Millî birliğin adresi İslâm kardeşliği

İzmit’teki Bediüzzaman’ı Anma Programında konuşmacılar, milliyetçilik meselesinin doğru anlaşılmasının hem ülkemizin, hem de İslâm âleminin özlediği huzur ortamlarına kavuşabilmesi için önem taşıdığını söyledi.

İzmit’de Bediüzzaman coşkusu: Millî birliğin adresi İslâm kardeşliği

Bediüzzaman Said Nursî’nin vefatının 53. yıldönümü münasebetiyle İzmit Yeni Asya Temsilciliği ve Risale-i Nur Enstitüsü işbirliği ile Edebiyatçı-Yazar İslâm Yaşar’ın konuşmacı olarak katıldığı “İnsanlık ve Barış İçin Said Nursî’nin Milliyet Anlayışı” konulu konferans düzenlendi. Sabancı Kültür Merkezinde gerçekleştirilen, sunuculuğunu Mehmet Ali Yalım’ın yaptığı programa Fikri Hocaefendinin okumuş olduğu Kur’ân-ı Kerîm tilâveti ve kısa bir duâ ile başlandı. Ardından Risale-i Nur Enstitüsü Sekreteri Ahmet Dursun açılış konuşması yaptı. Dursun, düşünce tarihi boyunca çok farklı algılamalara ve tanımlamalara konu olan milliyet kavramının son yıllarda milliyetçilik, ulus devlet, insan hakları, hürriyet, eşitlik, hukuk devleti, adalet, küreselleşme, terör v.b. hususlar etrafında tartışılır hale geldiğini, yine yaşadığımız kadim problemler etrafında son günlerin de popüler tartışma konusu olan milliyetçilik meselesinin doğru anlaşılmasının hem ülkemizin, hem de İslâm âleminin özlediği huzur ortamlarına kavuşabilmesi için önem taşıdığını söyledi. Dursun sözlerine şöyle devam etti. “Milliyetçilik 19. asrın temel ideolojilerindendir. Bu illet yalnızca koskoca bir cihan imparatorluğunu parçalamakla kalmadı, onun bakiyesi olan bu topraklarda da onulmaz yaralar açtı. Bugün de devam eden milliyetçilik ideolojisinin etnik aidiyetler üzerinden tanımladığı millet kavramı ve bu kavram etrafında şekillenen ulus devletler yapılanması bu topraklara savaş, terör, kan ve gözyaşıyla birlikte damgasını vurmuştur” dedi. Dursun, konuşmasının devamında “Irkçılık fikrinin Emevilerden miras kaldığına dikkat çeken Bediüzzaman Said Nursî, hayvaniyetten gelme bir istibdat anlayışının da kaynağı olarak gördüğü bu fikrin iki dehşetli dünya savaşını netice verdiğini söylemekte, illiyet meselesine iman ve ubudiyet çerçevesinden yaklaşarak insanlığı ebedî kardeşliğe dâvet etmektedir. ‘Milliyetimiz bir vücuttur, ruhu İslâmiyet, aklı Kur’ân ve imandır’ diyerek İslâm milliyetine dikkat çeken Bediüzzaman Said Nursî başkasını yutmakla beslenen menfi milliyet manasındaki ırkçılığı reddetmekte; dayanışma ve yardımlaşma unsuru olarak nitelediği ‘müsbet milliyet’ kavramlaştırması ile İslâm kardeşliğine çağrı yapmaktadır. Özetle, insanlığın insanlık vasfına uygun bir hayat tarzına kavuşabilmesi, insanî değerlerin kıymet kazanması ve dünya barışına katkı sağlayacak adımların atılması için Bediüzzaman Said Nursî’nin Kur’ânî kavramlar çerçevesinde temellendirdiği milliyet anlayışına ihtiyaç vardır. Risale-i Nur Enstitüsü ve İzmit Yeni Asya temsilciliğinin Bediüzzaman Haftası çerçevesinde düzenledikleri bu programın hayırlara vesile olmasını Cenâb-ı Haktan niyaz ediyorum” diyerek sözlerini tamamladı.

Programın devamında Risale-i Nur Enstitüsü tarafından hazırlanan “Said Nursî’nin Milliyet Anlayışı” adlı sinevizyon gösterildi. Sinevizyon gösteriminin ardından ise “İnsanlık ve Barış İçin Said Nursî’nin Milliyet Anlayışı” konulu konferansını sunmak üzere Edebiyatçı-Yazar İslâm Yaşar kürsüye dâvet edildi. İslâm Yaşar, Bediüzzaman Said Nursî’nin hayatını insanlığın kurtuluşu için adadığını, bütün eserleri ile ülkemiz insanlarını ve bütün dünyayı aydınlatmaya gayret ettiği halde insanlığın sıkıntılarının devam ettiğine dikkat çekerek, “Birçok sorunun yanında bir de menfî milliyetçilik vardır. Bediüzzaman Sultan Reşat ile birlikte Rumeli seyahatinde kendisine sorulan ‘hamiyet-i milliye mi, yoksa hamiyet-i diniye mi daha elzemdir?’ sorusunu, ‘Din milliyetin hayatı ve ruhudur. Hukuk-u umumiye içinde hamiyet-i diniye esas olmalı. Hamiyet-i milliye ona hadim ve kuvvet ve kal’ası olmalı’ şeklinde cevaplamıştır” dedi.

