Men-i Müskirat Kanunu*

Cay-ı dikkattir ki, merkez-i hilâfet uleması ve Dârülhikmet ve zabıta-i ahlâkiye ile fuhuş, işret, kumar gibi kebairi izale değil, tevkif edemediler. Anadolu hükûmetinin bir emriyle bütün işret, kumar gibi kebairler menedildi. Demek, desatir-i hikmet nevamis-i hükûmetle, kavanin-i hak revabıt-ı kuvvetle imtizaç etmezse, cumhur-i avamda müsmir olamaz.

Sual: Anadolu aleyhinde çıkmış olan fetvaya ne dersin? (HAŞİYE)

Cevap: Fetva-i mahz değil ki, i’tizar edilsin. Belki kazayı tazammun eden bir fetvadır. Çünkü, fetvanın kazadan farkı, mevzuu âmmdır, gayr-i muayyendir. Hem, mülzim değil. Kaza ise, muayyen ve mülzimdir. Şu fetva ise, hem muayyendir, kim nazar etse bizzarure muradı anlar; hem mülzim olmuştur, çünkü avam-ı Müslimîni onlar aleyhinde sevk etmekle esbabın en ahiridir.

Madem ki şu fetva, kazayı tazammun ediyor; kazada iki hasmı dinletmek zarurîdir. Anadolu da söylettirilmeliydi, netice-i müddeiyatlarını aleyhlerinde olan davalarla, siyasiyyun ve ulemadan bir heyet tarafından maslahat-ı İslâmiye noktasında muhakeme edildikten sonra fetva verilebilirdi.

Zaten şimdi bazı hakaikte bir inkılâp var. Ezdat isimlerini değiştirip mübadele etmişler. Zulme adalet, cihada bağy, esarete hürriyet namı veriliyor.

Sual: Neden bu kadar İ.G.Z.den (1) nefret ediyorsun, musalâhasını da istemiyorsun?

Cevap: Sebep bir değil, bindir. Bana en ziyade şedit görünen, manen ahlâkımıza vurduğu darbedir. Çekirdek hâlinde olan secaya-i seyyieyi içimizde inkişaf ettirdi. Hayatın yarası iltiyam bulur; izzet-i İslâmiye, namus-i millînin yarası pek derindir.

Edirne Camiinde,(2) bir İslâm hocasının lisanıyla, Venizelos gibi şeytan zalime dua ettirdi. Merkez-i hilâfette, Müslümanlar lisanıyla hizbüşşeytan olan İ.G.Z., Yunan  askerlerini halâskâr, tathirci ilân ve karşısındaki güruh-i mücahidîni cani, zalim söylettirdi.

Acaba, bir valide o dereceye getirilse ki, çocuğunu kendi eliyle öldürerek, müteessir olmayarak parça parça etse, hiç mümkün müdür ki, onda hissiyat-ı âliye ve ahlâk-ı samiye intifa etmesin?

Sual: Neden bu kadar İ.G.Z. siyaseti galip çıkar?

Cevap: Siyasetinin hassa-i mümeyyizesi, fitnekârlık, ihtilâftan istifade, menfaat yolunda her alçaklığı irtikâp etmek, yalancılık, tahripkârlık, hariçte menfiliktir.

HAŞİYE: Cay-ı dikkattir ki, merkez-i hilâfet uleması ve Dârülhikmet ve zabıta-i ahlâkiye ile fuhuş, işret, kumar gibi kebairi izale değil, tevkif edemediler. Anadolu hükûmetinin bir emriyle bütün işret, kumar gibi kebairler menedildi. Demek, desatir-i hikmet nevamis-i hükûmetle, kavanin-i hak revabıt-ı kuvvetle imtizaç etmezse, cumhur-i avamda müsmir olamaz.

Dipnotlar:

* Men-i Müskirat Kanunu: 14 Eylül 1920 tarihinde Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilen; alkollü içkilerin (sarhoş edici şeylerin) yasaklanmasına dair kanun.
1- İngilizler (Nur Talebeleri)
2- Edirnekapı Camii (Nur Talebeleri)
Eski Said Dönemi Eserleri, Tulûat, s. 573

Ali Şükrü Bey’in katli ve Men-i Müskirat Kanunu

1923 yılı Mart’ında Ankara’da katledilen Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey, aslında çok gizlice yürütülen bir tertibe kurban gitmişti. Yeni Meclis’in ilk kurbanıydı; Çankaya muhafız komutanı Topal Osman’a boğdurulmuştu.

Geriye dönüp baktığımızda, cinayete azmettiricilerin nazarında Ali Şükrü Beyin bir büyük günâhı (!) vardı:

1) İşgal altındaki İstanbul’dan ayrılıp Ankara’da kurulan yeni Meclis’e gittiğinde yaptığı ilk ve en büyük hizmet, mebusların ekseriyetini ikna ile “Men–i Müskirat Kànunu”nu (sarhoşluk veren maddelerin yasaklanması) çıkarttırması oldu.

Bu esnada, muarızlarıyla aralarında çok büyük gürültüler koptu, şiddetli kavgalar yaşandı. Fakat, sonunda gayesinde muvaffak oldu ve bütün Anadolu’da içki ve benzeri maddelerin kullanılmasını yasaklattı.

(14 Eylül 1920) (M. Latif Salihoğlu)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*