Medresetüzzehra için de demokrasi şart

Demokrat Eğitimciler Derneğinin Ankara’da düzenlediği “Bediüzzaman Said Nursî’ye göre demokratik eğitim” başlıklı panelde konuşan Genel Yayın Müdürümüz Kâzım Güleçyüz: “Anayasadan başlayarak hâlâ Atatürk ilke ve inkılâplarını dayatan yapı ve sistemin devam ettiği bir ortamda Medresetüzzehra kurulamaz. Bu projeyi hayata geçirebilmek için Türkiye’deki demokrasinin kalitesini yükseltip sistemi resmî ideoloji kıskacından kurtarmamız şart.”

Medresetüzzehra ilke ve inkılâplara değil, fıtrat kanunlarına dayanan bir projedir

Demokrat Eğitimciler Derneği’nin (DED) Ankara’da düzenlediği “Bediüzzaman Said Nursî’ye göre demokratik eğitim” başlığı altında yapılan panelde Medresetüzzehra modeli, eğitim ve ideolojiler ve eğitimin manevî yönü konuları konuşuldu. Memur-Sen Konfederasyonu Akif İnan Konferans Salonunda yapılan panelin açılış konuşmasını yapan DED Genel Başkanı Naci Tepir derneğin faaliyetleri hakkında bilgi verdi. Medresetüzzehra manasında bir kolej projesi geliştirdiklerini, bununla ilgili altyapı çalışmalarını tamamladıktan sonra hayata geçirileceğini söyleyen Tepir, “İşte bu çerçeve doğrultusunda, tertip ettiğimiz panel konusu olarak ‘Bediüzzaman Said Nursî’ye göre demokratik eğitim’i seçmemizin sebebi, şöhreti dünyanın her yerine yayılan, mühim tesbitleriyle akıllara hayret veren, asırlara damgasını vuran Bediüzzanan Said Nursî Hazretlerinin yüz yıl önce ortaya attığı ve bugün hâlâ orijinalliğini koruyan eğitim sistemi olmuştur. Ardından, programın sunuculuğunu da yapan Hanifi Örnek ise, fıtrat eğitimi konusunda bir konuşma yaptı.

TOKDEMİR, EĞİTİM SİSTEMİMİZ AYNÎLEŞTİREN BİR EĞİTİM SİSTEMİ

Panelin yöneticiliğini yapan TBMM Millî Eğitim Komisyonu eski Başkanı Nurettin Tokdemir, Prof. Dr. Ziya Selçuk’un “Türkiye’nin yeni bir eğitim alfabesine ihtiyacı var. En başta biz nasıl düşünüyoruz, insan tabiatından ne anlıyoruz, fıtrat ne demektir, insanın doğası ne anlama geliyor, çocuktan ne anlıyoruz. Bütün bunlarla ilgili eğitimleri verebileceğimiz bir alfabeye döneceğimiz günü hayal ediyorum” sözünü hatırlatırken, “Burada görüyoruz ki, Bediüzzaman tâ 1911’lerde Muhakemat’ta geniş olarak anlattığı konuyla örtüşmektedir. Zaman en büyük müfessirdir” diye konuştu.

Bugün Türkiye’de uygulanan eğitim sisteminin yığın, yığma, aynîleştiren bir eğitim sistemi olduğunu söyleyen Tokdemir, “Bireysel farklılıkları öne çıkaran bireysel eğitim konusunu Bediüzzaman 1911’de ifade ediyor. Biz bunun neresindeyiz?” diye sordu. Şerif Mardin’in “Ben Bediüzzaman’ı bir biyografi konusu olarak seçmem, İslâmî düşüncesinin geniş boyutları için olduğu kadar, bu dünya problemini başkalarından önce anlamış olmasıdır. Bediüzzaman çapını ihata edemediğimiz zirvelerden bir dehadır” sözünü hatırlatan Tokdemir, böyle ilim adamlarına şükranların ifade edilmesi gerektiğini vurguladı.

