Meşveret ve şûra ile nice yıllara

44 yıl önce, Asya ile Avrupa’yı bağlayan birinci Boğaz Köprüsünün temelinin atıldığını duyuran bir manşetle ilk sayısını çıkaran Yeni Asya, 45. yılına, bir taraftan Türkiye’nin AB üyelik süreci ile iki kıta arasındaki bağların yeni ve farklı boyutlar kazandığı, diğer taraftan dindar kitleleri bağlayan köprülerin ülkedeki son tartışmalarla tahrip edilmeye başlandığı bir ortamda giriyor.

Yaşadığımız dönemin, üzerinde durulması gereken başka yön ve boyutları da var elbette.

Ancak özellikle AB sürecini ve malûm iç gündemi öne çıkarmamızın sebebi, Yeni Asya’nın bu konularda ortaya koyduğu tavırdaki isabetin, son gelişmelerle çok daha net ve belirgin bir şekilde gözler önüne serilmiş olması.

Adını Bediüzzaman’ın Hutbe-i Şamiye’de Asya kıtası ile ilgili olarak yaptığı tahlillere dayalı meşveretlerle belirleyen Yeni Asya, 44 yıldır logosunun hemen altına koyduğu “Asya’nın bahtının miftahı meşveret ve şûradır” parolasıyla hem kendi hizmetlerinin temel prensibini deklare etti; hem de manevî, kültürel ve coğrafî olarak bir parçası olduğumuz Asya kıtasının kurtuluş reçetesini dikkatlere sundu.

“Asırlar gibi kıtalar da birbiriyle meşveret etmeli” diyen ve bugünkü medeniyeti geçmiş asırlardaki birikimlerin bir neticesi olarak gören Said Nursî, en büyük kıta olan ve tarih boyunca kadim medeniyetlere beşiklik yapan Asya’nın en geri kalmasının asıl sebebini bu meşvereti yapamaması olarak teşhis etmişti.

Şimdi Türkiye’nin AB süreci, bu kıtaya, asıl kökeni Asya olan değerleri sahiplenerek bugünkü medeniyet seviyesine ulaşan Avrupa ile dinamik bir iletişim ve istişare fırsatı sunuyor.

Bu fırsat iyi değerlendirilmeli ki, Türkiye istibdat yadigârı tortulardan daha kolay ve çabuk arınıp, her alanda gelişmenin anahtarı olan temel hak ve hürriyetlere dayalı bir demokratik hukuk sistemini tesis ve tahkim ederek, Asya ülkelerine örnek ve model olabilsin.

Vahiy-akıl, din-bilim bütünlüğüne dayalı bir zeminde ortaya koyduğu Müslüman kimliği ile AB içindeki yerini alan bir Türkiye, Asya’ya, Avrupa’ya ve bütün dünyaya çok şey katabilir.

Bunu başarabilmemizin en önemli şartlarından biri, içimizdeki ahenk ve dengeyi koruyup geliştirmemiz. Ortak değerlerde kenetlenmiş bir toplum yapısı inşa ederek, fitnelere geçit vermeyen bir iç bütünlüğü sağlayabilmemiz.

Bu noktada, toplum olarak bin yılı aşkın bir tarih boyunca ortak inançları paylaşan ve farklılıklarını bu inançlara dayalı potada eriterek zenginliğe dönüştürmeyi başaran bir gelenekten geliyor olmamız, bütün tahrip gayretlerine rağmen, en büyük avantajlarımızdan biri.

Yeni Asya 44 yıldır seslendirdiği bu manaların, iktidar kavgalarına kurban edilmemesini diliyor.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*