Markaların istilâsı

Bayram alış verişi için gittiğimiz mağazada bizim delikanlı, alacak olduğumuz sweatshirt ve botu beğenmemişti.

Halbuki gıcır gıcırdı ve çok da ucuz değildi.

Burun büktü: “Çünkü bunlar marka değil” dedi.

Bu sözleri duyunca beynimde şimşekler çaktı. Zira bir filmin diyaloğunu hatırlattı bana. Hangi filmdi diye zihnimi yokladım.

Buldum: “Marka” Orijinal ismi: Branded!

Bu 2012 tarihli bir Rus yapımıydı ve özel markaların piyasada kendilerine iyi bir yer edinebilmek için giriştikleri mücadeleyi anlatıyordu.

Özellikle reklâm yatırımlarının ne boyutta olduğunu da gözler önüne seren filmde, insanların bu kampanyalar sayesinde nasıl bir komploya maruz kalarak bilinç altlarına yerleştiğini zaman zaman ironik bir biçimde yansıtıyordu. Bu kampanyalarda zihinleri manipüle edilen insanlar kısa bir süre sonra pasif, duygusuz ve agresif özellikler de sergilemektedir.

Filmin kahramanı Misha tam olarak bu güçlerin iktidarını sarsacak çalışmalar yaparak karanlık güçlerin oyununa çomak sokan bir reklâmcı olarak karşımıza çıkar. Ve onlara karşı onların silâhıyla amansız bir mücadeleyle girer.

Bu arada, Rusya’yı istilâ eden Amerikan mallarını da inceden inceye “ti”ye alır.

Filmi tekrar gözden geçirdim. Misha’nın hamburgerlere karşı savaş açtığını gösteren bir sahnesinde, “Bana baksana sen! Seni gerçekten yiyebileceğimi mi sanıyorsun?” diyerek sofradan kalkar ve bütün “marka”larla dolu mutfağı altını üstüne getirir.

“Herşey normalmiş gibi davranamam, hiçbirşey yolunda değil!” diyerek düzene ve sisteme itiraz eder.

Çünkü, bütün insanlar artık obezdir! Hamburger yiyerek şişmanlamış bir nesil vardır dışarıda.

Misha, eşine çıldırmadığını ve “onları” gördüğünü söyler.

Sahnenin devamına bakalım:

Misha: “Onları görüyorum… Markalar! Onları gördüğümden eminim. Bana deliymişim gibi bakma Abby! Hayatımızı kimin mahvettiğini biliyorum.”

“Kim?”

“Fast-food! Bütün bunlardan fast-food şirketleri sorumlu. Tutkularımızdan besleniyorlar. Birşeyi istemeye başlıyorsun ve senden çıkan  tuhaf yaratıklarla kontrol edilemez hale geliyorlar. İnsanlara yaptıklarına bak. Tamamiyle tatmin olamayan arzularını istemeyi sağlıyorlar ve tamamen kontrolden çıkmış durumdalar. Sanki bütün bu saçmalıkları arzulayabilecekmişiz gibi.

“Kontrolden çıkan ne? Fast-food mu?”

“Evet. Mesele bütün markalar, bütün sistem… Bu bir işgal. Ustaca yapılmış, fark edilmeyen bir işgal ve herkes ortalıkta mutlu mutlu dolaşıyor ve herkes gülümsüyor.”

“Çünkü, herkes mutlu olmak istiyor.”

“Kısırlaştırılmış kuzular da mutlu. Çünkü ne kaybettiğini bilmiyor. Demek istediğim artık arzuların farklı olabileceğini bile bilmiyoruz. Pislikleri sevmek için eğitildik. Pisliğin pisliğini… ”

“Kimin tarafından?”

“Lenin… Pazarlama Lenin tarafından icat edildi.  Ve şimdi bu, dünya ekonomisinin temeli halinde. Büyük küresel marka devrimi kazandı, hepimiz hâlâ Lenin’in oluşturduğu dünyada yaşıyoruz. Eskiden markalar insanların arzularına göre şekilleniyordu. Ama artık insanlar markaların arzularına göre şekilleniyor.”

“Peki, tamam.  Bu konuda ne yapmayı düşünüyorsun?”

“Ben… Bilmiyorum, ne yapacağımı bilmiyorum.”

“Ben ne yapman gerektiğini çok iyi biliyorum. Bir doktora görünmelisin.”

Filmin bu repliği günümüzde “marka”lara karşı nasıl teslim-i silâh ettiğimizi gösteriyor bir bakıma.

Zira, markaların ideolojisi yoktur ve beyni kâr amaçlı çalışır. Dünya ne kadar gelişirse gelişsin, tüketim ihtiyaçları değişiklikler göstermiş, buna da ayak uydurmak isteyen insanlık durmadan “marka”ların dayatmasıyla tüketmeye alıştırılmıştır.

Dünya “marka”lar sayesinde kocaman bir alış veriş merkezine dönüştü. Gidin alış veriş merkezlerine bakın. Farklı düşünceye sahip insanların bir araya geldiğini göreceksiniz.

Bu hamur çok su götürür. Şimdik bu kadar iktifa edelim.

Ama unutmamamız gereken; markaların bizi “markaja” aldığı gerçeğidir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*