“Meclis layihası”nda Bediüzzaman’ın “Şark çözümü”

Bediüzzaman, Şark’taki aşiretlere verdiği “meşrûtiyet”, bugünkü anlamıyla demokrasi ve hürriyet derslerinde, “Bizim düşmanımız cehâlet, zarûret ve ihtilâftır; bu üç düşmana karşı san’at (sanayi), mârifet (eğitim) ve ittifak silâhıyla cihâd edeceğiz” esas perspektifi çerçevesinde, çözümde cehâlete karşı mârifeti esas alır.

İslâm dünyasını ve Osmanlıyı zaafa uğratan ırkçılık ve tefrika ifsadına karşı, vatanın ve milletin maddî ve mânevî kalkınma ile birlik ve bütünlüğünün, ancak din ve fen ilimlerinin birlikte okutulmasıyla olacağını belirtir.
Bu amaçla en büyük ideallerinin başında gelen ve önemle tahakkukuna çalıştığı “Medreset’üz Zehrâ/Şark Üniversitesi” projesinin başta Türk-Kürt kardeşliği olmak üzere, bölgedeki ve Asya’daki bütün Müslüman toplumların beraberliğine hizmetini nazara verir.
Esasen 1908’de İstanbul’da Sultan II. Abdülhamid’e bizzat takdim etmek isteyip ancak bürokratik engellere takılan, ardından halefi Sultan Reşad’a, refakaten katıldığı Rumeli gezisinde görüşmeye muvaffak olup, Kosova’da kurulması düşünülen, ancak Balkan Harbinde istilâsıyla akim kalan üniversite projesine ayrılmış on dokuz bin altın liralık tahsisatın bu projeye yeniden tahsisini başarır…

“DİNİ TAKVİYE DIŞINDA, HİÇBİR TEDBİR CİDDÎ NETİCE VERMEZ”

Devamında Kasım 1922’de geldiği Ankara’da Birinci Meclis’in gündemine getirir. Ülke ve millet meseleleri hakkında Meclis’i ve mebusları ikna neticesinde, teklifin Meclis’te kabul edilip bütçeden tahsisat (ödenek) ayrılmasını sağlar…
30 Nisan 1923’te (17 Nisan 1339) Kayseri Mebusu Âlim Efendi ile 166 arkadaşı tarafından imzalanarak Meclis Başkanlığına sunulan, layihanın orijinal “gerekçe”si, günümüzdeki “Güneydoğu meselesi”ne esaslı çâreleri hulâsa eder.
“TBMM Zabıt Ceridesi, cilt 20, 18. içtima, 2 Kânunuevvel 1341 Çarşamba” tarihli zabıtlarda belgelendiği üzere, Meclis’te müzâkere edilip kabul edilen kânunda, evvela, “Harb-î Umumiden (Birinci Dünya Savaşından) evvel Kosova Medresesine tahsis olunan yirmibin altın liradan onyedi bin altın, Van’da yapılacak “Medreset’üz-Zehrâ” ismiyle müsemma bir dârü’l ulûm-ı İslâmiyeye (İslâmî ilimler üniversitesi) tahsis edilmişti. Van Valisi Tahsin Bey’in ve aşâirin (aşiretlerin) teşebbüsü ile temeli atıldı. Aşâir taahhüd ettiler ki; zekâtın bir kısmını o medreseye tahsis edeceğiz. Hatta zekâtın zekâtiyle de ikibine yakın leylî (yatılı) talebe idâre edilecekti. Hem de mâliyenin tasarrufuna olan oranın evkafı (vakıfları) da mühim bir yekûn teşkil eder. Şimdi ise, oraların Ermenî ihtilâl menbaı olan münderis (yıkılmış) kiliseleri de oranın evkafına mal olmuş” ön mâlûmatı verilir.