PROF. DR. BATTAL: İDEOLOJİLER İNSANI TEK TİPLEŞTİRMİŞTİR

Panelde “Eğitim ve İdeolojileri” konusunda görüşlerini açıklayan Turgut Özal Üniversitesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Battal, “Nasıl olacak da, ideal sahibi insan yetiştireceğiz, nasıl olacak da ideolojiden, slogandan uzak insan yetiştireceğiz”? sorusunu sorarak başladı. Battal, “İdeal insanın öz varlığıdır. İdeoloji ise insana başkalarının biçtiği rol, kılıfla insanın yine başkalarına hükmetme gayreti ya da istediğidir. İnsan idealist olur, ama insan ideolojiye sahip olursa o insan aslında devlet eliyle başkalarına ideallerini dayatmak istiyor demektir. İdeal sahibi insan, devleti kullanarak başkalarına fikirlerini dayatmaya çalıştığında aslında o idealine güvenmiyor demektir. İdealinin  başkaları tarafından kolaylıkla ve içtenlikle benimseneceğine inanıyor olsaydı, devleti ele geçirip, ideallerini başkalarına aktarmaya çalışmazdı. İdealle ideoloji arasındaki sun’îliğidir. Sanayi devriminin öncesinde toplumlar sun’î toplum yapılarına sahip değillerdi, sun’îlik yoktu. Bilim, eğitim sun’î bir kavram değildi” diye konuştu.

Sanayi devriminin şehirleri, eğitim modellerini, devletleri, ulus devletleri ve ülkesindeki insanlara bir ideoloji biçmeye çalışan ideolojik devletleri ortaya çıkardığını anlatan Battal, “Bu ideolojik devletler ülkelerindeki insanları tek tip yapabilmek, onları bir tornadan geçiriş, şeklen değilse de fikren aynı kalıba sokabilmek için bir gayret göstermeye kendilerini mecbur bildiler. Bunun yanlış olduğunu o gün yapanlarda biliyorlardı, ama söyleyemiyorlardı. Bugün herkes bunun yanlış olduğunun farkında, ‘bu işten vazgeçelim’ diyorlar” dedi.

DEMOKRATİK EĞİTİM NEDİR?

Günümüz dünyasında ve Türkiye’de eğitim denince en önemli kavramlardan birisinin artık ideolojiden uzak, demokratik eğitim denildiğini söyleyen Prof. Dr. Ahmet Battal, “Peki nedir demokratik eğitim? Acaba eğitimde demokrasi mi, yoksa demokrasi eğitimi mi? Eğitimde demokrasi eğitenin davranışın adıdır. Oysa demokrasi eğitimi eğiteni de eğitileni de kapsayacak daha kökten bir kavram. Demokrasi eğitimi ailede başlar. Demokrasi eğitimi nispeten okullarda verilebiliyor, ama bazı yönlerden kötüye bir gidiş var” şeklinde konuştu.

Battal konuşmasını şöyle sürdürdü. “Bugün Türkiye’de demokrasinin olmadığını herkes söylüyor. Çünkü, insanlar henüz demokrasi kültürüne tam olarak sahip olmamışlardır. Yani ekipler halinde iş yapmayı beceremiyorlar. İlla istiyorlar ki bir karizmatik lider onların önüne geçsin, o karizmatik lider insanları arkasına takıp sürüklesin. Oysa Bediüzzaman, ‘Zaman cemaat zamanıdır, şahıs ve şahsiyet zamanı derken’ aslında bize şu dersi veriyor. Demokrasi denen şeyi gerçekten hazmetmek istiyorsak karizmatik şahıslarla ülke yönetmeye kalkmak, mahalle yönetmeye kalkmak, sınıf yöneltmeye kalkmak tehlikelidir. Elbette liderliğin bir önemi var.”

YAŞAR: BEDİÜZZAMAN EĞİTİMİN MANEVÎ KANADINI İNŞA ETTİ

“Eğitimin mânevî yönü” konusunda bir konuşma yapan Harran Üniversitesi Öğretim Görevlisi Sebahattin Yaşar, demokratik eğitimin, her farklı kabiliyette, farklı fıtratta insanın kendine zemin bulabildiği bir eğitim metodu olduğunu belirterek, “Her insan dünyaya gelirken maddî ve manevî bedeninde bir takım baskın özellikler yani esma-i İlâhiye yüklenmiş olarak kendini bulur. Eğitim de bu farklı fırratı anlamak, geliştirmek ve kemal noktada kullanmak için vardır” dedi.

Sefih medeniyetin gerek ekonomi, gerek sosyal hayat algısı ve gerekse eğitim alanında her yere bulaştırdığını, bugünkü medeniyetin temel felsefesinin gurur, şehvet ve hırs olduğunu söyleyen Yaşar, “Cumhuriyetle birlikte pek çok yenilikçi adımlar atılırken, eğitim alanındaki dinden kopmuş bir anlayış ve her bilim alanının dinle irtibatını koparma gayreti ve bu inançsızlığa kitapları da katarak zihinlere adeta kazınması tam bir maneviyatı imha adımı olmuştur. Asrın büyük âlimi Bediüzzaman Said Nursî, eğitimin ihmal edilmiş manevî boyutunu görerek, bu yıkımın olumsuz izlerini yok edebilmek ve sağlıklı bir nesil yetiştirmek için çalışmalar yapmıştır. Kur’ân’ın bilhassa bu asra dönük âyetlerini tefsir ederek, milletin imamını kurtarmak yolunda Risale-i Nur eserlerini telif etmiştir. Aynı zamanda da, zamanın hükümetlerine Medresetüzzehra adında bir üniversite projesiyle gitmiş, ileride olabilecek anarşiyi, terörü daha ortaya çıkmadan yok edebilecek bir eğitim projesi olarak takdim etmiştir” şeklinde konuştu.

Eğitimin manevî boyutu denilince, herhangi bir dış denetim olmadan, kendi iç denetimiyle kendi kendini yönetebilmesinin akla geldiğini anlatan Yaşar, “Bediüzzaman’ın, kişinin içindeki bir yasakçı olan vicdan polisi kavramı tam da konuyu örnekler niteliktedir. Yani otoriteyi görünce adım atan, ama o olmayınca atmayan bir algı, tam da bir vicdanî örselemeden haber verir. Onun için ne yapıp edip, günümüz eğitim sistemine vicdan eğitimini katmak gerekir” dedi.

MANEVÎ HASTALANMAYA KARŞI MANEVÎ TEDAVİ

Günümüzde eğitimli caniler, eğitimli ahlâksızlık, eğitimci dolandırıcılar, eğitimli hırsızlar. Eğitimli hainler kavramlarının her geçen gün arttığına dikkat çeken Sebahaddin Yaşar, “Bu tam bir manevî hastalanma halidir. Ama ne acıdır ki, manevî hastalanma, bir hastalanma olarak görülmemektedir. Günümüz sağlık yatırımlarından hiçbir bütçe manevî sağlık anlamında bir yatırama dönüşmemektedir. Manevî hastalanmanın da tedavisi elbette manevî olacaktır. Bu da ancak insanda manevî duyguları canlı tutmak, onları ciddî beslemek ve sürekli takviye etmek şeklinde olacaktır. İşte Risale-i Nur eserleri aklı takviye, kalbi tasfiye, nefsi de terbiye eden birer manevî tedavi üniteleridir” şeklinde konuştu.

Yaşar konuşmasını şöyle tamamladı: “Bediüzzaman’ın annesinden aldığı manevî telkinler her şeyi kasmayan şefkat eğitimleridir. Bediüzzaman henüz daha çocukluk yıllarında lambalarda yanan pervaneleri görünce dayanamaz ve annesine ışığın önüne bir kafes yapsak diyerek bu pervanelerin ateşte yanmaması için çareler arar ve bir kafes örerler. Said’in pervaneler için yaptığı bu kafes bir şefkat yansımasıdır ki, o insanların da cehennem ateşinden yanmamaları için bir iman kafesi yapma noktasında Risale-i Nurları neşretmesidir.”

