“Maden keşfetmediğim toprağa kazma vurmam”

altÜstadı gören, bir Nur mualliminin oğlu Dr. Muhammed Muhtar Özsoy babasını anlatıyor.

Bediüzzaman Hazretleri için okutulan bir Van Mevlidi’nde tanımıştım öğretmen Mustafa Özsoy’u.

Konya’dan kalabalık bir grubun katıldığı 1978’de Van’da okutulan Mevlide iştirak etmişti.

Nezih ve nazik bir insandı…

Hazret-i Üstad’ı ziyaretiyle alâkalı anlattıkları hatıraları Van’da Hazret-i Ömer Camii avlusunda bir grup arkadaşla paylaşırken, kulak misafiri olmuş orada bulunan dinleyicilere sormuştum “kimdir” diye…

“Konyalı Mustafa Özsoy öğretmendir. Üstadı görenlerdendir.” demişlerdi.

Aradan yıllar geçmişti. Aziz Üstadımla alâkalı oldukça güzel hatıralar sahibi Mustafa Özsoy Ağabey’in oğlu Dr. Muhammed Muhtar Özsoy’la Bursa’da yıllar sonra tanışırken, merhum babası ile alâkalı değerli hatıralarının mutlaka olduğunu düşünmüştüm.

Merhum muallim Mustafa Özsoy’un oğlu Dr. Muhammed Muhtar Özsoy Bursa’da bizimde sık sık gittiğimiz Yeni Asya Vakfı’nın müdavimlerindendir.

Dr. Muhammed Muhtar Özsoy’dan merhum babası ile ilgili hatıralarını varsa belge ve bilgileri konusunda bize yardımcı olmasını istirham etmiştim.

Üstad ve Nurlar bağlamında merhum babası ile olan hatıralarını bizimle memnuniyetle paylaşacağını ifa etmişti.

Nihayet fırsat doğdu ve kendisiyle babası hakkında görüşme yaptık.

Babanız Mustafa Özsoy hakkında bize neler anlatmak istersiniz?

Babam Konya’nın Cihanbeyli kazasında öğretmen iken işte, bu sözler kitabıyla basılmıştı. (Elinde 1957 basımı Sözler’i gösteriyordu) Kitabın birinci sayfasında, gördüğünüz gibi, Merhum Mustafa Özsoy’un şu ifadelerini görüyoruz.

“Dr. Muhammed Muhtar Özsoy, beni önce yanında birtakım belgelerle birlikte getirdiği Bediüzzaman Hazretleri’nin 1957 baskısı olan Büyük Sözleri vermiş ve demiş ki Büyük Sözleri elimize alıp baktığımızda kitabın birinci sayfasında merhum öğretmen Mustafa Özsoy’un kendi el yazısıyla şu notları yazdığını okuyorduk.

“1964 yılında Cihanbeyli kazasında öğretmen iken bu kitapla suçüstü yakalandım. Bir sene ceza aldım. 8 ay yattıktan sonra S. Demirel iktidarının çıkarmış olduğu af kanunu ile 2 Ağustos 1967 günü Çumra Hapishanesi’nden tahliye oldum. Müsadere edilip emniyetin elinden kitabımı bir vesile ile kurtardım.”

Her hafta köyden at ya da trenle Diyarbakır’daki ahbaplarına ziyarete giderdi. O zaman hızlı bir Kemalist olan Mustafa Özsoy gene bu ziyaretlerden birinde Diyarbakır’da Mehmet Kayalar Abinin Nur dersine götürülür. Birden hayatında, hayat felsefesinde 180 derece değişiklik olur. Kalbinde ve ruhunda derin fırtınalar kopar. Aradığı manevî iklimi ve huzuru bulmuş ve sadık bir Nur Talebesi haline gelmiştir.

2 yıl Diyarbakır’da görev yaptıktan sonra Konya Çamurluiğret Köyü’ne tayin olur. Talebelerine hem müsbet ilimleri öğretiyor hem de Risale-i Nurlar’dan aldığı ders ve feyzi öğretiyor, halka da Nur dersleri yapıyordu.

Buradan rahatsız olan çevreler gizlice onu şikâyet ederek bir müfettiş görevlendirilmesini sağladılar. Müfettiş kendisinin Nur Talebesi olduğunu söyleyerek kendisindeki kitapları göstermesini istemiş; Mustafa Özsoy da her zaman olduğu gibi herkesi kendisi gibi saf ve temiz kalpli zannederek ne kadar kitabı varsa müfettişin önüne sermiştir.

