EURONUR ÖZEL

Mazîyle Âtîye Köprü Kuran Bediüzzaman Medresesi

Özel Makale | Bediüzzaman
Âlimler, rahmet yüklü bulutlara benzerler. Onların gelişini müjdeleyen rüzgârlar vardır. Ilgın ılgın esen bir meltem zannettiğin anda, fırtına olup esmeye başlayan bir rüzgâr. Bakışlarını göğe çevirten bir renk ve ses… Korkmaman gereken bir gürültü ve ardından şimşekler… Kâinat konuşuyor celâliyle zannedersin. Bu hal bir muştudur aslında. Taam nasıl aç olana verilirse, dirilten, yenileyen rahmet de ölü olan toprağa indirilir. Elbet taşacaktır dolmakta olan. Hakîm ismi nereye derse, oraya. En muhtaç olan yere yağdırılacaktır, rahmet. Gözler bu imdada şahittir, kulaklar müşahit.

Din-i Mübin-i İslam’a hizmet edecek mühim bir zatın Nurs köyünden çıkacağı, öncü haberlerce manen kendini hissettirdiği gibi; onun rüzgârı hocalar tarafından da fark edilmişti. Ellerini siper edip ufku gözleyen seyyah misali, oradan çıkıp tahsile giden talebelerin arasında ahirzamanın sahibini arıyorlardı. Çoğu İmam-ı Rabbani’nin manevi derecelerine yaklaşmış bu mübarek medrese ve tekke imamları, Nurs’dan gelen talebelerin tamamını koruma altına almışlardı.

Molla Said’in İlimde Hızlı Yükselişi

İcazetini istikbalde Mevlana Halid (r.a)’dan alacağını bilmeden Kur’an’dan istimdat ile yoluna devam eden Molla Said, din ilimlerinin usul ve esaslarını metinleriyle birlikte ezber edip, münazaralara dâhil olmaya başlamıştı. Sünuhat tarzındaki isabetli fikirlerini akli ve nakli delillerle kuvvetlendirerek, ihata ufkunu genişletti. Sarf, nahiv, fıkıh, hadis, tefsir usulleri, mantık, bedi’, beyan ve akaid konularında derinlemesine meşgul olurken, gençliğin baharına henüz adım atmıştı. Kur’an’ı 15 günde hıfzetti.

Mezheplerin esasat ve füruat usullerini ezber edip, bilgi birikimini hafızasına, kendi ifadesiyle ruhuna nakşetti. Kürtçenin haricinde Arapça ve Farsçaya vukufiyeti, kütüphanelerden istifadesini kolaylaştırıyordu. Ezberlediği 40 kitabı, her gün üçer saatlik tekrarlarla pekiştiriyordu. Bitlis, Mardin, Cizre, Tillo, Doğu Beyazıt gibi bilvesile gittiği ve üç aydan fazla kaldığı her beldede mutlaka talebeleri olur, birkaç ay “genç beyinleri” yakınında tutarak ilminin zekâtını verir ve oradan ayrılırdı. Böylece öğrendiklerinin pratiğini de tatbik etmiş olurdu.

Hadisat-ı âlemin hava durumu, bu sıralar henüz fırtınaya dönüşmemişti. Yavaştan sertleşen zulüm rüzgârları, dünya insanlarını dinsizliğe zorlamaya, vatanımıza da fitne kıvılcımları serpmeye başlamışlardı. Halkımız meşrutiyet düşmanları ve hürriyetçiler olarak ikiye bölünmüştü. İstibdat ile şeriatın bir arada olamayacağını anlatanlar, zorbalığa maruz kalmaktaydı. Molla Said de bunlardan biriydi. Henüz on sekiz yaşında olmasına rağmen sürgün yemesi, hürriyeti ve şeriatı anlatmaktan geri bırakmıyordu. Bir yandan Bitlis’te Vali Ömer Paşa’nın zengin kütüphanesinden istifade ederek tahsiline devam ediyordu. Fünun-u cedideye ilk teması, Bitlis Valisi’nin sorularına muhatap olduğunda başlamıştı. O günün Bitlis’i, ilim ve irfanda ayrıca kültür ve asalette doğunun gayet ileri şehirlerinden biriydi.

Tahir Paşa’nın Davetiyle Sahneye Çıkış

Molla Said-i Meşhur ve artık Bediüzzaman; henüz yirmi yaşına bastığı ve tarihler 1897’yi gösterdiği sırada, ardında pek çok genç talebe bırakarak, Van Valisi’nin ısrarlı daveti üzerine 15 sene kalacağı Van şehrine gelerek bir medreseye yerleşti. Van Valisi Tahir Paşa, irfan seviyesi yüksek, entelektüel bir kişilikti. Van’ı Bitlis gibi bir ilim şehri haline getirmek için azmetmiş, muallimleri, müspet ilim erbabını, edebiyat ve felsefe ile meşgul olan ulemayı, ayrıca din fakihlerini konağına davet ederek onlara her gece ziyafet verir ve münazara ortamları meydana getirirdi. Kendisi de gündüzden fünun-u cedide ile alakalı dergi ve kitapları okur, Van’ın uzun gecelerinde bu kitaplardan, gelenlere sorular sorar yeni başlıklar açardı.

