Mahalle baskısı mı, yoksa çetenin tasallutu mu?

Image

Ramazan-ı Şerife mahsus dinî tartışmaların dikkatinizi çekmemesi elbette mümkün değil. Bu zamanda ön plana çıkan “mahalle baskısı” teriminin mânâsının herkesçe anlaşıldığını söylemek zor

“Mahalle baskısı”, beraberinde mahallenin mânâ açılımı dediğimiz muhtevasını gündeme getirdi. Hangi mahallede kimler kime baskı uyguluyorlardı? Yer İstanbul muydu, Anadolu muydu veya Almanya’da Türklerin çoklukla oturdukları bir semtten mi bahsediyorlardı? Elbette bu üç mahallenin de mukayese edilmeyecek düzeyde farklılıkları vardı. Baskının sebebi neydi? Sınıf çatışması mıydı, politik ve ırkî taraftarlıklar mıydı, yoksa dinî değerleri ilgilendiren tartışmalardan doğabilecek tartışmalar mıydı?

Hanedanın ve o­na yardımcı olan haricî kökenli medyanın resim ve yazılarını incelediğinizde, çatışma alanının ziyadesiyle Türkiye ve çatışma nedeninin de “İslâmın gözle görünen yaşantısı” olduğu ortada. Başını örten kadınlara, oruç tutan insanlara, teravihlerde camileri dolduran cemaatlara ve bu yaşanan İslâmı hayata bilmecbûriye taşıyan Türkiye’ye ve Türklere kızarak itiraz edenler; bahsettiğimiz insanların, üzerlerinde manevî baskı uyguladıklarını itiraf ediyorlardı. Doğruydu. Mânevî bir baskı vardı. Zira coğrafya; bin seneden beri “Allah Allah” sesleriyle oturup kalkan, ağlayan-sevinen, savaşlar-zaferler kazanan insanların, üzerinde beş vakit namaz kıldıkları, padişahlarının saraylar yerine tebeasının tıklım tıklım dolduracakları camiler inşâ ettikleri ve o camilerin arkasında tekyeler, medreseler kurdukları Anadolu coğrafyasıydı. Bu coğrafyanın bunca tahribe rağmen üzerinde kalan bunca kültür ve eserleri nazara almadan, tarihçesini bilmeden ve ahalinin sosyolojik yapısını inecelemeden arzularını fikir ve hatta hüküm gibi “İslâm karşıtı” medyada ilân edenler, elbette ki büyük bir cehaleti yaşıyorlar…

Kim kime baskı uyguluyor? Allah’ın emrine uyarak güneşin doğumundan iki saat önce yeme içmeyi kesen; açlık, susuzluk ve tiryakiliklerini bu ayda Allah için terk eden bu toprağın insanının gözünün içine baka baka, sokağa kadar çıkarılmış masalarda yiyen içen insanlar mı baskı uyguluyor, yoksa oruçlu oruçlu yutkunan Anadolu insanı mı?

Hanedanın emirlerine âmâde gazetenin sermuharriri, ahalinin çoluk çocuk tenezzüh ettikleri parklarda keyiflerince alkol alamadıklarını mahalle baskısına bağlıyor. Hakikaten AKP’li hükümet, polis memurlarına emretmeli, ailelerin oturup dinlendiği parklarda bu beyleri rakılarını yudumlarken korumalıdır, değil mi? Bu, sefahet ve ahlâksızlığın koruma altına alınmasıdır.