Allah’tan vicdan sahibi olan müfettiş kendisinin Nur Talebesi olmadığını, ancak zarar görmesini istemediğini ve kitapları uluorta kimseye göstermemesi gerektiğini tembihleyerek herhangi bir işlem yapmamış, durumu görmezden gelmiştir.

Buna rağmen Mustafa Özsoy’un durumunu çok iyi bilen malûm çevreler sürgün edilmesini sağlamışlar ve Konya’nın Cihanbeyli İlçesi’nin Bulduk Köyü’ne sürgüne göndermişlerdir.

Gönlü hizmet aşkıyla yanıp tutuşan Mustafa Özsoy burada da rahat durmamış köyün yarıdan fazlasının Nur Talebesi olmasına vesile olmuştur.

Cihanbeyli’de İlçe Millî Eğitim Müdürü önünden geçerken, elinde Sözler’le görülen Mustafa Özsoy gene malûm çevreleri rahatsız etmiş, tekrar sürgüne gönderilmiştir.

Adapazarı ile Karasu ilçesi, Subatağı Köyü’ne tayin olan Mustafa Özsoy burada da hizmetlerine devam edince, öğretmenlik görevinden ihraç edilmiştir.

1 yıl işsiz kalan ve ailesinin geçimini sağlamakta sıkıntılar çeken Mustafa Özsoy Konya’dan Müftülüğe müracaat etmiş, 13 yıl sürecek mürakıplık görevine başlamıştır.

Öğretmenlik yılları sırasında defalarca Üstadı ziyaret ederek feyzine ve duâsına mazhar olmuştur.

12 Eylül ihtilâliyle tekrar Medrese-i Yusufiyeye dahil olmuştur.

Dutlu Kırı Askerî Cezaevi’nde 5 ay 20 gün tutuklu olarak kalmıştı. O zamanlar lise 1 öğrencisiydim. Her Pazar ziyaretine giderdik, ziyaretler çok kalabalık olur, çoğu zaman görüşmeden geri dönerdik.

Sonraları Hapishane Müdürü Kuddusi Başçavuş bizi gizliden içeri alır, uzun uzun görüşmemizi sağlardı. Nitekim hapishaneden çıktıktan 1 gün sonra evimize kadar gelerek babamı ziyaret etti ve kucaklayarak ağlamaya başladı.

“Hocam, seni o mahkûmların arasında görmek içimi çok sızlatıyordu, çok sevindim tahliye olmanıza diyerek hürmetini sergilemişti.

MÂNİDAR BİR RÜYA

Rahmetli babamın cenaze namazını kıldıran Mevlüt Gören Hoca’mız, definden sonra kolumdan tutarak bana bir şey anlatacağını söyledi. Buyurun hocam dedi.

1 gece önce rüyasında kendini, babam ve iki arkadaşlarıyla bir yerde bulunurlarken çok yakışıklı 4 genç tarafından yanlarına çok süslü ziynetli bir tabut getirildiğini ve sorduklarında tabutu Üstadın onlara gönderdiğini söylemiş. Merakla tabutu açtıklarında tabutun boş olduğunu gördükleri anda, rahmetli Mustafa Özsoy’un gülmeye başladığı; kendilerinin ise ağlamaya başladığını anlatmıştır.

Rahmetli babam, gerçek manada tam bir hizmet sevdalısı, tam bir gönül adamı idi. Hayatındaki planlamalarda hep 1. sırada Risale-i Nur hizmetleri, dershane hizmetleri ve neşriyat hizmetleri vardı. Evlâtlarına bile ayıracak çok zamanı yoktu.

Annemiz Seher Hanım da engin anlayışı ve Osmanlı kadını dediğimiz kahramanca dik duruşuyla hep babamıza destek olmuştur.

Biz ondan binlerce kez razıyız. inşallah Cenâbı Allah da kendisinden razıdır. Allah gani gani rahmet etsin.

Merhum babanızın vefatı öncesi size yazdığı bir mektup vardı. Onu bizimle paylaşır mısınız?

Tabi… Yazdığı mektup bende, o mektup çok kıymetli, bizim Nur dairesinde muhafazamıza sebep olmuştur.

