Milletimiz yalnız İslâmiyettir

BEDİÜZZAMAN SAİD NURSÎ: Zira Arap, Türk, Kürt, Arnavut, Çerkez ve Lâzların en kuvvetli ve hakikatli revâbıt ve milliyetleri İslâmiyetten başka bir şey değildir. (Hutbe-i Şamiye, s. 97)

Milliyetimiz bir vücuttur; ruhu İslâmiyet, aklı Kur’ân ve imandır.
(Münâzarât, s. 99)

Ebedî ve daimî olan İslâmiyet milliyeti, muvakkat, dağdağalı unsuriyetle bağlanmaz ve aşılanmaz. Ve aşılamak olsa da, İslâm milletini ifsad ettiği gibi, unsuriyet milliyetini dahi ıslah edemez, ibka edemez. Evet, muvakkat aşılamakta bir zevk ve bir muvakkat kuvvet görünüyor; fakat pek muvakkat ve âkıbeti hatarlıdır.
(Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektub)

*Biz Müslümanlar indimizde ve yanımızda din ve milliyet bizzat müttehittir. İtibarî, zahirî, arizî bir ayrılık var. Belki din, milliyetin hayatı ve ruhudur.

*Hamiyet-i İslâmiye, en kuvvetli ve metin ve Arştan gelmiş bir zincir-i nurânidir. Kırılmaz ve kopmaz bir urvetü′l-vüskadır. Tahrip edilmez, mağlûp olmaz bir kudsî kal′adır.
Hutbe-i Şâmiye, s. 69-74

Milletimiz yalnız İslâmiyettir.  Zira Arap, Türk, Kürt, Arnavut, Çerkez ve Lâzların en kuvvetli ve hakikatli revâbıt ve milliyetleri İslâmiyetten başka bir şey değildir.
Biz dini severiz. Dünyayı da yine din için severiz. “Lâ hayra fi’d-dünya bilâ dîn” [Dinsiz dünyada hayır yoktur].

Saniyen: Madem ki Meşrûtiyette hakimiyet millettedir. Mevcudiyet-i milleti göstermek lâzımdır. Milletimiz de yalnız İslâmiyettir. Zira Arap, Türk, Kürt, Arnavut, Çerkez ve Lâzların en kuvvetli ve hakikatli revâbıt ve milliyetleri İslâmiyetten başka bir şey değildir. Nasıl ki az ihmal ile tevâif-i mülûk temelleri atılmakta ve on üç asır evvel ölmüş olan asabiyet-i cahiliyeyi ihyâ ile fitne ikaz olunmaktadır. Ve oldu gördük…
Hutbe-i Şamiye, s. 97
***
Milliyetimiz bir vücuttur; ruhu İslâmiyet, aklı Kur’ân ve imandır.
Münâzarât, s. 99
***
Heyet-i içtimaîye-i İslâmîye büyük bir ordudur; kabâil ve tavâife inkısam edilmiş. Fakat bin bir bir birler adedince cihet-i vahdetleri var: Hâlıkları bir, Rezzakları bir, Peygamberleri bir, kıbleleri bir, kitapları bir, vatanları bir—bir, bir, bir, binler kadar bir, bir…

İşte bu kadar bir birler uhuvveti, muhabbeti ve vahdeti iktiza ediyorlar. Demek, kabâil ve tavâife inkısam, şu âyetin ilân ettiği gibi, teârüf içindir, teâvün içindir; tenâkür için değil, tehâsum için değildir.
Mektubat, 26. Mektub, 3. Mebhas, 2. Mesele

DİN VE MİLLİYET BİZZAT MÜTTEHİDDİR

Hürriyet’in başında Sultan Reşad’ın Rumeli’ye seyahati münasebetiyle, vilâyat-ı şarkiye namına ben de refakat ettim. Şimendiferimizde iki mektepli mütefennin arkadaşla bir mübahase oldu. Benden suâl ettiler ki: “Hamiyet-i diniye mi, yoksa hamiyet-i milliye mi daha kuvvetli, daha lâzım?” O zaman dedim:

Biz Müslümanlar, indimizde ve yanımızda din ve milliyet bizzat müttehiddir. İtibarî, zahirî, ârızî bir ayrılık var. Belki din, milliyetin hayatı ve ruhudur. İkisine birbirinden ayrı ve farklı bakıldığı zaman, hamiyet-i diniye avâm ve havassa şâmil oluyor. Hamiyet-i milliye, yüzden birisine (yani, menâfi-i şahsiyesini millete feda edene) has kalır. Öyleyse, hukuk-u umumiye içinde hamiyet-i diniye esas olmalı. Hamiyet-i milliye, ona hâdim ve kuvvet ve kalesi olmalı. Hususan, biz şarklılar, garplılar gibi değiliz. İçimizde kalplere hâkim hiss-i dinîdir. Kader-i ezelî ekser enbiyayı şarkta göndermesi işaret ediyor ki, yalnız hiss-i dinî şarkı uyandırır, terakkiye sevk eder. Asr-ı Saadet ve Tâbiîn bunun bir bürhan-ı kat’îsidir.
Hutbe-i Şamiye, s. 69

UNSURİYET ASRI GEÇİYOR

Bir asır evvel milliyet asrı olabilirdi. Şu asır, unsuriyet asrı değil. Bolşevizm, sosyalizm meseleleri istilâ ediyor, unsuriyet fikrini kırıyor, unsuriyet asrı geçiyor. Ebedî ve daimî olan İslâmiyet milliyeti, muvakkat, dağdağalı unsuriyetle bağlanmaz ve aşılanmaz. Ve aşılamak olsa da, İslâm milletini ifsad ettiği gibi, unsuriyet milliyetini dahi ıslâh edemez, ibka edemez.

Evet, muvakkat aşılamakta bir zevk ve bir muvakkat kuvvet görünüyor; fakat pek muvakkat ve âkıbeti hatarlıdır.
Mektubat, 29. Mektub, 7. Kısım, 4. İşaret
***
Cenâb-ı Hak, bin seneden beri Kur’ân’ın hizmetinde istihdam ettiği ve ona bayraktar tayin ettiği bu vatandaşların muhteşem ordusunu ve muazzam cemaatini, muvakkat ârızalarla inşaallah perişan etmez. Yine o nuru ışıklandırır ve vazifesini idame ettirir.
Mektubat, 26. Mektub, 3. Mebhas, 7. Mesele

LÛ­GAT­ÇE:
revâbıt: Rabıtalar, bağlar.
tevâif-i mülûk: Küçük devletler.
asabiyet-i cahiliye: Cahiliye dönemine ait olan asabiyet: Irkçılık.
kabâil: Kabileler, aşiretler.
tavâif: Taifeler, milletler.
teârüf: Tanışmak.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*