Mali operasyonu veya Afrika’nın hürriyeti

Fransa’nın ani Mali operasyonuna gelen müsbet ve menfi tepkileri dikkatle takip ettik. Daha sonra bazı enstitü ve ilmî çevrelerin analizlerini okuduk.

Hadiseye geleneksel sömürgecilik refleksiyle bakanlar olduğu kadar, olayı sırf ekonomik boyutlarla inceleyenler de oldu. Sarkozy’nin mağlûp olmadan önce seslendirdiği modern sömürgeciliğin Hollande tarafından devam ettirilmesi olarak değerlendirenler; neoconların 11 Eylül öncesi ve sonrasında dillendirdikleri “Yeni Dünya Düzeni”ni unutmuş görünüyorlar. Global sermaye ile global devrimin bu ittifak noktasını hiç düşünmüyorlar. Meselâ Yeni Muhafazakârlar ekibiyle Yeni Liberaller dediğimiz sivil devrimcilerden bahsetmekten adeta kaçınan strateji uzmanlarımızın birkaç sene sonra dönüp bugün yazdıklarını okuyup okumayacaklarını çok merak ediyoruz. İsterseniz geçmiş, günümüz ve istikballe çok irtibatlı şu Mali operasyonunun köklerine inelim.

İHTİLÂLİ VEYA MÜDAHALEYİ OLGUNLAŞTIRMAK…

Unutkanlık fıtratımızın bir parçası… Fakat tarih tekerrürlerin gergefidir. Demokrasiye geçiş yapan iktidarları ihtilâlle deviren Kemalist-Marksist devrimcilerin Türkiye’de 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve hatta 28 Şubat’ta sahneledikleri oyunlar, aslında onların gen haritasını bize vermeliydi. 12 Eylül ihtilâlinin mimarlarından Bedrettin Demirel’in “Olgunlaşması için bekledik. Epey zayiat oldu…” itirafını bizim neslimiz unutmayacak. Beynelmilel yardımlarla karar mekanizmasına sızan Marksist devrimciler için tarihimiz mebzul örneklerle dolu.

İkinci Avrupa’nın annelik yaptığı global devrimin iç müdahalesi kadar dış müdahalesi de ilginçtir: Verdikleri destekle İran’ı terbiye ettirdikleri Saddam’ı Kuveyt’e dâvet eden o meşhur mihrakların, Kuveyt Büyükelçisinin kızına BM kürsüsünde yaptırdıkları duygusal müsamereyi tarih unutmamalı. Kuveyt müdahalesi Ortadoğu’ya doğrudan dış müdahale sürecini başlatmıştı. Suudi Arabistan’ı önce İran ve sonra da demokrasiyle korkutan Kissinger’ın şakirtleri hâlâ mahiyetini anlayamadığımız El Kaide’yi, isyan ile muallel haricî damarlı selefîlerden inşa edecekti. Akrebin zehirli kıskacında çaresizce yavrularını Kafkasya’da, Kenya’da, Yemen ve Afganistan’da terörist olarak kaydeden Arap Yarımadasının hayatî lerzesi hâlâ devam ediyor.

İkinci Avrupa’nın zındıka enstitülerince yapılan çalışmaların ürünleri yalnızca İslâm dünyasında görülmedi. Avrupa’da, Amerika’da ve hatta açıktan açığa selefîler olarak Almanya’da da rollerini oynamaya çalıştılar. Türkiye’nin bu dönemde neocon ve neoliberallerle ittifakı, bu hususta İslâm dünyasının basiretini tamamen bağladı: Afganistan’da NATO’ya karşı savaşan örgüt mensupları Libya’da mütecaviz Avrupalıların emrinde harekete geçtiler. Ve şimdi de Suriye sınırında Fransa ve Türkiye’nin desteğiyle iş başındalar. Hayatlarında öldürmekten başka bir şey öğrenememiş bu katilleri istedikleri cephede arzu ettikleri şekilde kullanan neoconlar  yine terörü İslâm’a mal etme ekseninde bu defa da Mali’ye musallat oldular.  Terörist, devrimci, ihtilâlci veya öldürmeye programlanmış örgütlerin isimleri ise çok ilginç: Ensarüd-din, Cihad, Tevhid veya El Kaide…11 Eylül öncesinde neoconların Hudson, Brookings veya Freedom enstitülerinde hazırladıkları programların mahiyeti Avrupa’da ortaya çıktığı için, cehaletle malul Afrika’da teşhir ediyorlar. Neoconlardan Rasmussen, Blair, Merkel ve Berlusconi ile daha ateşli tetikçisi Nicolai Sarkozy’nin Afrika’ya yönelik hazırladığı programı Hollande durdurabilir miydi? Bilemiyorum… Chirac bu operasyonla Hollande’ın neocon hastalığına yakalandığını söylüyor. Meseleyi El Kaide ve diğer terör örgütleriyle izah eden Fransa’ya ilk anda AB’deki neocon kalıntıları hemen destek çıktı. Peki sonra…

