Nurlardan 30. Lema Altıncı Nüktenin haşiyesinde, “Bu risale-i okuyan eğer mütefennin değilse Birinci Şuayı okumasın, ikinciden başlasın; veya ahirde okusun” diye bir tabir var. Bu tabir bize Risale-i Nurda bir çok fenni meselenin mevcudiyetini ihtar ediyor. Gerçekten de öyle. Ömrü boyunca fen ilimleri ile din ilimlerini birleştirme ve beraber ele alma konusunda çaba sarf etmiş olan Üstad’ın, elbette ki, bu fikirleri onun eserlerine yansıyacaktır. Yansımış da… Nur eserlerinde günümüz modern fen bilimlerine ait bir çok mesele fezlekeler tarzında ele alınmış ve misal yolu ile bir çok mühim fenni kanun ve kurallara işaret edilmiştir. İşte bu nedenle Risale-i Nurdaki bazı meseleleri anlayabilmek, o mesele hakkında şerh, izah ve yorum yapabilmek için ciddi bir fen bilgisine sahip olmak gerekiyor. Mesela 30. Sözü ele alalım. İki farklı bölümden oluşan bu eserin birinci bölümünü anlamak için çok iyi bir felsefe bilgisine ihtiyaç var. Zira orada Aristo ve Eflatundan tutun da, İbn-i Sina ve Farabiye, hatta günümüz felsefecilerine ait bir çok görüş ve düşünce, ince ve derin bir şekilde tahlile tabi tutulmuş ve Kur’an’ın, mezkur şahısların görüşleri karşısında ortaya koyduğu felsefi temeller izah edilmiştir. Benzer tarzda, Zerre Risalesi olarak da bilinen, yine aynı eserin ikinci bölümü ise başlı başına bir ilim hazinesidir. Derin bir Kuantum bilgisine sahip olmadan, Takyon, M ve sicim teorilerini bilmeden, mülk ve melekut alemlerini tam olarak tanımadan 30. Sözün ikinci bölümü olan tahavvulat-u zerrat hakkında şerh ve izah yapabilmek cidden zor bir iştir. Diğer bir çok eserde de aynı durum söz konusudur. Mesela Mirac risalesinde geçen bazı tabir ve ifadeler ancak İzafiyet Teorisi ve Big Bang teorisi gibi modern fen konuları ile birlikte ele alındığı zaman tam olarak anlaşılabilir. Hüve Nüktesi ve 3. Lema bir diğer misallerdir. İşte bu makale çerçevesinde ele alacağımız “mülk ve melekut” bahsi de yine bu tarzda bir konudur. Bilhassa da melekut bahsi.
Bu hususta Nurların muhtelif yerlerinde bir çok tabir yer almakta. Yine bir çok kardeşimiz bu konuyu değişik şekillerde ele alıp izah etmişler. Bu konu birçokların zihnini meşgul ettiği için çeşitli platformlarda çokça sorulmuş ve bu çerçevede bir çok izah ve yorum yapılmıştır. Bütün bunlar önemli ve doyurucu izahlardır. Biz de bu çerçevede farklı bir açı ve cepheden konuya dikkat çekmek istiyoruz. Mesele ne kadar izah edilse yeridir. Zira konu mühim ve bir o kadar da ilgi çekicidir.
Peki, mülk nedir, melekut nedir?
Bu suallere Nurların bir çok yerinde değişik cevaplar verilmiş. 29. Sözde geçen şu ifade genel bir tanım: “Evet, kâinatın âyine gibi iki yüzü var. Biri mülk ciheti ki, âyinenin renkli yüzüne benzer. Diğeri melekûtiyet ciheti ki, âyinenin parlak yüzüne benzer.” Demek ki kainatta iki farklı alem var. mülk alemi ve melekut alemi. Mülk alemi şu gördüğümüz alem. Şehadet alemi de deniliyor. Melekut alemi ise bu mülk aleminden farklı olan, belki de yaşam şartları bu aleme benzemeyen, ruhlar alemi, nur alemi, misal alemi gibi farklı alemleri ihtiva eden alem. Nur alemi, ruhlar alemi diye de tanımlanan melekut alemini izah eden ilginç bir ifade yine Sözler adlı eserde geçmektedir:
“Hem de sevap ve fazilet, nur alemindendir. O âlemden bir âlem, bir zerreye sığışabilir. Nasıl ki, bir zerrecik bir şişede, semâvât, nücumuyla beraber görünebilir. (Sözler, s.467)” Bu tabirde geçen, “O âlemden bir âlem, bir zerreye sığışabilir” cümlesi bize melekut alemi ile ilgili mühim ip uçları vermektedir. Cümleye göre melekut aleminden bir alem zerreye sığmaktadır. Zerre denilen şey ise bu günkü yapısı ile atomdur. Atom ise 10^-8 cm çapında maddenin en küçük temel taşıdır. Atomun çekirdeği ise yaklaşık 10^-13 cm çapındandır. Demek ki melekut alemi bu çaptan daha küçük bir alan içine sığabilmektedir. Hatta bu gün için bilinen en küçük maddi çap 10^-35 metredir. Buna Planck uzunluğu da denir. İşte bilinen en küçük maddi boyut bu ise, demek ki nur alemi ve melekut alemi bu uzunluktan daha küçük bir alan ve uzunluk içine yerleşebilir.
