örtüşmesi dikkatli nazarları celp etmeli, değil mi?

Yine Üstadımızın Emirdağ Lâhikası (53 sıra numaralı) mektuplarından birinde; “bu zamanda, insanlar ihsanını muhtaçlara çok pahalı satarlar” ikazı da cemaat olarak bizlerin kulaklarına küpe olmalı ve cemaatimiz dışından, kaynağı meçhul bedelsiz verilmek istenen ihsan ve yardımlara karşı dikkatli ve müteyakkız davranmalıyız. Çünkü Emirdağ Lâhikası 41 sıra numaralı mektuptaki cevabın devamında Üstad Bediüzzaman Hazretleri şu ikazı yapıyor ve diyor ki: “Hayat-ı dünyeviyenin bazı gayelerine basamak olmasın ve doğrudan doğruya hayat-ı bâkiyeden başka hiçbir şeye âlet olmadığından.”

Ehl-i dünyanın parasını ucuza satmayacağını bildiren Üstada sadık olarak yarım asırdan fazla neşriyat hizmetlerini bin bir zorluklarla devam ettiren Kutlular Ağabey, “para veren, emir verir” derdi. Emir almamak, basamak ve alet olmamak için Üstadın mesleği olan istiğna düsturuna riayetle, Hakk’ın ve hakikatin sesi “gazetemiz ve neşriyatımıza” sahip çıkalım vesselâm…

Ali DEMİR

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*