Başta Van’ın Sihke caddesinde bir medresede kalan Molla Said’e akşam üzeri faytonuyla uğrayarak onu bizzat konağına götürmek üzerine davet eden zat da yine bu çok renkli Tahir Paşa’dan başkası değildi. O sırada çarşıdaki iş yerlerinden karıncalar gibi evlerine akın eden Ermeni ahali, bu manzaraya şahitlik etmek için durur, onları izlerdi. Vali “kurban, kurban” diye seslendiğinde, Molla Said “hasse” denilen özel bir kumaştan dikilmiş geniş kollu açık renk gömleğiyle medresenin kapısında belirir, faytona ilminin izzeti ile biner, beraberce ayrılırlardı.

Bediüzzaman’ın Zekası ve Vali Takdiri

“Bediüzzaman” namını yeni almış olan Molla Said’e Vali’nin teveccühü yalnız fart-ı zekâsı, ulum-u aliyedeki derinliğinden değildi elbet. Hürriyetçi fikirleri, siyasi ve içtimai gidişata dair yorumları, aşiretler üzerindeki nüfuzu, geçmiş ile geleceği birleştiren komplekssiz duruşu ile farklılık arz etmesi de, Vali Tahir Paşa’yı kendine hayran bırakıyordu. Üstadın Vali konağında kalmaya başlaması, bu bağlılığın bir tezahürüdür.

Tahir Paşa Konağı | Bediüzzaman Said Nursi | EuroNur
Görsel, tarihi Tahir Paşa Konağı’nı temsilen yapay zeka tarafından oluşturulmuştur. | EuroNur · SaidNursi.de

Molla Said-i Meşhur, konakta yapılan münazaralarda, muhataplarının fen bilimleriyle, yani biyoloji, kimya, fizik, hendese, cebir, mantık konularında başlık açıp soru sormaları üzerine, iki hafta zarfında bir “Sultanî Mektebi-Padişah’ın açtığı lise mektebi-“ muallimi derecesinde üstünlük kazanarak, muallimleri ilzam etmiş, her münazarada artık merci haline gelmişti. Bu arada elli kitabı daha ezberine almıştı. Mecmuu 30 Kur’an kadar olan ezberini, her gece tekrar etmeye azami dikkat ediyordu. Artık bütün meclislerde Bediüzzaman namıyla anılıyor ve gençlerin talim ve tedrisi için teşvik ediliyordu.

İngiliz Müdahalesine Karşı Cesur Çıkış

Vali Tahir Paşa, Bediüzzaman’a yeni bir ufuk kazandıran meşhur gazete yazısını ona ulaştırdığında, tarihler 1899’u gösteriyordu. Yazıda İngiliz sömürgeler Bakanı, Kur’an aleyhinde konuşuyordu. Adının Joseph Chamberlain olduğunu öğrendiğimiz bu Bakan, İngiliz avam kamarasındaki toplantıya elinde Kur’an-ı Kerim ile gelerek söylediği nutukta, “Bu Kur’an İslamların elinde bulundukça, biz onlara asla hâkim olamayız. Ne yapıp etmeli, bu kitabı onların elinden almalıyız yahut Müslümanları Kur’an’dan soğutmalıyız” diye bir hitabede bulunmuştu. Bu haberden fevkalade etkilenen Bediüzzaman, doğrularak, şimşek gibi alevli, cesaretli olduğu kadar cevval ve irfanı kadar heyecan verici o meşhur tepkiyi verir; “Ben Kur’an’ın sönmez ve söndürülmez bir manevi güneş olduğunu bütün dünyaya ispat edeceğim.”

Âlimler rahmet yüklü bulutlardır demiştik. Evet. Âlem kararmaya başlamıştı, öte yandan bulutlardan müjdeleyici gök sedaları da gürlemeye başlamıştı. O âna kadar tahsil ettiği, ezberine aldığı bütün malumatını, Kur’an hakikatlerine çıkmak için basamaklar yapmaya azmetmişti artık, Bediüzzaman. İlk teşebbüsü ise tedris üzerine ve “genç” odaklı bir medrese çalışması geliştirmek olmuştu. Kendine has ve ilk projesi için Tahir Paşa’nın tam desteğini alarak çıktı meydana. Bu projesinde genç talebeleri artık çift kanatlı olacaktır. Hem din hem de fen bilimlerini mezcederek, dinin hakikatlerini müsbet ilimlerle delillendirip te’yid etmek suretiyle Horhor’a giriş yapar.

Van Kalesi, sürurla rahmetin mücessem şıpırtılarını beklemeye durmuştur. Devam edelim, inşallah…

Benzer konuda makaleler:

Nuray Bulut

Eğitimci / Araştırmacı Yazar

Bir Yorum

  1. Sevgili ablacığım, hem anlatım tarzınız ve hem de hikayedeki önemli akış birbirine o denli yakışmışlar ki. İnşaallah bu çok önemli ve heyecanlı konuyu tamamlarsın. Başarı dileklerimle ablacığım.

    1
    0

Bir yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu