Mehdilik klâsörünün içerisinde en çok karıştırılan, “mezhebleri birleştirme” dosyasıdır.
Bu iddia, Bediüzzaman Hazretleri’nin 27. Söz’deki şu ifadesine dayandırılır: “Eğer beşerin ekseriyet-i mutlakası bir mekteb-i âlînin talebesi gibi, bir tarz-ı hayat-ı içtimâiyeyi giyse, bir seviyeye girse, o vakit mezhebler tevhid edilebilir.” Lemaat’ta da manzum olarak aynı mânâ ifade edilir.
Bediüzzaman; farklı mizaç ve tarzlara sahip olanların, dini yaşama ihtiyaçlarının karşılanmasında, mezheblerin mühim ve müsbet vazife gördüğünü izah eder ki mezheblerin farklı ve çok olması; pratik hayatta kolaylık, tanzim olduğu gibi içinden çıkılamayan konulara da çözüm getirmektir. Dinin emirleri; insan tabiatının tecavüz ve azgınlıklarına sınır koyarak istikamete sokup, nefsin terbiyesini sağlamak için vardır. Mezhebler de bunların yorumlarıdır.
Âhirzaman Peygamberinin (asm) gelmesiyle, insanlar kademe atlayarak tek muallimi dinleyecek ve tek din ile amel edecek vaziyete geldiler, ayrı ayrı muallime lüzum görülmemiştir. “Fakat tamamen bir seviyeye gelmediğinden ve bir tarz-ı hayat-ı içtimaiyede gitmediğinden mezhebler taaddüd etmiştir” (çoğalmıştır).
Seviyenin ve toplumsal hayat biçiminin, ihtiyaçların farklı olması, mezheblerin çoğalmasına sebep olmuştur.
Bu farklılığın ortadan kaldırılmasına şöyle işaret eder: “Eğer beşerin ekseriyet-i mutlakası (çoğunluğu) bir mekteb-i âlînin (yüksek okulun) talebesi gibi, bir tarz-ı hayat-ı içtimâiyeyi (toplumsal hayat biçimini) giyse, bir seviyeye girse, o vakit mezhebler tevhid edilebilir.”
Peki bu hâl mümkün mü? İşte ona cevap olarak şöyle der: “Fakat, bu hâl-i âlem, o hale müsaade etmediği gibi, mezahib de bir olmaz.”
Bu ifadeden şu anlaşılıyor ki, mezheblerin birleşmesi vaki değildir, mümkün değildir. İnsanların yaşayışı ona müsaade etmez. Mezheb farklılıklarını netice veren diğer sebepleri de unutmamak lâzım. Meselâ; iklim ve coğrafi şartları da farklı içtihatları iktiza ediyor. İnsanların birbirinin aynı olacak kadar birbirine yakınlaşması da söz konusu değildir. Bunlar Adetullah’a ve fıtrata aykırıdır ki dolayısıyla mezheblerin birleşmesi muhaldir.
Bir eserinde, mezheblerin ayrı ayrı olmasının hikmetlerinden bahsederken, diğer bir eserinde, mezheb farklılığının ortadan kalkarak birleşeceğinden bahsediyor, diye anlamak hatadır, Bediüzzaman’a çelişki atfetmektir.
Peki, mezheblerin birleştirilmesi konusu nereden çıkıyor?
İmanın temellerinin zayıflatılmaya çalışıldığı bir süreçte içtihad ile uğraşmak isabetli olmayan bir tarzdır. İtikadî konularda Bediüzzaman’ın yaptığı içtihadları, amelî mezheblerin birleştirilmesi konusunun zaman zaman gündeme gelmesine karıştırılıyor.
Evet, Bediüzzaman; iman ve itikadın en temel konularında birleştirici içtihadlar yapmıştır. Cüz-i ihtiyarîyi; Eş’ari’nin tasarruf, Matüridînin meyelan gibi farklı içtihadlarını “emr-i itibari” çatısında birleştirmiştir. Mutezile ve Cebri’nin görüşlerindeki hak noktaları tadil ve tashih ederek istikamete sokar. İmam-ı Rabbani’nin aşk görüşünü şefkat diye tashih eder. İbn-i Arabi ve Razinin görüşlerindeki noksanlığı tashih ve tevhid eder. İşte bunlar gibi temel itikadî hususların birleştirilerek takdim edilmesini, ameldeki mezheblerin birleştirilmesi ile karıştırılmamalı.
Benzer konuda makaleler:
- Mezheblerin ortaya çıkma sebebi ve hikmeti nedir?
- Ey âlem-i İslâm! Hayatın ittihadda
- Farklı meslek ve meşreplerin tezahürü: Cemaat
- İslâmiyet dahilde husûmet istemez
- Ey âlem-i İslam! Hayatın ittihadda
- Köftelerin tesbihatı
- Risâle-i Nur’un özellikleri üzerine
- Asr-ı Saadet, demokrasi ve Bediüzzaman
- Bu asrın dehşeti mi, insan olmanın zaafiyeti mi? (1)
- Her yüzyıl başında bir müceddid gelir
İlk yorum yapan olun