Malatya´nın Celal Yalçın ağabeyisi…

altZaman sel dolaplarını çalıştıra dursun. Arz sefinesi de süratle yürürken,gezegenimizden bir yıldız daha uçtu….

Celal Ağabeyin tabiriyle; ahan geldik fani dünyanın son durağına… İniş veya veda menzili ister Boztepe olsun, ister Yeşiltepe’den… Kernek‘ten, Banazı‘dan, Çarmuzu‘dan, Çöşnük’ten, Hançukur’dan, Karakavak’tan, Eski Malatya’dan veya Orduzu’dan… Nereden uçtuğumuzdan ziyade nereye konuşacağımız daha önemli değil mi? Celal Abi, “Nur Talebeleri Hop! Diye Cennetin ortasına düşecek”, derdi…İnşallah…

Celal Ağabeyin arkasından yazmak pek kolay değil. Zira O, tarihî kahramanlarıyla birlikte berzaha sürüklemiş, gibi. Seksen küsur senelik ömrün altmış küsuru nur dairesinde geçmiş bir şahsiyetin hayatındaki kalın çizgiler bile, başlı başına bir tarih teşkil etmez mi?

Aslen Elazizli idi. Ağın ilçesi Arapkir´imize yakın olduğundan, o istikametten gelip Malatya’ya yerleşmiş ailelerdendi… Son nefesine kadar da El Aziz´liğini korumaya gayret etti… Gel gör ki, herkes onu Malatyalı biliyor, bugün… Ne fark eder ki… Biz, O´nun çocukluk yıllarını, anne babasının hayatlarını, çok zayıf bir genç olarak Mensucat Fabrikasına girişini ve nurlarla mana alemindeki tanışmasını defalarca kendisinden dinlemiştik. Bizzat kendi ifadeleri ve sevenlerinin kalemlerinden ortaya çıkan karelerden bahsetmeyeceğim, zira okuyucularımız için tekrar olur. Belki de, O´nun yaşadığı dönemin üzerinden „kuş bakışı“ dediğimiz bir nazarla geçmeye çalışacağız. Birazcık tarih, azıcık nostalji ve      O´nunla manevî cihada katılmış, şimdi kabirlerinde hayır dua bekleyen nice kahramanları yad manasında kalmaya gayret edeceğiz.

MENSUCATLI NURCULAR…

Hayatı, davası ve mesleği ile o kadar imtizaç etmişti ki, vefatından bir buçuk ay önce görüştüğümüzde, söz dönüp dolaşmış millî sermayemiz (O zamanlar) Sümer Bank’ın Mensucatı´na gelmişti. Nurları tanıması, heyecan ve şevk dolu yılları, ilhadın temsilcileriyle yaptığı şanlı mücadelesi hep burada geçmişti. Nice gardaşlar, dava arkadaşları ve ahiret yoldaşları edinmişti, bu Ocak’ta… Bizim neslimiz Celal Ağabeyi ; Abdülvahap amca, Ramazan Keklik, Hüseyin Bozat ve Elektrikçi Cumali gibi Mensucat’ta çalışanlar arasında tanımıştı. Fakat o; hem yankılanan tatlı tiz sesiyle, hem zayıflığıyla, hem daima mütebessim siması ile, hem ikili konuşmalardaki mahallî şivesiyle ve hem de elinden düşürmediği Mesnevî´si ile diğerlerinden çok farklıydı.

Türkiye’nin en genç emeklileri sayılan o günün Mensucat´lı nurcuların çoğu, hayatlarının ikinci mesleğine başlamışlardı. Celal Abi müstesna… Düzenli ve disiplinli hayatını Nurlara vakfetmişti. Ne kışın soğuğu ve ne de yazın sıcağı evi ile medrese arasındaki kilometrelerce mesafeyi gözünde büyütememişti.

Bir işçi maaşı ile dört çocuk yetiştirmişti. İmtihanları hoş karşılayan ve musibetler karşısında gerilemeyen Ağabeyimizi kader ağır imtihanlara tabi tutmuştu. Güldane Abla ile gözlerinin nuru gibi üzerinde titredikleri bir çocuk annesi olan kızlarını kaybedeceklerdir. Acının, ıstırap ve hüznün o evde duman duman tüttüğü elemli günlerde; onlardaki teslim ve tevekkül hüsn-ü misal noktalarındaydı. Mütevazî evine misafir olan herkes, ayrılırken Konak’tan çıkmış duygusunu yaşardı: Gönül zenginliği, misafire gösterilen izzetli muhabbet ve gönülleri çelen hoş sohbet… Kendi elleriyle, evinin, fıskiyeli bahçesine diktiği meyve ağaçlarının altında muhabbetle ikram ettiği çayları yudumlayan sevenlerin damağındaki tad, yarım asır sürse de geçmezdi.

