Masumlar neden zarar görüyor?

Felâket ve musibetler için İlâhî ikaz yorumu yapıldığında en çok sorulan suallerden biri şu: “O ikaz veya cezaya sebebiyet verdiren hata ve günahlardan sorumlu olmadıkları halde zarar gören masumlara ne diyeceksiniz? Allah niye başkasının suçundan dolayı onları cezalandırsın? İlâhî adalet böyle bir haksızlığa nasıl müsaade eder?”

Bu ve benzeri sorular, bir deprem sonrası Bediüzzaman’a sorulmuş, o da cevaplandırmış.

O suallerden biri: “Bazı eşhasın (şahısların) hatasından gelen bu musibet bir derece memlekette umumî şekle girmesinin sebebi nedir?”

Cevap: “Umumî musibet, ekseriyetin hatasından ileri gelmesi cihetiyle, ekser nâsın (insanların çoğunun) o zalim eşhasın harekâtına fiilen veya iltizamen (taraf tutarak) veya iltihaken (katılarak) taraftar olmasıyla manen iştirak eder, musibet-i ammeye sebebiyet verir.”

Bu cevap üzerine bir sual daha geliyor:

“Madem bu zelzele musibeti hataların neticesi ve keffaretüzzünuptur (günahları temizleyen bir kefarettir). Masumların ve hatasızların o musibet içinde yanması nedendir? Adaletullah (Allah’ın adaleti) nasıl müsaade eder?”

Cevabın başında, işin bu cihetinin kader sırrıyla ilgili olduğunu ifade ile okurları Kader Risalesine havale eden Said Nursî, devamında “Bir belâ ve musibetten çekininiz ki, geldiği vakit yalnız zalimlere mahsus kalmayıp, masumları da yakar” mealindeki ayeti aktarıyor  (Enfal: 25).

Ardından bu dünyadaki imtihan sırrının gereği olarak hakikatlerin perdeli kaldığını, böylece müsabaka ve mücadele ile Ebu Bekir’lerin âlâ-yı illiyyîne çıktığını, Ebu Cehil’lerin de esfel-i sâfilîne düştüğünü belirten bir izah yapıyor ve “Masumlar böyle musibetlerde sağlam kalsaydı, teklif ve imtihan sırrı bozulurdu” diyor.

“O biçare mazlumların rahmet ve adaletten hisseleri nedir?” sualine verdiği cevap ise şu:

“O musibetteki gazap ve hiddet içinde, onlara bir rahmet cilvesi var. Çünkü o masumların fâni malları, onların hakkında sadaka olup, bâki bir mal hükmüne geçtiği gibi, fâni hayatları dahi bir bâki hayatı kazandıracak derecede, bir nevi şehadet (şehitlik) hükmünde olarak, nisbeten az ve muvakkat (geçici) bir meşakkat ve azaptan büyük ve daimî bir kazancı kazandıran bu zelzele, onlar hakkında, ayn-ı gazap içinde bir rahmettir.” (Sözler, s. 281)

“İlâhî ikaz” yorumlarına “Kullarını rahmetiyle kucaklayan değil, gazabıyla ceza veren ve bunu yaparken masumları da işin içine katan bir Allah imajı veriliyor” gerekçesiyle karşı çıkanlar, bu izahlar için acaba ne düşünürler?

Ki, bütün olarak bakılırsa, bunca zulüm, günah ve isyana rağmen ikaz ve cezalar istisna, rahmet tecellîleri ise genel ve daimî; değil mi?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*