Başörtülü kızlarımızın okuma hürriyetlerini ellerinden aldıkları yetmiyormuş gibi o­nların büyük şehirlerin bazı semtlerinde taraftarlarınca taciz edilmesine sevinen bu beyler haklı olarak “mahalle baskısından” şikâyet edebiliyorlar!.. Kadının örtüsünün Anadolu’nun tüm medeniyetlerinin tarihi kadar Anadolu’ya ait olduğunu bilmek ve anlamak istemiyorlar. Mahalle baskısından yakınanların diğer bir hataları da yanlış mukayeseleridir. Anadolu’yu İstanbul ile mukayese ediyorlar, Avrupa’yı da Türkiye ile… Üstünkörü, cahil ve bilgisizce mukayesede bulunanlara sözümüz yok. Fakat Asya’nın ve Anadolu’nun peygamberler yurdu ve buradaki medeniyeti besleyen kuvvetin tarih boyunca din olduğunu; Avrupa’nın ise fen ve felsefe ile aydınlandığını bilenlere elbette diyeceklerimiz olacaktır. İstanbul’u, Paris, Londra ve Berlin ile hangi yönden mukayese edeceksiniz ki? Hangi hayatları karşılaştıracaksınız ki? Brüksel’de sokakta döner yemiştim, kimsecikler bana ters bakmamıştı mı diyeceksiniz? Veya Paris’teki devlet okullarında ve devlet dairelerinde tesettür yasaktı mı diyeceksiniz? Münih’te bir hafta boyu devam eden “Bira festivali”nde keyfimce içtim, sarhoş oldum, kimsecikler ayıplamadı mı diyeceksiniz? Veya o parkların kenar köşelerine sızmış alkolikleri mi göstereceksiniz? Böyle bir mukayeseye yalnızca ayıp derler… Buna baskı demezler, belki de çetenin mahalleyi tehdidi olarak kaydederler…

Mahalle baskısı feryadını koparanların kimleri ezdiklerini iyi biliyoruz. Şeâir dediğimiz dinin hayattaki işaretlerini, siperlerini ve temsilcilerini dinsizlik adına bertaraf ederek ve mağdur edasıyla bağırıp çağırıp yeni yeni siperleri kazanacaklarına öyle inanıyorlar ki… Ailenin çocuklarına verdikleri terbiyeye, camilerdeki vazifelilerin okumalarına ve ticaret ehlinin aralarındaki dayanışmalarına kadar yürümek niyetindeler. Avrupa’yı “Her ne istersen yapabilirsin. İyi-kötü, haram-helâl ve güzel-çirkin kavramlarının olmadığı bir coğrafya” olarak telakkî ediyorlar. AB’nin bir medeniyet projesi olduğunu hiç görmek istemiyorlar. İtalya, Güney Fransa ve İspanya’da bizden daha muhafazakâr kanunların, uygulama ve yönetmeliklerin olduğunu tamamen gizlemeye çalışıyorlar. Avrupalıların orucumuza, ibadetimize ve düşüncelerimize gösterdikleri büyük saygıyı yok farzediyorlar. Kafalarındaki sefaheti, kaosu, dinsizliği ve şahsî menfaatlerine tapınmayı medeniyet zannedenler, belki de farkına varmadan milletin ekseriyetine baskı uyguluyorlar.

“Mahalle baskısı” vâveylâsının örttüğü bir hakikat daha var. Ülkemizdeki azınlığın çoğunluğa olan tahakkümünün üzerini örtmek. Seksen seneye yakındır bu yaygara devam ederek geliyor. Eğer 31 Mart ihtilâlini milat kabul ederseniz, nereden bakarsanız tam bir asırdır, bu ülkenin insanlarını başta irtica olmak üzere buna mümasil suçlamalarla gürültüye boğanların en büyük korkusu, toplumsal uzlaşmadır, adaletli demokrasidir, barış içindeki sükûnettir ve Anadolu insanının refah seviyesinin yükselmesidir. Bu beylerin Avrupalı zalimlerle işbirliği yapıp tüketim canavarını milletin üzerine salmasını da eklerseniz mesele biraz daha anlaşılmış olur. Mahalleden şikâyetçi çetenin hedefi çok büyük: Anadolu başta olmak üzere İslâm toplumlarının sosyal dokularını tahrip etmek. o­nları perişan, kaosa mahkûm ve İkinci Avrupa kapısına dilenci yapmaktır. Mahalle baskısının arkaplanını bilmek ve çetenin mahiyetini öğrenmek; karşı tarafı insanca yaşamaya, adaletli paylaşıma ve toplumsal barışa zorlayacaktır.

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*