DOĞU İÇİN DİN EĞİTİMİNİN ÖNEMİ

Yaşar, milliyetçi yaklaşımların bu vatandaki diğer İslâm milletlerine mensup kimselerde birlik beraberlik duygusunu nasıl yaraladığına Bediüzzaman Said Nursî’nin başından geçen bir hadiseyle örnek vererek devam etti. “Eskiden, Türk olmayan bir talebem vardı. Eski medresemde, fedakâr ve gayet zeki o talebem, dinî ilimlerden aldığı hamiyet dersi ile her vakit derdi: ‘Dindar bir Türk, elbette fâsık (din ve ahlâkı bozuk) kardeşimden ve babamdan bana daha ziyade kardeştir ve akrabadır.’ Sonra aynı talebe, talihsizliğinden, sadece maddî fen bilimleri okumuş (İstanbul’da). Sonra ben -dört sene sonra- (Rusya’daki) esaretten dönünce onunla konuştum. Milliyetçilik bahsi oldu. O dedi ki:

– Ben şimdi, inançlı ve yaşayışı bozuk da olsa bir Kürdü, dindar bir Türk hocasına tercih ederim. Ben de:

– Eyvah! Ne kadar bozulmuşsun dedim. Bir hafta çalıştım, onu kurtardım. Eski hakikatlı hamiyete (İslâm kardeşliği fikrine) çevirdim.

İşte ey mebuslar (milletvekilleri)! O talebenin evvelki hali, Türk Milletine ne kadar lüzumu var. İkinci hali, ne kadar vatan menfaatine uygun olmadığını fikrinize havâle ediyorum. Demek -farz-ı muhal olarak- siz başka yerde dünyayı dine tercih edip, siyasetçe dine ehemmiyet vermeseniz de; her halde Şark vilâyetlerinde din eğitimine azamî ehemmiyet vermeniz lâzım” geldiğini anlattı.

AYASOFYA’NIN AÇILMA VAKTİ GELMİŞTİR

Konuşmasının sonunda rahmetli Adnan Menderes’in Bediüzzaman’ın sözünü dinleyerek ilk icraat olarak ezanı aslına çevirdiğini, hayatına mal olmasına rağmen milletin manevî mefahirlerine sahip çıkmış olması dolayısıyla “İslâm Kahramanı” unvanını kazandığını söyleyen Yaşar, Ayasofya Camii’nin İslâmın dünya hakimiyetinin sembolü olduğunu vurgulayarak şunları kaydetti. “Fatih, İstanbul’u fethedince isteseydi Ayasofya’nın adını değiştirebilirdi. Ancak o, Ayasofya’nın manasını İslâmlaştırdı. Said Nursî, Menderes’e mektup yazarak Ayasofya’nın açılmasını istemiştir. Ayasofya’nın açılması İstanbul’un yeniden fethedilmesi demektir. Demirel, 1980 yılından önce kurduğu azınlık hükümetinde Ayasofya’yı kısmen ibadete açmıştır. Tamamı açılsaydı olmaz mıydı diye düşünüyor insan? Bugün Recep Tayyip Erdoğan hükümetinde Ayasofya’nın ibadete açılacak şartları hazır olduğu halde açılmaması büyük bir eksikliktir” diyerek sözlerini tamamladı. Program sonunda Edebiyatçı-Yazar İslâm Yaşar kitaplarını imzalarken katılan dâvetlilere çeşitli kitaplar ile Yeni Asya gazetesinin 23 Mart eki olarak verdiği “Said Nursî’ye Göre Milliyetçilik – Aydınlar Yorumluyor” hediye olarak dağıtıldı.

ÇARE KUR’ÂN’DA

Bediüzzaman Hazretlerinin Kur’ân’dan aldığı dersleri eserleri ile insanlığa ulaştırmaya gayret ettiğini belirten Yaşar, şöyle devam etti, “Çare Kur’ân’da arandığı zaman menfî milliyetçiliğin de çözümü bulunacaktır. Devlet erkânı, aydınlar, bürokratlar Said Nursî ve eserlerine mesafeli durdular. Bu da sıkıntıların çözümünü geciktirdi. Osmanlı ve daha öncesinde Asr-ı Saadette ırkçılık yapılmadığı zamanlarda insanlar mutlu bir şekilde kardeşâne yaşamışlardır. Peygamberimiz (asm) bize örnektir. Osmanlı’da ırklar hava gibi kaynaşmıştır. Bugün biz de hava gibi imtizaç etmiş bir unsur olarak hareket edersek hiçbir sıkıntımız kalmaz” dedi.

IRKÇILIĞA KARŞI BEDİÜZZAMAN FORMÜLÜ

Bugün sıkıntılarını çektiğimiz ırkçılık problemine Bediüzzaman’ın hayatı ve ilkeleriyle çözümler sunduğunu belirten İslâm Yaşar, “Milliyetçiliği İslâm milliyeti mânâsında ortaya koymuştur. Hamiyet-i milliye mi daha önemli, hamiyet-i diniye mi tartışmasında son sözü o söylemiş ve hamiyet-i diniyeyi öne çıkarmıştır. Hamiyet-i milliyenin ancak hamiyet-i diniyeye hizmet etmesi ve destek vermesi anlamında kabul edilebileceğini söyler. Böylece İslâm milliyeti bağlamında bu topraklarda yaşayan bütün unsurları tek bir çatı altında birleştirir” şeklinde konuştu.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*