Mekke-i Mükerreme’den – 1 Kâbe’nin kuşları…

Rabbimize sonsuz hamd-ü senâlar olsun. Erzurumluların bir sözü var. Herhangi bir iş, hele de sürpriz bir iş için şöyle söylerler: “Gardaş, edip eyleyen Allah!”

Evet, her işimizi edip eyleyen Allah, size hiç ummadığınız bir anda bir sebep halk ediveriyor. Ve bazen de bir bakıyorsunuz, kendinizi mübarek topraklarda buluvermişsiniz. Emekli olduğum seneyi takip eden ilk hac mevsiminde Rabbimiz, hanımla beraber bize hac ibadetini yapmayı nasib etmişti. Ondan sonra da tabii, oranın aşkıyla yanıp tutuşuyorsunuz ve oraya tekrar en azından bir umre ziyaretiyle de olsa gitmek istiyorsunuz. Aradan yedi sene geçmiş, sekizinci seneye girmişiz, o heves ve arzu devam ederken “vakt-i merhun”u bekliyorsunuz, sizin elinizde bir şey yok. Ve o an gelince, bütün sebepler sükût ediyor. Rabbimiz bir sebep halk ediyor ve siz bir anda kendinizi Mekke-i Mükerreme’de, Kâbe’nin avlusunda buluyorsunuz.

Onbeş günlük umre ibadetimiz için (“umre ziyareti” değil, “umre ibadeti”) önce Mekke-i Mükerreme’ye geldik. Niye “Mekke” değil de, “Mekke-i Mükerreme”ye? Ecdadımız, İslâm beldelerine hep o muttasıf oldukları sıfatlarla hitab ederlermiş. Kâinatın yaratılmasına sebep olan Peygamberimizin (asm) doğduğu belde olarak “ikram edilen, onun sayesinde ikram edilen” yer olduğundan öyle deniliyor.

Daha İstanbul Yeşilköy havaalanında, umre niyetiyle ihrama giriyorsunuz. Aslında bu, bir şekilde mik’at mahalline götürülüp, tam Sünnet-i Seniyyeye münasip bir şekil yapılsa daha iyi olur. Neyse… Daha Kâbe’yi görür görmez duygulanıyorsunuz, hassaslaşıyorsunuz. Önce kendinize bir duâ yapıp, sonra size “duâ ısmarlayan” sevdiklerinize, eşlerinize, dostlarınıza duâ ediyorsunuz. Bu duâlar, Kâbe’de kılınan beş vakit namaz duâlarında, Kur’ân okumalarında, tavaf ve sa’y esnasında devam ediyor. O kardeşlerimiz için; “Yâ Rabbi! Bize duâlar ısmarlayan kardeşlerimize dünyevî ve uhrevî saadetler nasip eyle! İşlerini asân eyle! Hassaten bu mübarek beldelere gelmek nâsip olmayan kardeşlerimize, bir an evvel buraya gelmeyi nasip eyle!” kelimeleri dökülüyor dudaklarımızdan.

Kâbe’nin avlusunda oturmuş namaz vakitlerinin girmesi için beklerken, tefekküre dalıyorsunuz. İnsanlar başka, lisanlar başka, renkler, cinsiyetler başka. Ama hepsinin kalbinde tek bir duygu var. Rabbimize abd ve asker olmak. Yukarıda, Kâbe’nin o enteresan kuşlarına bakarken “Acaba bunlar o mübarek ve kahraman ebabil kuşlarının torunları mı?” diye düşünüyorsunuz. Bir taraftan onların cıvıltı ve uçuşları, bir taraftan da aşağıda, bir başka Kâbe kuşları olan Müslümanların çıkardığı sesler, ikisi de birbirine karışıyor. Aslında ikisi de tek bir şey yapıyor. Rablerini zikrediyorlar. Ha havadaki Kâbe kuşları, ha yerdeki Kâbe kuşları… Ne fark eder ki?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*