GÜLEÇYÜZ: MEDRESETÜZZEHRA HAYATA GEÇİRİLSEYDi…

Panelde “Medrezetüzzehra Modeli” konusunda konuşan gazetemiz Genel Yayın Müdürü Kâzım Güleçyüz, konuşmasına AKP Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat’ın gönderdiği mesajda yer alan, “Eğitim alanında baskı ve dışlayıcı tutum, ötekileştiren tavır nerede görülmüş ise ilmî ve insanî gelişim yavaşlamış, hatta gerilemelerin sebebi olmuştur. Ülkemizin eğitim tarihinde Medresetüzzehra’nın kuruluşuna engel ve doğmatik eğitim modeli özentileri dönemleri hepimize ağır bedeller ödetmiştir. Bugün daha demokratik eğitim sistemi geliştirme fırsatı doğmuştur” sözlerini aktararak bu sözlerin işin özünü yakalayan isabetli bir tesbiti ifade ettiğini vurguladı. Güleçyüz, Bediüzzaman’ın Medresetüzzehra projesi ile ilgili olarak en ayrıntılı açıklamalarını 1910 senesinde şark aşiretlerini dolaşarak onların suallerine verdiği cevapların bir araya getirilmesiyle ortaya çıkan Münâzarât isimli eserinde, olayı projelendirerek detaylı bir şekilde önümüze koyduğunu söyledi.

Said Nursî’nin, Medrezetüzzehra’nın en önemli hedeflerinden birisini o zaman meşrûtiyet olarak isimlendirilen, bugün demokrasi olarak ifade ettiğimiz manaları, hürriyeti, hak ve hürriyet bilincini topluma yerleştirmek ve kökleştirmek olarak ifade ettiğini söyleyerek, “Bunun için meşrûtiyet ile, demokrasi ile, demokratik gelişim ve kazanımlarla Medresetüzzehra arasında çok doğrudan bir alâka ve irtibat var. Eğer bu manalar çerçevesinde Medresetüzzehra projesi ilk gündeme getirildiği tarihlerden itibaren hayata geçirilmiş olsaydı bugün demokrasi problemimiz olmazdı. Neticede bugün geldiğimiz sıkıntıların altında yatan en önemli sebeplerden biri budur” diye konuştu.

Bediüzzaman’ın Medresetüzzehra’yı meşrûtiyetin mehasinini topluma mal etmenin en önemli kurumsal araçlarından birisi olarak gördüğünü söyleyen Güleçyüz, “Ama bununla da sınırlamamış. Özellikle İkinci Meşrûtiyet’in ilânından sonra yaptığı çalışmalara baktığımızda meşrûtiyete şeriat namına sahip çıktığını, alkışladığını ve onu İslâmî değerlerle, Kur’ânî referanslarla ve Asr-ı Saadetten örneklerle izah ederek içini doldurduğunu görüyoruz” dedi.

Medresetüzzehra FITRAT KANUNLARINI ESAS ALAN BİR EĞİTİM MODELİDİR

Geçmişte, medrese ve tekkeden mezun olanların mektepliye “dinsiz”, mektepten mezun olanlarında diğerlerine “yobaz” diye baktığını söyleyen Güleçyüz, “Türkiye hâlâ bu tartışmanın, bu gerilimin içinden çıkabilmiş değil. Dinden uzak bir eğitim anlayışı ile yetişen cumhuriyet elitleriyle, dinine bağlılığını her şeye rağmen sürdüren millet arasındaki gerilim ve uçurumun en önemli sebeplerinden biri budur. Yanlış bir laiklik anlayışına bina edilmiş tevhid-i tedrisat anlayışı, dini tamamen dışlayan, din eğitimini yok eden, yeni yetişen nesilleri dinden tamamen uzak bir zihniyete sahip kılan bir eğitim… Bunların aşılması lâzım. Aşmanın formülü de din ilimleriyle modern fenlerin birlikte okutulmasını öngören Medresetüzzehra modelinde” dedi.

Güleçyüz sözlerini şöyle tamamladı: “Son dönemlerde Medresetüzzehra’nın artık kurulması gerektiği mesajlarının verildiği birtakım etkinlikler yapılıyor. Bunlar sevindirici şeyler. Ancak anayasadan başlayarak hâlâ Atatürk ilke ve inkılâplarını dayatan yapı ve sistemin devam ettiği bir ortamda Medresetüzzehra kurulamaz. Bu ortamı oluşturmak için Türkiye’deki demokrasinin kalitesini, standartlarını yükseltmemiz, bunun için de sistemi resmî ideoloji kıskacından tamamen kurtarmamız öncelikli şart. Medresetüzzehra fıtrat kanunlarını esas alan bir eğitim modeli ve projesidir, ilke ve inkılâpları değil.”

Büyük bir dikkat ve katılımla devam eden panel, dinleyenlerin yönelttiği sorulara panelistlerin verdiği cevaplarla sona erdi.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*