Madem iyiyiz, niye hâlâ dayak yiyoruz(!)?

Tunus’ta Kemalizm çökmüş! Burgiba’yla başlayan dönem, sömürgecilik karşıtı olarak başlamış, ama bürokratik diktatörlüğe dönüşmüş.
Türkiye’de ise, bürokratik diktatörlük devam ediyor:
Baştan ayağa yasaklarla dolu 12 Eylül darbesinin Anayasası duruyor!
Askerî vesayet devam ediyor.

Adı Ergenekon’a, 28 Şubat’ta tank yürütenlere, yolsuzluklara ve çeşitli şâibelere karışmış askerler görevlerinin başında, kimisine rütbeler bile verildi…
AB’ye giriş meselesinde geriye gidiş var.
Başörtüsü kargaşası sürüyor!

Adalet meflûç.
TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, “Ekonomi defolu ise kaliteli demokrasiden bahsedemeyiz. Ülkemizde herkes defolu, sistem çürümüş, yeniden dizayn edilmeli, ancak o zaman hedeflere ulaşabiliriz” diyor.
Vatandaş, orta esnaf değil, büyük tüccarlar, holdingler ve bankalar kazanmaya devam ediyor!

“Çek-senet mağdurları”, ‘’Çek ile Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çekle Hamillerin Korunması Hakkındaki 3167 Sayılı Kanun’’un kaldırılmasını istiyor. Çek-senet mafyasının adaletinden medet bekliyor! Dünya gazeteciler Birliği Başkanı Timothy Balding diyor ki:

“Basın hürriyetinde en alt sıradasınız. Uluslar arası standartlara ulaşmanız için köklü değişiklikler yapmanız gerekir. Diktatörler bağımsız medyadan hoşlanmaz ve sizin de bağımsız medyanız yok” diyorsa ve basın, zorbaları alkışlıyorsa, haklarımı çiğniyorsa, beni karalıyorsa ve o da rejimi alkışlıyor ve bu alkış karşılığında besleniyorsa, ben bu basını ne yapayım?

İşte, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nde bazı kanunların, 2011 Türkiye’sinde basın hürriyetine dair dehşete düşürücü rakamlar:

Parlamento Muhabirleri Derneği (PMD), çok sayıda gazeteci ve medya kuruluşu hakkında hapis veya para cezası talebiyle açılan 2 binden fazla dâvâ ile 4 bini aşkın soruşturma bulunduğunu, cezaevlerinde 50’yi aşkın gazeteci de yazma ve düşüncelerini ifade etme hürriyetinden mahrum.
Başbakan “İçki içenlere mahalle baskısı var!” yaygaralarına karşılık, “Kimsenin hayatına karışmadık, müdahale etmedik!” diyor. Genç milletvekili de, bir tv programında sahilleri yabancı ve yerli turist panayırına çevirdiklerini ve yerlileri de içkiye doyurduklarını ilân ediyor! Halbuki Anayasa gençleri ve toplumu zararlı alışkanlıklardan koruma vazifesi yüklüyor iktidara.
Eğitim felç. Gençleri hem alkol, hem uyuşturucu, hem de müstehcenlik mafyası tehdit ediyor! İdarecilerin, müdürlerin muhafazakâr olması, müfredatı değiştirmedi, kabiliyetlerini geliştirmedi, giyim-kuşamlarını düzeltmedi, aşk-meşk muhabbetlerini bitirip derslere sarılmalarını netice vermed İktidar müdahale etmiyor veya edemiyor!

“İyiyiz, iyiyiz?” söylemleri de ayrı bir problem!
Boksörlerden biri sürekli dayak yiyor. İlk raunt sonunda köşesine geldiğinde antrenörü:

“İyisin!” diyor. İkinci rauntta da yine dayak yiyor, köşesine geldiğinde antrenörü yine:

“İyisin, iyisin!” Boksör, antrenöre zar-zor diyor ki: “Madem iyiyim de, niye dayak yiyorum?”!

Dağ gibi yığılan problemlerin çözümü için siyasete yeni tranferler lâzım.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*