20.01.1986 tarihli mektup aynen şöyledir:

“Çok sevgili oğlum Muhtar…

Yakışıklı, sağlam yürek tenli bir oğlum var.

Oğlum hiçbir şeye canını sıkma derslerine çok iyi çalış, örnek bir insan olarak yetişmek için gayretlerine gayret ilâve et. Para için sıkıntı çekme, işlerimiz çok iyi. Sen sadece işlerimizi ve derslerini düşün. Arkadaşlarına selâm eyle. Müsait zamanlarda tekrar geleceğim. Şimdilik bu kadar kâfi olsun. Allah’a emanet ol gözlerinden öperim.

Baban

İmza 20.01.1986

Çok sevgili oğlum Muhtar;

Seni çok sevdiğim halde o günkü zamansızlığımdan dolayı yanında fazla kalamadım. Hâlbuki birkaç gün yanında kalmayı, senin bilemediğin ancak benim bildiğim hissettiğim çok derin bir babalık hissiyle seni koklamak isterdim, zaman müsaade etmedi. Bilirim çocuğum sen Fatih gibi iken her lokmamı senin yanaklarına batırmadan yemediğimi, onun için biz annen ve ben hayatımızı senin ve çocuklarımızın hayatına vakfettiğimiz üzerinden esecek en ufak bir nemli rüzgârdan kara bir buluttan kıskanırız sakınırız. Onun için senin hayatın üzerinde titreriz. Onun için benim çocuğum hiçbir kötülüğün, hiçbir şüphenin senin hayatına uğramasını, senin Nurlu özlemine girmesini istemeyiz.

Yakışıklı, karakterli, sevilen, takdir edilen bir doktor olarak, Türkiye’nin yıldız bir doktoru olarak, dâvâmızın, Nur dâvâmızın kahraman bir doktoru olarak seni görmek istediğimizden, seninle iftihar etmek ve gururlanmak istediğimizden, kısacası hayatımızı senin hayatına vermek istediğimizden senin üzerinde titremekteyiz.

En ufak duyduğumuzu, şüphelendiğimizi anında zaman geçirmeden söyleyelim, ikaz edelimde, nemli rüzgârlar, girdaplar ortasında çocuğumuz olmasın. Daima hayata istikamet içinde, sana daima güvendim güveneceğim. Çünkü temelin sağlam oğlum Muhtar sen ve ailemiz başkalarına benzemez. Onun için senden çok şeyler beklemekteyim. Senle çok büyük hayallerim ve ümitlerim var. Bilirsin ben bir kişiye boşuna bağlanmam. Maden keşfetmediğim toprağa kazma vurmam. Sen benim hayatımın en kıymetli varlığısın. Onun için müsterihim ve ben senden memnunum. Nurları okuman ve ondaki Cennet hayatına girmen beni çok sevindirdi. Ümidime bin ümit daha kattı. Ben şimdi müsterihim. Üstadımızın Talebesi Nurlar ile tenevvür edildi.

İMAN KAHRAMANI ŞANLI ÜSTADIM

Feyzin kalbimize doldu Üstadım.

Kavuştum Nur’lara sanki imanım.

Feda olsun Nur’a benim de canım.

Sönse bütün âlem, sönmez imanım

Üstadım bu âlem beklerdi seni

Uzat da öpelim Nurlu elleri

Kur’ân bahçesinden gelen gülleri

Koklattın bizlere şanlı Üstadım.

Ezelî fermanda lütfe mazharsın;

İhlâsa, imana açık bürhansın,

Kur’ân esrarına sen bir dellâlsın,

İmanı bizlere sundun Üstadım.

Nur olsun, Nur dolsun bütün gönüller

Kahrolsun Kur’ân’a uzanan eller,

Gelmesin geriye zulmetli günler,

Nur’unla zulmeti boğdun Üstadım.

Yırtıldı perdeler parladı Nur’un

Kör oldu gözleri dinsiz güruhun,

Dursun ıztırabı artık ruhunun

Küffarın başını ezdin Üstadım.

Yılmaz mücahit, eşsiz kahraman

Çarpıştın küfürle, vermedin aman

Kükrese imanlar hep Bediüzzaman

Kalbimiz makberin olsun Üstadım.

Konya, 1959-1960 Öğretmen Mustafa Özsoy

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*