Merkel’in ziyareti: Sağırlar diyaloğu mu?

Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Türkiye ziyareti bir tür sağırlar diyaloğunu andırıyordu. Başbakan Erdoğan Almanya’da Türk liseleri açılması gerektiğini söylerken, Merkel Almanya’daki Türklerin bu ülkeye daha fazla entegre olması gerektiğini, bunun da Almanca’yı öğrenmeleriyle mümkün olacağını savunuyordu.

Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine hazır olduğunu söylerken, Merkel bir yandan ‘sözümüze sadığız’ derken, öbür yandan Sarkozy ile birlikte savundukları ‘imtiyazlı ortaklık’ alternatifini dolaylı sözlerle tekrar gündeme getiriyordu.

Tek uzlaştıkları husus anayasa değişikliği teklifine Merkel’in de destek vermesi oldu. Ancak maalesef Merkel’in TBMM’de oy hakkı yok.

Ayrıca Kıbrıs ve İran meselesinde de iki lider farklı kanaatteydiler. Ankara Protokolü’nün uygulanarak, limanların Kıbrıslı Rumlara açılması talebini Başbakan Erdoğan uygun bir lisanla reddetti. BM Güvenlik Konseyinde İran’a yönelik yaptırımlar konusunda Merkel’in ‘Türkiye’nin Avrupa ve ABD ile aynı yönde oy vermesi bizim için iyi olacak’ demesine karşın, Başbakan Erdoğan ‘yaptırımlar denendi, ancak yararlı olmadı’ diyerek bu talebi de diplomatik bir dille geri çevirmiş oldu.

Böylece iki ülke lideri arasında en verimsiz görüşmenin nasıl yapılacağının örneği sergilendi.

Peki Almanlar Türkçe eğitim veren liseler açılmasını ister mi?

Almanya’nın muhafazakâr Die Welt gazetesinin bu konuda yayınladığı yoruma göre; “Almanya’nın bir zamanların misafir işçilerinin ülkelerine dönmeyip—çocukları ve torunlarıyla birlikte—Alman toplumunun üyesi haline gelmelerini hazmetmeleri yıllar aldı. Ayrıca Türklerin entegrasyon sorunlarının aslında herkesin sorunu olduklarını anlamaları da uzun süre aldı. Bu yüzden Erdoğan’ın Türk diasporasını bir dil gettosuna mahkûm etme arzusu çok tehlikelidir. Türkiye’nin kendi aldanışından uyanması zamanı geldi de geçiyor”.

Merkez soldaki Süddeutsche Zeitung ise; “Erdoğan iki yıl önce olduğu gibi yine Almanya’da Türk liseleri kurulmasını tavsiye ediyor. Ama tepkiler kesin; bu okullara ihtiyacımız yok. Elbette eğer Sarkozy Almanya’da daha fazla Fransız okulu kurulması çağrısı yapsaydı, bunu Fransız-Alman dostluğunu perçinleyecek bir adım olarak görürdük. Ama konu Türkçe öğrenmeye gelince, ortada bir sorun var. Bu konu Türk göçünün ellinci yılında bile burada pek sevilmiyor”.

Gördüğünüz gibi, Almanlar ülkelerinde Türkçe eğitim verilmesini istemiyorlar. Aslında Türkiye bu ısrarını bir millî politika olarak yıllarca sürdürdü. Hatta Almanya’daki Türk çocukları için din dersinin Almanca olarak verilmesi bile son yıllardaki politika değişikliği ile kabul edildi.

Ama bir karar vermemiz gerek; Almanya’daki Türklerin bu ülkeye entegrasyonlarını mı yoksa Türkiye’ye geri dönmelerini mi istiyoruz? Eğer orada kalmalarını istiyorsak, bu ülkenin dilini öğrenen, eğitim kurumlarında başarılı olan ve bütün demokratik haklarını kullanabilen ‘Türk asıllı Almanlar’ olmalarını desteklemeliyiz. Almanya’ya gitmesinden yirmi yıl sonra sözlerimi Almanca’ya çeviremeyen eniştem gibi, ‘işçi kalmaya mahkûm’ Türkler yerine, Avrupa’nın bütün imkânlarını kullanabilen donanımlı nesiller yetiştirmeye çalışmalıyız.

Böyle yapmakla onların kendi özlerinden uzaklaşacakları iddiası artık geçerliliğini kaybetti. İletişim çağındayız. Bütün evlerde Türk televizyonları izleniyor, Türkler kendi kültürlerini—dinî inançlarını yaşama bakımından Türkiye’dekinden bile daha rahat bir şekilde— yaşıyorlar.

Kısacası; Almanların Merkel gibi düşünmelerini anlamamız gerek. Almanya’da Türkçe eğitim verecek liseler açmakta ısrar etme yerine, bulundukları ülkenin lisanında, ama kendi kültürlerini de aşılayabilecek Türk okulları ve eğitim merkezleri açılmasını desteklemeliyiz.

Merkel’in ‘imtiyazlı ortaklık’ teklifinin de Avrupa’daki birçok kişi tarafından paylaşıldığını da unutmamalıyız. Financial Times Deutschland’ın yazdığı gibi; bu fikrin savunucularına göre sorun ‘Türkiye’nin AB için hazır olup olmaması değil, AB’nin Türkiye’ye hazır olmamasıdır’. Ama aynı çevreler Türkiye’yi kaybedemeyeceklerini de biliyorlar. Kısacası tam bir çıkmazın içindeler: Türkiye’ye verdikleri üyelik sözünü tutamıyorlar; ama Türkiye’yi kaybetmeyi de göze alamıyorlar.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*