AB, KÜRESEL ROLÜNE DÖNECEK

Elbette AB meselenin kendisine havalesini istiyor. AB’nin global Marksist devrimcilerin korkulu rüyası olduğunu kamuoyu gecikmeli öğrenecek. Bu küresel ihtilâlciler sadece AB’ye değil, barışa, demokrasiye, paylaşmaya ve temel insanî değerlere karşı olduklarından, bölgesel işbirliklerini zinhar istemezler. Meselâ Balkanlar’da, Karadeniz’de, Avrasya’da, Uzakdoğu’da ve daha dünyanın birçok yerinde onbeş sene önce kurulan onlarca pakt, işbirliği ve istişarî konseylerin 11 Eylül’den sonra turuncu devrimlerle birlikte buharlaşmaları sizin de dikkatinizi çekmiyor mu? İttifak, ortak menfaatlerde uzlaşma, dayanışma, yardımlaşma ve karşılıklı danışma gibi tabirlerden Marksist ve Freudist neocon ve neoliberaller nefret ettiklerinden neredeyse AB’yi de yıkıyorlardı… Hem de Merkozy, Berlusconi ve İngiltere’nin elleriyle… Onlar, kontrollerindeki banka, fon ve sızdıkları resmî organizasyonlarla murakabesiz ve muhalefetsiz iktidarları devam ettirmenin peşindeler. Almanya ve Türkiye’de olduğu gibi… Ama komünikasyondaki sür’atli gelişme ve dijital medya üzerinden insanların birbirini tanımaları bir taraftan da devrimcilerin işlerini zorlaştırıyor. Yanlış bilgilendirme, manipülasyon ve çatışma teorileri bundan böyle git gide azalacaktır.

AB VE AFRİKA HÜRRİYETLERİ

Fransa’yı Mali’ye yönelten mihraklar, istemeden Afrika’dan hürriyetin kapılarını açtıracaklar gibi… AB’nin bir parçası olduğunu bu operasyondan sonra daha iyi anlayan Fransa ister istemez meseleyi AB’nin kurullarına getirmeye hazırlanıyor. Artık lüks ve refah kıt’ası olmaktan çıkan Avrupa, Çin ve Hindistan’ın tazyikiyle bilmecburiye dünya ile entegre olacak. Düne kadar koloni sayılan siyahî ülkeler, bundan böyle partnerler olarak AB’nin ve dünyanın gündeminde yer alacaklar. ABD’de Afrikalıları karar mekanizmalarına getiren insanî süreçle istihza eden neoliberallere medenî dünya yeni fırsatlar verecek olursa önce kendisi kaybedecektir. AB’yi önce altyapı ve imalat noktasında zaafa uğratan neoliberaller, 11 Eylül’den sonra neocon ve murakabesiz global sermayeyi yardıma çağırdı. Hedefi AB’yi bitirmekti.

Ama dünya kamuoyunu “İslâmcı terör” ile aldatanların aleyhine işliyor. Libya’da, Mısır ve Suriye’de güya diktatörlerle savaşanların Mali’de ihtilâlci diktatörü korumaya almaları, global devrimcileri önümüzdeki günlerde iyice bunaltacaktır. 11 Eylül’de İhvan-ı Müslimîn’i terörist addedenlerin, Arap baharında bu coğrafyayı İhvan’la dönüştürme teşebbüsü hem AB siyasetçilerinin ve hem de ABD’nin gözlerini iyice açmış gibi. Konu mankenleri, terör örgütleri ve cinayet şebekelerini kullanarak İslâmiyet’i, Müslümanları ve Asya’yı Batı nezdinde barbar göstermek için büyük paralar harcayan Troçkist ve Freudist materyalistlerin mahiyetinin deşifresine El-Kaide, Zerkavi ve Hizb-i İslâmîler mani olamayacağı gibi; Kuzeybatı Afrika’daki Ensarüddin, Cihad, Azbad ve Tevhid örgütleri de engelleyemeyecektir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*