“MÜLK VE MİLLETİN SELÂMET VE SAADETİ…”

Akabinde de, “O vakitte öyle bir müessesenin vücuduna (yapılmasına) esbab-ı mucibe (gerektiren sebepler) bir ise, şimdi ondur. Çünkü o zaman yalnız bir hasm-ı dini (din düşmanı) var idi. Şimdi cenuptan (güneyden), şimalden (kuzeyden), şarktan hem de cehâlet-i dahili (içteki cehâlet) ile beraber ahlâk ve esasât-ı diniyeyi (dinî esasları) ifsad eden (bozan) esbab (sebepler) taaddüd edip (çoğalıp) halkı fevzaya (kargaşalığa, anarşiye) sevk ediyor. O nâzik mevkide (bölgede) -ve öyle bir kavimde ki her şeyi din nokta-i nazarından muhâkeme eder. Esasat-ı diniyeyi i’lâ (yücelten) ve takviye eden böyle bir müesseseden başka hiçbir tedbir ciddî semere (netice) vermez; verse de, muvakkattir (geçicidir)” izâhıyla, bölgedeki cehâlete, halkı ahlâksızlık ve kargaşaya sevk eden etkilere karşı yegâne tedbirin eğitimle dini ve ahlâkı takviye etmek olduğu belirtilir.
Ve “Binaenaleyh, böyle bir müessese-i âliye-i ilmiyenin (yüksek ilmî müessesenin) o havalî halkının tahsil-i ilim ve irfanına tahsisi, Vilayat-ı Şarkiyede devletin asâyişında, iktisadıyatında (…) müessir (tesirli) hayır ve şükran tevlid edeceklerinden (meydana getireceklerinden), velhâletü hâzihi (bu duruma göre), bir altın liranın mukabili bin lira ise ve levâzım-ı inşâiye (işaat malzemeleri) ve sâirenin fiatça eskisine nisbeten birkaç misli tezâyüd etmiş (artmış) olduğundan, bugünkü paranın kıymeti nazar-ı dikkate alınarak, zirdeki (aşağıdaki) mevadd-ı kanuniyenin (kanun maddelerinin) kabulüyle, bu emr-i hayrın (hayırlı işin) bir an evvel kuvveden fiile ısdarı (çıkarılması) mülk ve milletin selâmet ve saadeti ve gâye-i emel (…) Meclis-i Âlî-i Milliye (Yüksek Millî Meclis’e) arz ve teklif eyleriz” diye yazılır. (Abdülkadir Badıllı. Mufassal Tarihçe-i Hayat, c. 1, 560-571)

EN İSÂBETLİ VE TESİRLİ “YOL HARİTASI”

Bilâhare Münâzarât adlı kitabında, “darülfünun” dediği “üniversiteyi içine alan pek yüksek bir medresenin Bitlis’te ve iki refikasıyla Bitlis’in iki cenâhı olan Van ve Diyarbekir’de tesisini istiyoruz” diyen Bediüzzaman, Demokrat Parti’nin iktidara geldiği 1950’den sonra “Reis-i Cumhura (Bayar’a) ve Başvekile (Menderes’e)” yazdığı mektuplarda ve gazetelere gönderdiği açıklamalarla, Demokrat hükümetin Doğuda üniversite kurma teşebbüsünü destekler.
Kısacası, Şark Üniversitesi için Meclis’e sunulan layihada özetlenen Bediüzzaman’ın fikirleri, ehemmiyetli dinî ve vatanî hizmetlerinin bâriz bir misali olmakla birlikte, elan Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı “Kürt sorunu”nu çözmede; “terörü tasfiye” ile bölgede güvenliğin temini, ekonominin tesisiyle yoksulluğun giderilmesinde esas umdeleri ihtiva eder. “Demokratik açılım” için en sâlim, doğru, isâbetli, tesirli ilim ve irfan temelli “yol haritası” olur.
“Demokratikleşme”de köklü ve kalıcı çözüm için Bediüzzaman’a müracaat edilmeli…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*