Bu konuda bilim dünyasında da ilginç tanımlar var. Hilbert uzayı denilen bir bilimsel teori ruhlar alemi ve melekut alemi denen meseleye çok ciddi tanımlamalar getiriyor. İsmini meşhur bir Alman matematikçi olan David Hilbert’ten alan bu teoriye göre maddenin en küçük çapı olan Planck uzunluğu altında soyut bir alem var. Burada mini bir uzay bulunmaktadır. İşte bu soyut uzaya Hilbert Uzayı denilmektedir.
Kısaca özetlemek gerekirse:
Hilbert Uzayına göre mekan ne kadar küçülürse enerji o kadar çoğalır. Mekan küçülmeye devam ettikçe enerji de sonsuza doğru büyür. Öyle ki çok küçük bir nokta şu görünen alemden büyük olur. “Nasıl ki, bir zerrecik bir şişede, semâvât, nücumuyla beraber görünebilir” ifadesine göre çok küçük bir aralıkta şu koca kainata eşdeğer bir enerji olur. Bu enerji adeta kainatın çekirdeği gibidir. Bu mekan soyut bir mekandır. Burası şuur, ruh, akıl, zaman gibi soyut özelliklerin mekanıdır. Burada hareket ışıktan hızlıdır. Işıktan hızlı titreşen Takyonlar burada bulunur.
“Hilbert Uzayının daha altında Süper Uzay bulunmaktadır. Sıfırdan küçük, tek boyut, tekillik bölgesidir. Süper Uzay, en büyükle en küçüğü birleştirebilir. Hilbert Uzayından başka en uzak ile en yakını birleştiren Kara Delik Uzayını da anlatır. Burada her şey hem gerçek hem sanaldır. Dün bugün yarın yoktur. Hepsi iç içedir. Işık hızı çok gerilerde kaldığı için burada zaman da yoktur.”
Bu konuda internet ortamında daha geniş bilgiler bulunabilir.
İşte bilim dünyasındaki “Hilbert Uzayı” tanımları ile Risale-i Nurda geçen melekut tanımları bir birine çok yakın tanımlar olarak gözüküyor. Bilimin keşfettiği bazı hususlar mühim imani tabirleri daha iyi anlamamıza vesile oluyor.
Melekut alemi ile ilgili aşağıdaki tanımlar bir de bu bilgiler ışığında müzakere edilirse daha farklı açılımlara ve anlayışlara vesile olabilir diye düşünüyoruz.
“Bu hadsiz tereşşuhat ve lemeat gösteriyor ki, şu âlem-i maddiyat ve şehadet ise, âlem-i melekût ve ervah üstünde serpilmiş tenteneli bir perdedir. (Sözler, s.686)”
“Hem de sevap ve fazilet, nur alemindendir. O âlemden bir âlem, bir zerreye sığışabilir. Nasıl ki, bir zerrecik bir şişede, semâvât, nücumuyla beraber görünebilir. (Sözler, s.467)”
“Melekûtiyet ciheti ise, herşeyde parlaktır, temizdir. Teşahhusâtın renkleri, muzahrafatları ona karışmaz. O cihet, vasıtasız, kendi Hâlıkına müteveccihtir. Onda terettüb-ü esbab, teselsül-ü ilel yoktur. Ona illiyet, mâlûliyet giremez. Eğri büğrüsü yoktur. Mâniler müdahale edemezler. Zerre, şemse kardeş olur. Elhasıl, o kudret hem basittir, hem nâmütenâhidir, hem zâtîdir. Mahall-i taallûk-u kudret ise, hem vasıtasız, hem lekesiz, hem isyansızdır. Öyle ise, o kudretin dairesinde, büyük küçüğe karşı tekebbürü yok; cemaat ferde karşı rüçhanı olamaz; küll, cüz’e nisbeten, kudrete karşı fazla nazlanamaz. (Sözler, s.712)”
1 Geri Dönüşüm