Masumları kim katlediyor?

Image
Yazımızın başlığı, İskenderiye´deki katliâma binaen “Müslüman-Hıristiyan çatışması mümkün mü?” olacaktı. Gazetelerdeki haberlere baktığımızda, İskenderiye’deki Ortodokslardan çok fazla sayıdaki masumun aynı günlerde Irak´ta, Pakistan’da ve nihayet İran´da aynı metodla katledildiğini gördük. Katliâmı gerçekleştirenlerin maksat, metod ve beklentileri o kadar örtüşüyor ki… Global bir terör örgütünün tek merkezden idare edildiği izlenimini herkese veriyor.

Dünyada savaş, kaos, terör ve sınıf çatışmaları peşinde koşanların “globalleşmeyi” nasıl kullandıklarına ve medyayı nasıl yanılttıklarına dikkat edenler; Kıptî kilisesiyle Şiî camisine atılan bombanın aynı merkeze ait olduğuna kanaat getireceklerdir. Pakistan’da yardım için toplanan mültecîleri havaya uçuranlarla Irak’taki masumları her gün yirmişer yirmişer katledenlerin aynı tarafın insanları olduklarını, usûllerinden öğreniyoruz. Hedefi yalnızca savaş, tahrip ve kaos olan global din karşıtı menfaat cereyanlarının tanımı da, definisyonu da, müşahhasça takibi de fevkalâde zor. Bu zor ve dehşetli yıkıcı cereyanın şerrini onlarca asır önden haber veren Ahirzaman Peygamberi bu hareketin özelliklerini, sıfatlarını, misyonunu ve yapacağı tahribatı herkesin anlayabileceği bir üslûpla izah ediyor.

Son on yılda sloganlaştırılan terörün mahiyetinin gündeme gelmemesi de çok ilginçtir. Hadiseleri köklerine doğru incelemeye fırsat vermeyen “global çetenin” kontrolündeki kuvvetli medya grupları, olabildiğince olayları müstakil, birbirinden kopuk bir şekilde veriyor ve her mahaldeki olaya ayrı bir rol biçiyor. Bu ise “masumları katleden”  global katillerin deşifresini zorlaştırıyor.

Samuel Huntington´un seslendirdiği “doğu-batı çatışmasını” bir Hıristiyan-Müslüman çatışmasına dönüştürmeye çalışanların gayretlerini zaman boşa çıkardı. Müslümanlarla daha çok işbirliği, diyalog ve ittifaklar kurulmasını isteyen Avrupa kilisesi, bu yalanı uyduranların maksatlarını iyi anlamış durumda. Türkiye´de Malatya’daki Zirve Kitabevi, Trabzon´daki İtalyan rahib ve İstanbul’daki Hrant Dink cinayetlerini işleyenleri, Londra Metrosu ile Madrid İstasyonundaki saldırıları yapanlardan ve Tunus´taki Yahudi Havrasını ziyaret eden Almanları ve nihayet İskenderiye´deki Kıptîleri katledenlerden ayırmaya kalkıştığımız zaman, meseleyi anlamamız iyice zorlaşıyor. Hatta söz konusu çerçeveye: Pakistan, Irak, İran ve Afganistan´daki “bombalı saldırıları” da ilâve edebiliriz. Yani ruhlarındaki tahribin zorlamasıyla, insanları topluluk halinde gördüklerinde imhaya kalkışan bu dehşetli cinayet dalgasını doğru teşhis edememenin bedelini ödüyor insanlık.

Dinleri, ahlâkları, mukaddesatları ve bilhassa insanlığı tahrip eden bu “ahirzaman cereyanının” doğru tanımlarını, özelliklerini ve tahrip metodlarını Hz. Muhammed’den (asm) öğrenmeyen insanlık, hazin bir şekilde ölenlerine ağlamakla yetiniyor.

Bu cinayetleri işleyenlerin geçmişteki temsilcilerine baktığımızda, bunlarda insanlığın tamamen kaybolduğunu müşahede ediyoruz. Troçki’nin ve Lenin’in “dinsiz bir macera” uğruna Rusya´da, Kırım´da, Doğu Avrupa ve Orta Asya´da gerçekleştirdikleri katliamları az çok biliyoruz. Kemalistlerin de bu eski bolşeviklerden örnek alarak, Türkiye´deki insanları gözlerini kırpmadan katlettikleri en az otuz hadise mevcut. Bir adamı bahane ederek koca bir şehri veya kasabayı ateşe verme cesaretini, Kemalistleri komünist yoldaşlarından almışlardır. Şeyh Said’den tutun da Taksim katliâmına kadar. Buna Başbağlar ve Madımak gibi müstakil görünen cinayetler de dahildir.

BU KATİLLERİ KİM DURDURABİLIR?

Çok genişçe cevapları olan bir soru… Psikolojik ve sosyolojik bazda Risâle-i Nur Külliyatında fevkalâde güzel cevaplar bulabiliriz. Fakat dünya siyaseti ve aktualite adesesinden baktığımızda AB ve ABD´nin “doğru teşhis” şartıyla bu katliamların önüne geçebileceğine inanıyoruz. Eski AB komiserlerinden Alman asıllı politikacı Günter Verheugen´in beyanat ve ikazları hadiseyi az buçuk izah ediyor. Dünya barışı için Türkiye´nin mutlaka AB´ye girmesi gerekiyor. AB´nin, dünyanın en stratejik coğrafyasını sınırları içine alması elzem. Irak’la, İran ve Kafkasya ile komşu bir AB’nin coğrafyasına terör giremeyeceği gibi, global terör organizatörleri de AB’ye rağmen bu bölgede faaliyet gösteremezler.
Terörün en büyük zararını çekenlerden birisi de ABD’dir. Güvenilirliğini, emniyetini, servetini ve çocuklarını bu yolda en fazla kaybeden Amerika´nın 11 Eylül sonrası sürüklendiği global hadiselerden dolayı hem Hıristiyanlardan ve hem de Müslümanlardan özür dilemesi gerekiyor. Daha doğrusu yalan, şantaj ve dezenformasyonlar üzerine bina ettiği 11 Eylül sürecinden dolayı bütün insanlardan özür dilemesi lâzım.

Kıptîlere yapılan saldırıların arkasında Müslümanların olmadığını ve terörde kullanılan birkaç dinsizden başka Arap veya başka Müslüman halklara mensup insanların bulunmadığını, kaos taraftarı medyanın menfî propagandalarına rağmen Avrupa kamuoyu biliyor. Çoktandır Avrupa’da yapmak istedikleri cinayeti Mısır´da gerçekleştirdiler. Buna rağmen Avrupa´daki Müslümanların gayet dikkatli olmaları ve şüpheli vak’alarda emniyet güçlerine bilgi vermeleri buradaki barışın önemli bir şartıdır. Şeffaf, paylaşımcı ve muhatabına emniyet telkin eden Müslümanların elbette Avrupa polisinden daha nazik ve nezih davranışlar beklemeleri de haklarıdır.

Image

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*