Büyük oğlu Yusuf ile akran olduğumuzdan, bizde Yusuf’u görür, öylece sever ve muamele ederdi. O saik ile, gurbetten bir an önce sılaya, Malatya’ya dönmemi arzulardı. Mustafa Polat´lar, Halil İbrahimler, Erkenekli Savcılar (M. Çetintaş), M. Gültekinler, Abdülfettahlar, Said Allahverdiler, Şehit Mirzalar, Haşimler, Sedat´lar, Tayyar Akçin´ler, Bingöllü Vahdetler, Ahmet Çamlar, Ebuzer’ler ve Bekirlerle dolu dolu geçen emeksiz ve Saman pazarı Medreselerinin lahuti ve heyecanlı günlerini tekrar yaşamak özlemiyle, bana “gel!” diyordu.

Malatya’nın suyu, güneşi, havası ve bilhassa mişmişi insana öyle bir samimiyet ve yakınlık zerk eder ki… Bu candan sevginin ( zayıf iman ve ölçüsüz olduğu takdirde) tefrite düşüp muhatabını çokça incittiğine de şahit olmuştur, Malatyalılar. Dobra ifadeler, samimî inanmalar, mişmişin yol verdiği zekâvet ve Korucu Babanın komşuluğundaki hassasiyet, Malatya’da hassasiyeti belirgin hale getirmiştir. Fakat Celal Abi ile etrafındaki kahramanlar, gizli cereyanların tüm çabalarına rağmen, istikamette kalarak tezkereyi almayı başarmışlardı.

Malatya’daki Nur Hizmetlerinde askerlerin farklı bir yeri vardır. Erhaç Ana jet üssünde vazifeli havacı astsubaylar başta olmak üzere o çizgi, bu beldenin öncülerinden Muzaffer Erdem’e kadar uzanırdı. Okuyucularımızın çok yakından tanıdıkları Mevlut Polat ve Tayyar Alnıak ile beraber Önder´leri, M. Erbekleri, merhum Sıtkı ve Kemalleri de unutmamamız lazım. Bu arada yolları memuriyet münasebetiyle Malatya’ya uğramış, nurun kahramanlarını da yad etmek gerekir. Tacettin Demir, Necip Özbey, H. Bıyıkoğlu, E. Eş, A. Gül, Dr. Muzaffer, Eczacı merhum Gültekin Tola, H. Külekçi, Şehit Pilot Yüzbaşı Mahmut, Dr. Mustafa, Ziyaeddin Akbulut, Necati Çetinkaya, İ. Atak, Gerede’li Binbaşı İsmail, Kilisli Seydo ve daha niceleri… Dua niyetiyle yazdığım yukarıdaki isimler, zayıf hafızamın saklayabildiği veya şahit olabildiklerimden ibaret… Elbette o tarihten bu yana yüzlerce, belki binlerce isim Malatya’da nurlarla Kur´ân’a hizmet etmiştir. Unutup yazamadıklarımızın affına sığınıyor ve dualarını istirham ediyoruz.

Celal Ağabeyi anlatırken, hayatını Risale-i Nur davasına vakfetmiş, bu uğurda mücerret kalarak dünyanın geçici zevk ve safhasından ele tek çekmiş M. Ali Bağlıtaş´tan bahsetmemiz, burada bir vecibedir. 1960’ların sonunda Malatya medresesinde hizmet etmiş Antakyalı Mehmet İslamoğlu’ndan sonra, Bingöl’deki güzel mesleği olan sağlık memurluğundan istifa ederek Malatya’ya gelen M. Ali Ağabey´e, Malatya’nın yerlileri olarak Celal Ağabeyler sahip çıkmış, kol kanat gererek bizim dönemimizin aydınlanmasını sağlamışlardı. Ankara Teknik´ten mezun olmuş Hacı Mehmetler, Demirspor´lu Enverler, Demiryollarından mazotçu Mehmetler, Tuzcu Basri´ler, Polatlı Mahmutlar, Muallim Rasimler, Selahaddin Şireliler, Galip Özkaymaklar ile Terzi Taşkaya, A. Arpacı, Yılmaz, Kamyoncu Mehmet Özer, Kitapçı Kemalettin, Kasap Abdullah, Lokantacı Mustafa ve Tekstilci hacı Korkusuzların oluşturdukları Malatya cemaatini 82 felaketi vurmuştu. 8,9 civarında ve çok derinden gelen bu depremde; Kayseri’den Doğu´ya doğru medreselerimizin yüzde doksan beşi yer ile bir olmuştu. Malatya’da; en zayıf, çelimsiz, garip ve işçi bilinenler ayakta kalmışlardı… Bu mensucatçılar, Celal Ağabeyin etrafında dört beş kişi halinde kümelenmişlerdi. Aralarında gazetemizin okuma yazma bilmeyen ve son nefesine kadar da gazetesini yanından ayırmayan Kürt Osman da vardı.

İsterseniz Celal Ağabeyin heyecan dolu hayat hikâyesindeki bazı kalın çizgilere, bir sonraki yazımızda devam edelim.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*