Mahşerin provası

Yoldan çıkan beşer eliyle erken kopmazsa, hemen bütün âlametleri çıkan “eşrat’üs-saat, kıyamet yakındır” fermanının kazasına nefesler tutuldu, zira (Allah u âlem) vakit çok daraldı…
İnsanlık treninin raydan çıkmasıyla bütün duraklar kıyameti işaret ederken, daha gitmeden mahşerin numunelerini görmeye başladık. Çünkü, bunca nimete rağmen, daha yok mu oburluğundan fakirin ekmeğine göz diken dinozorların, Cennet-misal bu dünyayı Cehenneme çevirmesi…

Avrupa zalimleri Asya münafıklarının eliyle mezhep çatışması körüklenerek İslâm coğrafyasının kana bulanması…

İslâm âleminin kalbi olan Anadolu’nun münafıkâne desiselerle Müslümanın, hattâ aynı mezhep ve meslek erbabının birbirine düşman edilerek zulümlerle memleketin açık hava hapishanesine dönmesi… gibi daha bir çok sebepten, mazlumların ahları Arş’a değecek, Gayretullah’a dokunacak desibelde olmasıyla, umuma gelecek belâların dehşetinden korkuluyordu.

Deprem, sel ve şehit cenazeleri İlâhî ikâz olarak görülmemiş olacak ki, bu defa görünmeyen, (totalde) 1 gram olan korona çıktı karşımıza.

Bu öyle bir belâ ki, hastalığın kendisi gribin bir çeşidi olan influenza familyasından olup, vefat sayıları başka sebeplerden düşük olmasına rağmen, korkusuyla bütün dünyayı esir aldı, hapsetti, sürgün etti.

Kâbe’den…

Her müminin hayali, nazargâh-ı İlâhî olan Kâbe’ye yüz sürmek, mübarek beldelerde din-i Muhammedî (asm) inşasının izini sürmek ve sahabenin kokusunu içine çekmek. Ancak son senelerde bizimde şahid olduğumuz manzara, büyük bir hayal kırıklığı. Mekke’ye heyecanla girerken birden beton yığınları, Londra’daki Elizabeth kulesi özentisi ve bilmem kaç katlı şatafatlı oteller arasında gözlerin aradığı Kâbe…

O lüks ve Amerikanvarî AVM’lerde 700 Riyale satılan parfümler, giyim eşyaları blu-jeanslar, Amerikan arabalarında tavafa gelen ağalarla Bengaldeş’ten 100 doları zar zor bulan fakir Müslümanı misafir eden…

Bilmem kaç defa hac yapmakla övünen, tepeden gören zemzem tourlara hac mesarifinin (yüzlerce fakiri doyuracak) kaç katını ödeyen ağalara… “La lebbeyk” diyen Kâbe’den kovulduk.

Cami ve Cum’a…

Cum’a hutbeleri tek merkezden parti propagandasına dönmüştü. Hâlbuki “minber, vahy-i İlahînin tebliğ makamı olduğundan, o vesvese-i siyasiyenin hakkı yoktur ki, o makam-ı âlîye çıkabilsin”1 denildi fakat, maalesef minberi ağlatıp siyasetin arenası haline getirdik. Kader-i İlâhî ise o makamı daha çok kirletmemek için uzaklaştırma cezası verdi bize.

Gidilse bile maskeli, birbirimizden korkarak ve kaçarak, saf bile tutamadığımız camiden kovulduk.

Medreseler…

Toprak ve ahşaptan yapılı kuru hasırda ve sap yastıklarda oturulan, ilim irfan yerleri şimdi mermer, alçıpan ve onlarca spotlar, storlarla tezyin edilmiş, taharette bile sıcak su kullanılan medreseler lüks saraylara dönünce, maneviyat ciheti zayıflamış, uhuvvet ve muhabbetin azalmasıyla protokole dönmüş ders salonları (sınırlı sayı da olsa okçular tepesini bekleyen Yeni Asya hariç) şimdi sessiz ve mahzun…

Aile…

Hafta sonları bir araya gelinen dede ve ninenelerin torunlarıyla buluştuğu, kardeş ve bacıların hasret giderip çocukluklarını yâd ettiği aile toplanmaları, mirastan pay vermede ya erkeğe haksızlık ya da kızlara cimrilik edildiği, çoğu bana verilsin kanaatsizliği, siyasî tarafgirlikle terörist, darbeci “karşı mahalle” çekişmeleri hürmet ve muhabbeti bitirmek, belki düşman safına atmakla bu musibete fetva verdirdi. Sığınacağımiz aileden de kovulduk…

Karı-koca arasında hürmet ve muhabbetin neredeyse bittiği, kavgalar döğüşler, boşanmalara varacak kadar şiddetli geçimsizliklerden bin pişman olsak da aynı evde biri öksürse fersah fersah kaçıyoruz evimizden…

Hele hastalık bir eve girince ne evlâd anneyi tanıyor ne peder valideyi…

Taziye ve cenaze…

Neticede emr-i Hak geldiğinde, namazımızı kılacak ne dost kaldı ne de akraba. Bir kaç kişiyle yetim cenazelerine döndü definlerimiz. Fatihalı Yasinli tâziye evleri de istemiyor bizi artık.

Sanki mahşerin bir nevi provası oynanıyor dünya sahnesinde…

“O gün kişi kardeşinden, anasından, babasından, eşinden ve oğullarından kaçar.” (Abese, 34-36)

Ya Rab kusurumuzu affet…

Dipnot:

1. Sözler

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*