Ne zaman ki, İslâm kahramanı rahmetli Menderes ve DP iş başına gelmişse, o zaman “Din öldürülecektir” diyen hıyanet şebekelerinin bu nev’i tahribatlarını düzeltip, millete rahat nefes aldırmışlardı. İşte ondan sonra da Müslüman milletimiz, çok zor şartlar altında o mübarek beldelere gitmeye başlamıştı. (Hele daha öncesi, daha da zordu. At sırtında v.s. aylarca süren bir yolculuktan sonra ancak vâsıl oluyordu ecdadımız. Şimdi bize 3-5 saatlik uçak yolculuğu zor geliyor.) O zamanlar umreye gidenleri ise pek duymazdık. Fırsat ve imkân bulan ancak hacca gidebiliyordu. Zaten dediğimiz gibi o zaman, hacca da ancak zengin olanlar gidebiliyordu. O hacılar tarafından getirilip, ikram ve hediye edilen ilk dört şeyden hurma ve zemzemi, ancak işte o şekilde görebiliyorduk. Ve çocukluğumda çok sevmeme rağmen, Ankara gibi yerde dahi hurma, şimdiki gibi rahat bulunup satılmadığından, ancak senede bir defa yiyebiliyorduk. Misvağı ise, özellikle Nurcuların sünnet-i seniyyeye olan bağlılığından dolayı, ancak onların rağbet gösterip, revaç bulmasıyla tanımıştık.
İlk hain ihtilâl olan 27 Mayıs 1960 zulmünden, o zaman yine ‘hacca gitme işi’ de nasibini almış, hainler işi yine zorlaştırmışlardı. Daha sonra iş başına gelen AP hükümetleri kolaylaştırmış, Ecevit’li hükümetler yine zorlaştırmıştı. Yaşı müsait olanlar gayet iyi hatırlar, hacca gitmeyi yetmiş takla atan cambazlar gibi, milletin burnundan getiriyorlardı, yasaklıyorlardı. Yok, “kolera salgını var”, yok, şöyle, yok böyle gibi, ipe sapa gelmez bahanelerle, hac işi hep zorlaştırılmıştı. Hacıların getirdikleri zemzemler havaalanlarında vs. dökülerek, hurmalar da yakılarak yurda sokulmamıştı. Ne zulümler görmüştü bu millet. Düşünebiliyor musunuz, bir meyve, sırf Arabistan’da yetiştiğinden, İslâmiyeti hatıra getirdiğinden dolayı yasaklanıyordu. Yıllarca da yasaklanmıştı. Kara yoluyla hacca gitmek de yine sudan bahanelerle yasaklanmış, milletin zaten zor imkân bularak biriktirdiği paralarla gidebileceği yol kapatılmış, hava yoluyla ve Diyanet tekeline alınarak, fazla fiyatla millet hacca gider olmuştu.
Gerçi, daha sonra meydana gelen dünya ve Türkiye şartlarındaki gelişmelerden sonra bu işler düzelmişse de, yine de fiyatlar çok pahalı. Biz hacca gittiğimiz seneden bir sene önce dolar üzerinden para alınırken, bir sene sonra aynı miktarda, Euro üzerinden hesaplayarak para aldılar. (yani 1000 dolar yerine, bir sene sonra 1000 Euro aldılar) Tabii milletin dinî hassasiyetinden, mecburiyetinden dolayı haksız kazanç elde ettiler. Şimdilerde de bu hac ve umre işi, bazılarına göre tatlı bir kazanç. Şimdi bile burada, Türkiye’den gelen Müslümanlara baktım da, adı sanı duyulmadık bir sürü şirket kurularak bu işten nemalananlar çoğalmış.
Benzer konuda makaleler:
- Mehmet Kutlular: Bir nur talebesinin siyasetteki istikameti
- Peygamber efendimizin iletişim tekniği
- Terörün çözümü Bediüzzaman’da
- Mehmet Kutlular: Şahsa değil sisteme bağlıyız
- Kanayan yaranın cerrahı yok mu?
- Euro İslâmcıların din dersi aşkı
- Hac için, ihlâsla niyet edilmelidir